Post

Yönetememe Krizinin Sonucu: Anayasa Tartışması

Siyasal iktidar, anayasa tartışmalarıyla yapmayı hedeflediği şeyi, uzun zamandır kanun tanımayarak yasa dışı olarak zaten uyguluyor. Siyasal İslam’ın esaslarına göre dizayn ettiği, mafya hukukunu “yasallaştırılarak” oluşturduğu, buyurgan, gerici fetva “hukuk”unu, işleyen sistemin organizması haline getirerek yoluna kör topal devam ediyor. Artık yetersiz de olsa yasal olarak işleyen bir anayasa ve onun düzenlediği kanunların olmadığını biliyoruz.

 Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, bölgesel ve yerel tüm dinamikler, kapitalizmin yapısal krizlerinin oluşturduğu yeni durumları hayatın gerçeği haline getirmeye devam ederken, sınıflar mücadelesinin içkin devinimleri de kendine yol aramaya devam ediyor.

Türkiye’nin sürekli değişen siyasal toplumsal koşularının, kendi zorlu mecrasındaki hareket halinin yarattığı yüksek gerilimin, hangi kaotik toplumsal durumlarda patlayacağını kestirmek oldukça zor görünüyor.

Bunun nedeni Siyasal İslam’ın yaratmış olduğu körlükte yatmakta. Yaşanan tüm toplumsal sorunlara karşı asla özgün bir fikre sahip olmayan bu toplumsal tabakadan insanlar, dünyadaki siyasal politik gelişmeleri anlama becerisi göstermekten oldukça uzaklar. Bunun için karanlık zamanların devam etmesinde bir beis görmüyorlar.

Ülkenin karşı karşıya kaldığı aktüel yönetememe halinin yarattığı karmaşanın meydana getirdiği sorunlar, küçümsenir boyutları aşalı uzun zaman oldu. Siyasal İslam’ın ülke coğrafyasının her parçasını sermayenin emrine sunarak ortaya çıkardığı hukuk dışılık mafyatik uzantılar yaratıyor ve düzen, bunlar eliyle, halka karşı cinayetler işlemeye devam ediyor. Ülkenin her yerindeki madenler, ormanlar, yeraltı kaynakları uluslararası sermayenin emrine öylesine amade edilmiş durumda ki; buna karşı gelişen tüm haklı direniş biçimleri ve kazanılmış tüm hukuki davaların AKP iktidarında işlemediğini defalarca görüyoruz. Bu durumun oluşturduğu yasadışı devlet işleyişinin, kendi gayrimeşru “hukuku”nun esasını oluşturduğunu biliyoruz.

21. yüzyılın bu çeyreğinde siyasal ve toplumsal tüm kesimlerin devletin gayrimeşru uygulamalarından payına düşenden fazlasını aldıkları görülüyor. İşçi sınıfının budanmış haklarıyla köleleştirilmesine; emeklinin, emekçinin açlıkla terbiye edilmesine; kadınların, çocukların, Alevilerin, Kürtlerin bu zorbalar tarafından rahatlıkla yok sayılan olmasına son vermeliyiz.

Yaşadığımız çok bilinmeyenli denklemlere sahip bu coğrafyada, emperyalist statüko sarsılıyor. Bunun sonucunda oluşmakta olan yeni dengelerin yarattığı gerilim ve bölgesel savaşların meydana getirdiği yıkımlar ortaya çıkıyor. Jeostratejik önemi büyük olan bu coğrafya, hesapların anlık değiştiği Ortadoğu, kimsenin korunaklı alanı olamayacak kadar savaşla iç içe yaşanan bir bölge olma özelliğini korumaya devam ediyor.

Türkiye devletinin, Kürt halkıyla sürdürmekte ısrar ettigi düşmanlığın geliştirdiği şizofrenik durum; bölgesel “işgal” oyunlarıyla ülkeyi, bu coğrafyadaki savaşın bir parçası haline getirmeye devam ediyor. Bu durumun birilerinin iştahını kabarttığı bir gerçek. Ancak hepsinden daha gerçek olan şey, olası bir savaşta koçbaşı olarak kullanılacak olan Türkiye’nin, bu durumun bedelini birçok açıdan ağır ödeyecek olmasıdır.

AKP iktidarının, ülkenin her köşesini uluslararası sermaye gruplarına sınırsızca sömürü ve talan için sunduğu 21. yüzyılda; milyar dolarlık yap-işlet-devret projeleriyle, milli servet bir grup asalağa peşkeş çekiliyor. Bunun sonucu oluşan yoksulluk, başka zamanlarda asla bu boyutta olmamıştı.

