Post

Boş Koltukta Kim Oturuyordu?

Şüyuu vukuundan beter görüşme tamamlandı.

Ülkenin iki büyük düzen partisi görüşüyor. Görüşmeden sonra bir açıklama yapılmıyor ama anlı şanlı siyaset bilimciler görüşmenin kendisi üzerine değil de dedikodusu üzerine ahkam kesiyorlar…

“Her iki taraftan ya da birinden yapılan bir açıklama yok neyi değerlendirelim” demek yerine beklentilerini öngörü sayıp kamuoyunu aydınlatmaya çalışıyorlar.

Her iki müzakereci mi desek yetkili mi desek, halka yaptıkları görüşmenin gündemini ve gidişatını açıklama gereği duymuyorlar. Ancak görüşmeyi ülkede yeni bir dönemin başlangıcı olarak ifade etmekten de geri durmuyorlar.

Burjuva siyaset bilimciler ‘’Tarihsel uzlaşma’’ sözünü severler. Bu görüşmeye de aynı kavramı uygun buldular. Nedir tarihsel uzlaşma: Sistem bunalıma girdiğinde düzenin sağıyla soluyla bir araya gelip düzeni kurtarma çabalarının adı.

2014’te uygulamaya konulan, 2016’da halka dayatılan ve 2018’de adı konan rejim 2024 yılında bunalıma girdi. İktisadi ve siyasal temeli gizlenerek tek adam rejimi adı verilen yeni siyasal egemenlik düzeni sarsılmaya başlanmıştır.

CHP ve DEM Parti referandum niteliği taşıyan son seçimlerde AKP’nin 22 yıllık hegemonyasına son verdiler. Bölgeden çıkan sonuçlar sadece AKP’nin değil onun da bir parçası olduğu iktidarın meşru görülmediğini ortaya çıkardı. Yasal ve demokratik olarak bu rejimi meşru görmüyoruz kararı çıktı bölgenin seçim sandıklarından.

Siyasal egemenliğin ‘batı yakasındaki’ seçmenler ise iktidarın hükümet aparatına güvensizliklerini açığa çıkardılar. Rejimin (düzenin değil) muhalefet aparatına ise yeşil ışık yaktılar. Bu sonuçları küçümsemek mümkün değil. Önemlidir ve daha önemli sosyo-politik değişimlerin-dönüşümlerin vuku bulması için umut vericidir.

Bu umut verici gelişmelerin nereye evrileceği, nereye kadar devam edeceği ve nerede duracağı üzerine oluşan kuşkular rejimiyle muhalefetiyle düzeni yeni arayışların eşiğine getirmiş bırakmıştır. Seçim sonuçları, Van’daki kayyum girişimin önlenmesi, Newrozlardaki toplumsal psikoloji ve son olarak ülke çapındaki yoğun katılımlı 1 Mayıs kutlamaları bu arayışın düzeni huzursuz eden görüngüleridir. On yıllardır beklenen toplumsal uyanış 28 mayıs 2023’teki gerilemeden sonra beklenen devinimi dokuz ay içinde gerçekleştirmiştir.

Toplumsal-siyasal hareketlilik sadece despotik siyasal rejimi değil 12 Eylül 1980 darbesiyle

kurulan sosyo-politik ve iktisadi egemenlik ilişkilerini de sarsmıştır. Türk-İslam sentezi anlayışında somutlaşan ideolojik hegemonya sorgulanır duruma gelmiştir.

‘Tarihsel uzlaşma’ girişimleri bu yeni konjonktürde başladı. Uzlaşma girişiminin statükocu kanadı ustalıkla dikkatleri görüşmenin içeriğinden ziyade biçimine çekmeye çalıştı. Görüşmenin gazetelerin üçüncü sayfa haberi düzeyinde verilmesinde başarılı da oldu.

Gündemin birinci sırasına salondaki boş koltuk oturdu. Siyaset bilimciler, diplomatlar, siyasiler bu koltuğun anlamını sorguladılar. İkinci sıraya verilen hediyeler oturdu. Üçüncü sıraya görüşmedeki sekreterya kondu. Bunun hikmetleri üzerine saatlerce konuştular.

