Post

Kapitalizmin Krizleri

Bir bütün olarak bakıldığında dünya genelinde karşı devrimci hareketlerin pratikte güç kazandıklarını görüyoruz. Faşizmin iktidar hallerinin ‘liberal’ demokrasilerin çöküşünü hızlandıran bir sürecin içine girdiğini görmekteyiz. Bu yeni eğilimlerin siyasal islamcı AKP Türkiye’sinin karakter değiştirerek rejimin otoriterleşip faşizme evrilmekte olduğunun ipuçlarını epeydir vermekteydi. Aslında 22 yıllık iktidarları boyunca yaptıkları şey zamana yayılmış planlı bir darbeydi. Nabızların dönem dönem yoklandığı, buna göre şerbetlerin hazırlanıp topluma sunulduğu, bir tür şark kurnazlığıyla uyutulmuş yüzde elliyi kurşun asker olarak her mevziye sürülebilir siviller haline getirmişler. Devleti karakterize eden ne kadar kurum varsa hepsini bu zaman zarfında kadük etmeyi başarmış oldular. Buna tek çarpıcı örnek yeterli olur. Devletin en "gizli" kurumu MİT’in İbrahim Kalın eliyle deşifre edilmiş olması bile bu kadüklüğün bir parçası olarak görüldüğünde, çok "gizli" bu devlet kurumunun bundan sonraki çalışanlarının kim olacağı sorusu elbette anlamını yitiriyor.
            
Ülkede düzenli olarak seçimlerin yapılması ama parlamenter temsilin pratikte anlamını yitirmesi yeni bir olgu değil. Kuvvetler ayrılığının gün yüzüne ortadan kalktığı, anayasa kararlarının "bağımsız” olduğunun bir safsatasının Can Atalay kararıyla tüm inandırıcılığını yitirdiği daha açık görülür hale gelmiş oldu. Yeni sömürge ülkelerdeki toplumsal ve siyasi çelişkilerin ne kadar derin ve çeşitli oldugunu açıkça ortaya koymuş oldu. Bu gerçeğin ve toplumsal çelişkilerin devletin tüm kurumlarından gelen çeşitli baskı ve zorbalıklara dönüşmesinin nedeni devlet aygıtı ve siyasal sistemin içsel nesnel çelişkileri ve iktidardaki haydutların yaratmış olduğu toplumsal yoksulluğun katmerlenmesidir.

Bugün içinde yaşadığımız ekonomik ve toplumsal ilişkilerin, yapısal kriz hallerinin nedenini sormalıyız. Bu durumdaki tüm soruları daha cesurca sorabilirsek geleceğe doğru daha hızlı yol alabiliriz.

Örneğin bugun üretim araçlarının üzerindeki hukuki "özel" mülkiyet fikrinin hegomonik olarak varlığını sürdürmesinin yarattığı eşitsizliğin sonuçlarının; toplumun çoğunluğunu oluşturanların sancılarının bu derece yoğun yaşanıyor olmasının tek nedeni bir azınlığın arsız ve adaletsiz yaklaşımı olabilir mi? 

Kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı toplumsal yabancılaşma fikrinin yok olmasını, istek ve niyetlerden bağımsız olarak gerçekleşebilir bir olgu olarak tekrardan hatırlamalıyız. Üretimden gelen gücün verdigi meşrulukla sınıflar kavramına son verecek cesareti göstermedikçe kapitalizmin içine girdiği krizin sancılı sonuçlarının faturasını toplumun çoğunluğunu oluşturanlar olarak ödemeye devam edeceğiz.

AKP’li siyasi iktidarın yıllar boyunca sistematik baskı ve zorbalık uygulamalarının yarattığı sonuçlardan kaynaklı olarak nefes alamıyor olmanın ortaya çıkardığı toplumsal sorunlarla ilgili bir yanlış ama iyimser görüşü, gerçekliğin kendisi yalanlamıştır. 22 yıldır siyasallaşmış İslami faşizmin  "muratları" olan çağdışılığı yerel seçimlerde elde edecekleri başarıya endekslediklerini unutmamak gerekiyor. 

Bu nedenle yapısal olarak sürmekte olan siyasal iktisadi krizlerin üstesinden gelmek gibi politik bir öngörüye sahip değiller. Burjuva iktisatçıları tarafından tasarlanan sistem oyunlarıyla bir krizin sürekli devam etmesi arzuladıkları şeylerin başında geliyor

Tıp kökenli olan kriz sözcüğünün hayatımızdaki yeri bunun dışında toplumsal bir gerçekliği ifade eder. Toplumsal yaşamdaki karşılığı sınıflar mücadelesinde yarattığı keskinlik halidir. Bu keskinliğin arttığı zamanlarda; toplumsal mücadelelerin sistemi değiştirme isteklerinin belirginleşmeye başladığı kulvara doğru evrildiğinde, kapitalizm tökezleyen sisteme kendince müdahalelerde bulunup toplumsal algıları farklı yönetme eğilimine dahil olabiliyor. AKP’li iktidar yılları tüm bu gerçeklikleri ifade ediyor.   
            
