
Trump’ın Avrupa’sı: Faşizm, Savaş ve Yeni Düzen
Kapitalist-emperyalist sistemin krizleri derinleşirken, dünya yeni bir faşist dalganın, savaş ekonomisinin ve otoriter tahakkümün karanlık sularına sürükleniyor.
“Batı’dan bahsettiğimde coğrafi bir alandan değil, bir medeniyetten bahsediyorum” diyor
Meloni.
Oysa “Kapitalist-emperyalist sistemin krizleri halklara savaş ve yıkım getirirken; direnişin kaynağı, halkların ortak iradesinde mayalanır.”
Atlantik Faşizmi: Meloni-Trump İttifakı
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin, ABD’nin olası yeni başkanı ve küresel faşist dalganın başat figürü Donald Trump tarafından Beyaz Saray’da ağırlanması, yalnızca bir diplomatik jest değil, çok kutuplu emperyalist krizlere verilen otoriter bir yanıttır.
Trump, kapitalist sistemin saldırgan restorasyonunun küresel yüzü olurken; Meloni, Avrupa kıtasında bu restorasyonu taşımayı üstlenmiştir. Meloni’nin "Batı bir medeniyettir" söylemi, emperyalist ideolojinin klasik "medeniyet-barbarlık" ayrımını güncellemekte; halkların direnişini barbarlıkla yaftalayan yeni bir tahakküm dili kurmaktadır. Bu söylem, faşizmin yükselmesinin ideolojik zeminini sağlamlaştırmak için kullanılan bir araçtır.
Faşizm, sadece bir yönetim biçimi olarak değil, aynı zamanda kapitalizmin krizinden kurtulma çabası olarak yeniden şekilleniyor. Trump ve Meloni gibi figürler, emperyalizmin saldırganlığını kültürel ve siyasal bir hakikat olarak sunduklarında, halkların ortak iradesini, direnişlerini ve özgürlük mücadelesini baskı altına almak için ideolojik bir savaş açmaktadırlar.
Çöken Hegemonya: Tek Kutuplu Düzenin İflası
Trump-Meloni buluşması, ABD merkezli “tek kutuplu dünya düzeni” masalının tarihsel iflasının itirafıdır.
ABD’nin askeri ve ekonomik üstünlük projeleri, Çin’in büyümesi, Rusya’nın jeopolitik meydan okumaları ve Latin Amerika ile Afrika’da yükselen halk hareketleriyle sarsılmıştır. Emperyalist merkezler, krizleri aşmak için yeni ve daha sert araçlar arayışına girmiştir. Küresel kapitalizm bu noktada tek başına ayakta duramayacak hale gelmiştir.
Bu çözülmeye karşı emperyalist merkezlerin yanıtı, faşistleşme ve otoriterleşme olmuştur. 21. yüzyılda faşizm, yalnızca ekonomik krizlerin bir sonucu değil, aynı zamanda ideolojik bir yeniden inşa sürecidir. Emperyalist merkezler, halkların dirençlerini bastırmak için korku, nefret ve bölünme stratejilerini kullanarak güçlerini yeniden inşa etmeye çalışmaktadır.
Halklara Karşı Savaş Ekonomisi
Meloni hükümetinin İtalya’nın askeri harcamalarını artırma kararı, savaş ekonomisinin halkların sırtına nasıl yıkıldığını açıkça göstermektedir. Trump’ın NATO üyelerinden talep ettiği %5'lik askeri harcama hedefi, sadece Avrupa’daki halkları değil, dünya halklarını da yoksullukla yüzleştiren bir politikadır.
Savaş, yalnızca askeri bütçelerle değil, sosyal hakların elden alınması, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, işçi haklarının zayıflatılması gibi stratejik bir yeniden yapılanmanın parçasıdır.
Savaş ekonomisinin genişlemesiyle birlikte, toplumsal yapılar yeniden şekillendiriliyor. Faşizm, sadece bir yönetim biçimi olarak değil, aynı zamanda sermayenin krizlerini yönetmek için kullanılan bir araç haline gelmiştir. Bu süreç, halkların her yönüyle sömürülmesini sağlamaktadır.
Enerji Silahı: Halkları Fatura İle Teslim Almak
İtalya’nın Rus doğalgazından vazgeçip, ABD'nin daha pahalı LNG’sine bağımlı hale gelmesi, enerji sektörünün nasıl bir emperyalist silaha dönüştüğünü gösteriyor.