Bugün gündemleştirilmek istenen anayasa tartışmaları, esasında bütünlüklü bir laiklik tartışmasını içermiyor. Zira bizim anayasamız yazıldığı gibi laik bir anayasa asla olmadı. Yarı-laik olma özelliğinden ötürü, bünyesinde büyüttüğü gericiliği bu yüzyılın başında hayatımıza dahil etti. Böylece, laik olan yarısı da baypas edildi. Siyasallaşmış İslam ve milliyetçilik denkleminde anayasa tartışmasını sürdüren iktidarın yarattığı toplumsal çürümenin yoksullaştırdığı halkın, tüm bu tartışmalar karşısındaki durumu; gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi ne yapacağını bilememe durumudur.

Bu halkın söylenen yalanlarla baş etmesinin pek mümkün olmadığı zor zamanlardan geçiyoruz. Öylesine büyük dezenformasyon merkezleri kurulmuş durumda ki, fiziksel dünyanın gerçeklerini gölgeleyen din ve milliyetçilik, bir yalan makinesi olarak çalışmaya devam ediyor.

Oysa uzun zamandır sürmekte olan bir devlet krizinin parçasıyız. Siyasi, iktisadi alanlardaki gerilimin yarattığı çözümsüzlük halini; devletin tepeden tırnağa tarikat ve mafyayla modifiye edilmesiyle, toplumsallaşmış krizlerin devlet şiddetiyle bastırılmasıyla aşmak amaçlanıyor.

 Türkiye’de Siyasal İslam ve yancısı milliyetçilik, halka karşı neoliberalizmin sömürü-yağma-talan-yalan denklemindeki orantısız savaş biçimini uygulamaya devam ediyor. Felç edilmiş devlet kurumlarını, muratları olan gericilikle yeniden kurmayı henüz başaramamış olsalar da, bu durum tehlikenin henüz geçmediğini bize gösteriyor.

Ülkenin dört bir yanında sadece sömürüye karşı değil; doğanın yağma edilmesine karşı, hayvan haklarının yok sayılmasına karşı, kadın cinayetlerine karşı birbirleriyle bütünleşen direniş biçimleriyle birleşik bir mücadeleye dönüşen sayısız örnek oluşturuluyor. Halkın artık AKP iktidarına rıza göstermediği ortada. Bu direniş biçimleri, ülke devrimcilerine bir şey anlatmaya çalışıyor. Meydana gelmiş sorunlar radikal bir biçimde ele alınarak, yeni bir durumun oluşturulması zorunludur. Karanlığın bekçilerinin oluşturduğu bu zeminde bir geleceğin olmadığını, bunun dışına çıkmanın bir zorunluluk olarak kendini dayattığını görmek zorundayız.

 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Yönetememe Krizi Derinleşiyor

Post

Karanlıktan Çıkışın Yolu

Post

Bölgesel Savaşlar Denklemi

Post

Yönetememe Krizinin Sonucu: Anayasa Tartışması

Post

Devrimin Güncelliği

Post

Gemisini Kurtaran Kaptan Olamayız

Post

Kapitalizmin Yolu Savaşlara Çıkıyor

Post

Basın Özgürlüğünü Savunalım

Post

Savaşların Karşısındaki Gençlik

Post

Gezi’nin Gücü, İktidarın Korkusu

Post

Avrupa’da Faşizm Hayaleti mi Dolaşıyor?

Post

İktidarın Krizi, Milliyetçilerin Saldırıları

Post

Yoksulluğun Karşısında Somut Politik Program

Post

İddiasını Yitirmiş Sosyalist Hareket

Post

Ortadoğu'nun Felaketi, İsrail

Post

Faşist Hareketi Besleyen Politikalar

Post

Bir AKP Politikası: Sorunu Çözme, Ortadan Kaldır

Post

Kapitalizmin Gıda Krizi

Post

Yıkıma Karşı Birlikte Mücadele

Post

Krizi Ancak Mücadele Aşabilir

Post

Kapitalizmin Krizleri

Post

Kapitalizmin İçinden Bir Olgu: Faşizm

Post

İnsanlığın Seçimi

Post

Yeni Bir Yüzyıl

Post

Emperyalizmin Savaştan Başka Planı Yok

Post

Tespit ve Çözüm

Post

Emperyalizmin Göçmen Planı

Post

Koşullar Mükemmel, Ya Biz?

Post

İnsanlığın Ortak Mirası

Post

Eğitimde Uçurumun Kıyısında

Post

Karanlığı Biz Durdurabiliriz

Post

Ülkenin Sorunlarıyla Uğraşmak Zorundayız

Post

Tek Yumruk Olalım

Post

Fransa'da Maske Düştü

Post

Bay Başkan

Post

Gereğini Yapacağız

Post

Siyasi İktidarın Enkazı

Post

Kavşaktayız

Post

Amok Koşucusu Nereye Koşuyor?

Post

Fişi Çekmeye Hazır mıyız?

Post

Masalın Sonunu Getireceğiz

Post

İtalya’da Sandıktan Ne Çıktı?

Post

‘Kral Çıplak’ Diyelim Kralı Gönderelim

Post

Bu Kış Avrupa’da Bir Hayalet Dolaşır mı?

Post

Kapitalizm İçin İşler Yolunda Gitmiyor