Türkiye'nin bir zamanlar "laik demokratik" bir niteliğe sahip olduğu söylenebilse bile, bu durumun cumhuriyetçi toplumsal formasyonunu 22 yıl önce yitirmeye başlamıştı. Devam etmekte olan siyasal islamcı faşist iktidar biçimine karşı yürütülen sınıflar mücadelesinin kimi sertlikleri bünyesinde barındırdığını unutmamak gerekiyor. 

Bu mücadelenin terk edilmesi halinde sınıfsal güç dengelerinin tamamen değişmesi kuvvetle muhtemel. Hem kapitalist üretim ilişkileri hem de çağdışılık engelsiz olarak yoluna devam etmiş olacak.

Bugün Türkiye’de var olan durumun meşrulaştırılması için, iktidar yalakaları durumdan vazife çıkarıp devletin olanaklarını kullanarak oluşturdukları mahalle baskısını yaşamın her alanına yayarak devletin "güçlendirilmesi" için engin "teorik" temeller oluşturduklarını düşünüyorlar.

22 yıllık iktidarları süresince yarattıkları toplumsal çürümenin boyutlarını hesaplamak artık oldukça zor... Bu gerici güce karşı çıkan herkesin düşman ilan edilip nedensiz gerekçesiz zindanlara atılarak esir edilmesi, yurtlarından sürgün edilmesi ile rahat at koşturacakları bir ortamı sağlamış olacaklar. Bu durumu sürdürmek için ihtiyaçları olan sürekli toplumsal bunalımı var ederek sömürünün katmerleştirilmesini ve zulmün devam etmesini sağlamış oluyorlar.

Adalet Bakanlığı tarafından Türkiye yüzyılında yapılan Türk Medeni Kanunu Çalıştayı,  gericiliğin, kadın düşmanlığının, cinsiyetçi, seksist, cinsel yönelim, farklılıklarının eşitsizlendiği bir "yasallık" tasarımı için engin gericiliklerini "yeni" medeni kanunla taçlandırma isteğinin sonucu.

Toplumun kritik kavşaktaki yol ayrımına gelip dayandığı bugün; dünyada ve Türkiye'de kadınların toplumsal ataletten kurtulmak icin cüret ettikleri özgürlük mücadelesi, nesnel koşullardaki anti faşist ve sınıfsal mücadelenin öncü hareketi haline taşı yerinden oynatarak gelmiştir. Bu nedenle 21. yüzyılın ateş hattında yürüyen en dinamik anti faşist mücadele hattını kadınların hedefi gösteren mücadeleleri oluşturmakta.

Tüm bu adaletsizlikler karşısında umudu yeşertmek için belki daha fazla birlikte mücadele olanakları yaratmalıyız . 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Yönetememe Krizi Derinleşiyor

Post

Karanlıktan Çıkışın Yolu

Post

Bölgesel Savaşlar Denklemi

Post

Yönetememe Krizinin Sonucu: Anayasa Tartışması

Post

Devrimin Güncelliği

Post

Gemisini Kurtaran Kaptan Olamayız

Post

Kapitalizmin Yolu Savaşlara Çıkıyor

Post

Basın Özgürlüğünü Savunalım

Post

Savaşların Karşısındaki Gençlik

Post

Gezi’nin Gücü, İktidarın Korkusu

Post

Avrupa’da Faşizm Hayaleti mi Dolaşıyor?

Post

İktidarın Krizi, Milliyetçilerin Saldırıları

Post

Yoksulluğun Karşısında Somut Politik Program

Post

İddiasını Yitirmiş Sosyalist Hareket

Post

Ortadoğu'nun Felaketi, İsrail

Post

Faşist Hareketi Besleyen Politikalar

Post

Bir AKP Politikası: Sorunu Çözme, Ortadan Kaldır

Post

Kapitalizmin Gıda Krizi

Post

Yıkıma Karşı Birlikte Mücadele

Post

Krizi Ancak Mücadele Aşabilir

Post

Kapitalizmin Krizleri

Post

Kapitalizmin İçinden Bir Olgu: Faşizm

Post

İnsanlığın Seçimi

Post

Yeni Bir Yüzyıl

Post

Emperyalizmin Savaştan Başka Planı Yok

Post

Tespit ve Çözüm

Post

Emperyalizmin Göçmen Planı

Post

Koşullar Mükemmel, Ya Biz?

Post

İnsanlığın Ortak Mirası

Post

Eğitimde Uçurumun Kıyısında

Post

Karanlığı Biz Durdurabiliriz

Post

Ülkenin Sorunlarıyla Uğraşmak Zorundayız

Post

Tek Yumruk Olalım

Post

Fransa'da Maske Düştü

Post

Bay Başkan

Post

Gereğini Yapacağız

Post

Siyasi İktidarın Enkazı

Post

Kavşaktayız

Post

Amok Koşucusu Nereye Koşuyor?

Post

Fişi Çekmeye Hazır mıyız?

Post

Masalın Sonunu Getireceğiz

Post

İtalya’da Sandıktan Ne Çıktı?

Post

‘Kral Çıplak’ Diyelim Kralı Gönderelim

Post

Bu Kış Avrupa’da Bir Hayalet Dolaşır mı?

Post

Kapitalizm İçin İşler Yolunda Gitmiyor