Artık bombalar sadece cephelerde değil, halkın elektrik ve doğalgaz faturalarında patlıyor. Bu, yalnızca bir enerji politikası değil; aynı zamanda Avrupa’nın kendi kaderini Washington’dan gelen talimatlara teslim etmesinin bir sonucudur. ABD’nin enerji üzerinden kurduğu bu bağımlılık, Avrupa halklarının yoksullaşmasının temel sebeplerinden biridir.
Enerji, artık sadece ekonomik bir sektör değil, emperyalist tahakkümün en güçlü silahlarından biridir. Kıta, kendi doğal kaynaklarını ve ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş; ABD ve diğer emperyalist güçlerin belirlediği kurallara mahkûm olmuştur. Bu durum, halkların yaşamını doğrudan etkileyen bir boyut kazanmıştır: Yüksek enerji fiyatları, artan işsizlik, yoksulluk ve yaşam standartlarının hızla düşmesi.
Atlantik-Pasifik Savaşı: NATO’nun Küresel Kuşatması
İtalya’nın Çin ile imzaladığı “Kuşak ve Yol” anlaşmasından çekilmesi, yalnızca bir ekonomik sapma değil; ABD’nin dünya üzerindeki askerî ve politik tahakkümüne tam teslimiyetin ifadesidir.
NATO artık yalnızca Atlantik savunması değil, Hint-Pasifik saldırısının da merkezidir. ABD, yalnızca Avrupa'da değil, küresel anlamda da hegemonik bir savaş aygıtı inşa etmektedir. NATO’nun bu genişlemesi, halkların birliğini, ulusal bağımsızlıkları ve sosyalist alternatifleri hedef alırken, aynı zamanda emperyalizmin küresel tahakkümünü pekiştirmektedir.
Bu durum, Avrupa'nın kendi özerkliğinden vazgeçtiğini, ABD’nin dış politikası doğrultusunda hareket etmek zorunda kaldığını gösteriyor. Küresel savaş stratejisi, dünya halklarına karşı bir kuşatma uygulamakta ve tüm gezegende daha fazla şiddet ve yıkım üretmektedir.
Faşizmin Yeni Yüzü: Krizin Siyasal Anatomisi
Kapitalist krizler tarih boyunca faşizmi doğurmuştur. Bugün de farklı değil:
Irkçılık, göçmen düşmanlığı, kadın düşmanlığı, sendika karşıtlığı ve antikomünizm, yeniden faşist bir siyasal düzenin inşa tuğlalarıdır. Bu yapının içindeki toplumsal yapılar, halkların ayrıştırılmasını ve bölünmesini hedef almaktadır.
Trump ve Meloni gibi liderler, krizleri yönetmenin tek yolu olarak faşist baskı aygıtlarını büyütmeyi tercih ediyor. Faşizm burada hem bir sonuç hem de bir yönetim biçimi olarak işliyor:
Ezilenleri bastırmak, direnişi ezmek ve sermaye düzenini yeniden tahkim etmek için kullanılan bir yönetim biçimi olarak karşımıza çıkıyor.
Faşizmin halklar üzerindeki etkisi, yalnızca fiziki baskı değil, kültürel ve ideolojik bir hegemonya kurma çabasıdır. Bu yeni faşist dalga, geçmişteki faşizmin militarist ve saldırgan doğasını aşarak, toplumsal düzeni yeniden inşa etmek için daha sofistike araçlar kullanmaktadır.
Devrimci Alternatif: Direnişin Zorunluluğu
Trump-Meloni ittifakı, yalnızca emperyalist ittifakların biçimini değil; halklara dayatılmak istenen yeni karanlık düzeni de ifşa etmektedir.
Bu saldırılara karşı verilecek yanıt, emperyalist bloklar arasında taraf tutmak değil; halkların birleşik, devrimci ve enternasyonalist mücadelesini büyütmektir.
Bugün insanlık, savaşlar, iklim krizleri, yoksulluk, otoriter rejimler ve ırkçılık arasında bir hayatta kalma mücadelesi vermektedir.
Bu karanlık geleceğe teslim olunamaz.
Devrimci alternatif artık bir tercih değil, insanlığın varoluşsal bir zorunluluğudur:
Ya emperyalist faşizmin gölgesinde sürükleneceğiz, ya da barış, özgürlük ve eşitlik için halkların birleşik direnişiyle tarih yeniden yazılacak.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.