Minör Gamlar Yetmez
Spot ışığı en yakıcı soruna tutmalıyız. Program; çerçevesi dar, dar olduğu kadar derinlemesine, en pratik sorunlara sade ve sadede gelmiş yanıtlar üretmiş olarak kendisini arz etmeli. Sosyalistlerin çıkardığı sesin, siyasette ürettiği müziğin tarzı belirlenmeli, kimin hangi telden çaldığı bilince çıkarılmalı.
Yurttaşların yarısından çoğunun asgari ücretle yaşadığı, bu ücretin de değil yoksulluk, açlık sınırının dahi altında olduğu bu topraklarda odağımızı yöneltmemiz gereken sorun, ücretler meselesidir. Bu mesele, üretim ilişkilerini siyasal sınıf savaşımına bağlar. Konuyu bu şekilde ele almak bizi iktisadi çözümler sunmaya, özel mülkiyet konusunu tartışmaya ve işçi sınıfının siyasal sözcülüğünü yapma pozisyonuna davet eder.
Eğer yıllarca bu toplumun yaptığı üretim, kamuya ait kaynaklar olarak devletin, belediyelerin elinde toplandıysa, bunu bir kamu hizmeti olarak geri sunmak bir tercihtir. Yapılabilirdir, yapılması örnekler oluşturur. Bunu yapılamaz görmek, gerçekleştirmeyi tercih etmemek; halkın ihtiyaçlarını kamu hizmeti olarak karşılamanın şanını sosyal demokratlara bırakmak anlamına gelir.
Azami kârı değil halkın ihtiyaçlarını gözeten teşebbüslerin namümkün olmadığını örnekleyen, kanıtlayan sosyalistler olamadı. Bu farkı yaratabilen, çalışan halkın pratik bir sorununa ikna edici bir çözüm getirebilen CHP oldu. İkna etmenin önemini istese de istemese de kavradı. Talep eder pozisyonda değil, alternatif üretir ve bu anlamda da siyasal iktidarı hedefler konumda kaldı. Sadede gelmiş programını anlattı.
Halk Ekmek ve Kent Lokantası gibi iki vaat, tekrar tekrar kulaklarda yankıyan bu sözler, bir siyasal partiye seçim kazandırdı. Onun programı, reçetesi, en temel sorunlara karşı yanıtı ve çözüm önerisi oldu.
Ve eğer bu kaynaklar kamuda değil, özel bir teşebbüs elinde biriktiyse de, ürettiğimiz ve sunduğumuz emeğin tam karşılığını almanın yolunda ilerlemeliyiz. Alacağı ücretin asgarisini, tam refaha ulaşmanın şartlarını, işçi sınıfı ve onun siyasal partisi belirleyebilir, bu karşılığı deklare edebilir. Minör gamları da kullanır ama onunla yetinmez. Majör hedefini, iktidar alternatifi olduğunu, ancak kendi şarkısını, siyasal programını öne sürebildiği takdirde anlatabilir.
Program tartışması yürütmeden, o spesifik anda ve zamanda öne süreceğimiz ana fikir belirlenmeden, kurulması düşünülen bütün ilişkilenmeler sonuçsuzdur, anti-siyasal eğilimlere yol açmaya mecburdur. Sosyalizm kolektif yaşamın ürettiği ve kolektif düzenlemeler öneren siyasal bir tezdir. Vadeder, çünkü aklın ürünüdür.
Bu ana fikir, somut durumun somut analizine, o anlamda bilimsel verilere dayanmıyorsa, o temelden hareketle de en pratik çözümü üretemiyorsa; siyasal gücü var edebileceğimiz en temel prensibi başaramamışız demektir. En soyut ya da bazen genel doğru sözlerden; “insanca yaşam” gibi içi boş soyutlamalardan öteye, bilimsel kıstasların ışığında asgari ücretin 42.300 TL olması gerektiğini çalışan halka anlatmıyorsak, gücü yani örgütlenmeyi var edebilecek fikri gözlerden ırak tutuyoruzdur. Geminin dümeni yoksa rüzgara kapılır, sosyalizmin programı yoksa genel doğrulara saplanır.
Geçtiğimiz yerel seçimlerde gördük ki, “güzel, yaldızlı laflar” diye aşağılanan program yoksa, en babayiğit sosyalist ile yılların milli görüşçüleri bile ton farkıyla ama aynı terminolojide ortaklaşabiliyorlar. Kâr etmeyen teşebbüslerin, belediyeler aracılığıyla var edilebileceğini söylemeyen herkes, genel bir rant karşıtlığında ve ortalama bir birlikte yönetme söyleminde sıkıştılar. Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere.
Birlik ve güç tartışması yürütüyorsak ortak müştereklerin değil, ilk önce ortak olmayanın altını çizmek gerekir. Aynı notanın minör ve majör iki gamı arasında çok küçük farklar vardır. Ancak o nota dizilişinin tam olarak o farklara sahip olması bütün bir çehreyi değiştirir. Küçük gözüken farklar örtbas edilemez, tam olarak icra edildiği anda ortaya çıkar.
Siyasal vaatlerimizi izah ettiğimiz, o anlamıyla onu “icra ettiğimiz” anda bu farklar gözler önüne serilir.
Kıt kanaat geçinen değil, dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahip bir ülkede, bir bölüşüm sorununun var olduğunu anlatıyoruz. Asgari ücretin ve emekli maaşlarının artışının enflasyona etkisinin çok minimal, ancak dışa bağımlılığın ve absürt şirket kârlarının enflasyona etkisinin ise yüzde seksen beş düzeyinde olduğunu söylüyoruz.
Devlet ve toplum arasında değil, gerçek problemin sermayedarlar ve çalışan halk arasında olduğunu verilerle izah ediyoruz. Bu en temel tezi en güncel sorunlar üzerinden irdeliyoruz.
Bu toprakların en yakıcı problemlerinden birini söylemiş oluyoruz. Bu anlamda da ayrışmış, sadede gelmiş, odaklanmış bir iktisadi program sunuyoruz çalışan halka. Ekonomi Çadırları bir siyasal gücü var etmenin; soruna yanıtın, bulunan çözümün, o eski ama güncel keşfin kendisine ve onun izah edilme tarzına ne kadar bağlı olduğunu gösterdi. Sosyalist parti programını, reçetesini sunar; topluma vadeder ve o yüce vaadin çevresinde siyasal gücünü oluşturur. Yakın deneyimlerimiz bunu tekrar ve tekrar doğruluyor.
Sıçrayışlar, anlamlı ilerlemelerin ürünüdür ve tekrar tekrar doğrulanmaya tabi tutulması; bilimsel etiğin, rasyonel düşüncenin boynunun borcudur.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.