Bütün bunlardan sonra statükocu tarafın ne önerdiği, görüşmede ne sunduğu pek anlaşılamadı. Anayasa değişikliği laf arasında geçirildi. Anlaşılıyor ki rejim bu seçim yenilgisini CHP’ye tutunarak geçiştirmeye çalışıyor. Statükocuların biçimsel yumuşama gösterilerine CHP’yi alet etmek istedikleri anlaşılıyor. Rejim egemenleri bu görüşmeyi kendilerini yeniden güçlendirmenin fırsatı olarak değerlendirdiler. Yeni bir anayasa önerisiyle diktatörlük rejiminin aynı aktörlerle devamını sağlamaya, rejimin çözülmesine engel olmaya çalışmaktadırlar.

Genel Başkanından laf arasında öğrendiğimiz kadarıyla CHP’nin önerileri esastan ziyade biçimsel değişimler önermektedir. Rejimin CHP muhalefetini hoş görmesini sağlatmayı amaçlayan yumuşama önerileridir. CHP’nin bu olumlu siyasal havada rejimi geriletmeyi ve iktidar olmanın yollarını aramak yerine rejimi yumuşatarak bir dört yıl daha ‘majestelerinin muhalefeti’ olmayı seçmek istediği anlaşılıyor. Erken seçim istemiyoruz diyerek bu politika strateji durumuna getirilmiştir.

Rejim politik ve toplumsal meşruiyetini yitirmiştir. Yapılması gereken rejime zaman tanımak değil bu zayıf anında onu demokratik ve meşru yollardan hükümetten ve iktidardan uzaklaştırmaktır.

Unutulmamalı ki rejimin seçim sonuçlarını kabul ederek kendini reddetmesi mümkün değildir.’’Bu ülke seçim sandıklarında kurulmadı’’ demek bu iradenin özetidir.

CHP rejime can suyu vermekten vazgeçmelidir. DEM Parti demokratik bir anayasa diyerek, belediyelere kayyum atamayın diyerek rejimi meşru görmeye hazır olmaktan vazgeçmelidir.

Dört yıl seçim istemiyoruz, erken seçimden yana değiliz demek 2028 yılında yapılması beklenen seçimleri tehlikeye sokmaktır. Seçimlerden başarıyla çıkmayacağını öngören güçler seçim yapılmasını önleyecektir. Sunni biçimde yaratılacak gerekçelerle seçimler gündemden çıkarılacaktır.

Rejimin demokratik ve sol muhalifleri, sistemin devrimci, ilerici ve sosyalist karşıtları bir halk ittifakında bir araya gelmelidir. Seçimlerde tepkisini ortaya koymuş halk muhalefeti belli bir program etrafında örgütlenerek politik bir güç haline getirilmelidir. Politikleşmiş halk muhalefetinin siyasi, iktisadi, toplumsal mücadelesi rejimin tasfiyesine yöneltilmelidir. Meşru zeminde yürütülecek bu mücadele başarıya ulaştıktan sonra Devrimci Demokratik bir anayasa ile anti-tekelci, anti-faşist, anti-emperyalist ve halkların ulusal demokratik haklarını tanıyan özgürlükçü yeni bir devlet sistemi kurulmalıdır.

Demokratik halk ittifakında bir araya gelinmezse ‘Ocaklara’ dağılmış paramiliter güçler, sütre gerisine çekilmiş gayri-resmi güçler, beş milyon insanı manipüle eden tarikatların fedai grupları, mafya grupları ve ‘’olağan zor güçleri’’ devreye girecek, uluslararası sömürü güçlerine verecekleri teminatla ülkeyi yüz yıl sürecek karanlıkta tutmaya çalışacaklardır.

Soralım ve cevap arayalım şimdi: Boş koltukta kimler oturuyordu?

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Boş Koltukta Kim Oturuyordu?

Post

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi Üzerine

Post

24 Ocak Kararları: Mahvolsun Emekçiler Var Olsun Kapitalistler

Post

1917 Bolşevik Devrimi’nden Yeni Devrimlere…

Post

Faşizme Geçit Yok

Post

Mujica mı, Özal mı? Kılıçdaroğlu’nun Açmazı

Post

Çökertemediniz Lakin Göçüyorsunuz

Post

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Karşı Devrimle Yıkılmasının Türkiye Derin Devletine Etkileri