Yoksulluğun Karşısında Somut Politik Program
Yaşadığımız fiziksel dünyada yoksullukla birlikte açlığın milyonlarca insanın hayatının rutini haline getirilmek istendiği zor süreçlerin içinden geçiyoruz. Bu durumun sınıfsal çelişkilerin keskinleşip, açığa çıkmasına olanak sağlayan olgulara işaret edip, çelişkilerin radikal belirginlikler kazanarak daha rahat anlaşılabilir olmasına pratikte katkılar sunarak görünür olmasını gözler önüne seriyor.
Sürmekte olan bütün toplumsal dalgalanmaların temel çelişki noktasının sınıflar arası uzlaşmaz çelişkilerden kaynaklanmakta olduğu gerçeğinden yola çıkarak, meseleyi gerçek kavramlarıyla anmanın bizi doğru sonuçlara götüreceğini söyleyebiliriz.
Kapitalizmin sınırsız büyüme ve sonsuza sahip olma arzusunun yarattığı derin kriz biçimlerinin bu yüzyılda ortaya çıkardığı kaotik durumların yarattığı sayısız sorunların her biriyle uğraşmak zorunda bıraktığı insanların bu sorunların üstesinden gelmesinin kolay olmadığını bize gösteriyor.
Normalde içsel olarak yaşadığı bu sorunların, sistemin derinleşen krizleri atlatmasının kolay olmaması gerekiyor. Zira kapitalizmin yapısal olan kriz biçimlerini de bir program dahilinde her şeyi pazarlayarak atlatmakta olduğunu her defasında görüyoruz. Fazla üretimden ihtiyaç haline dönüştürdüğü her şeyi bir planlamayla insanların hayatının merkezine dahil ederek var olmayan ihtiyaçların edinilmesiyle uğraşmalarını o kadar rahat sağlıyor ki dolayısıyla daha gerçekçi ve yaşamsal olan sorunlarla kurulması olası ilişkiyi bir şekliyle azaltmayı başarabiliyorlar.
Oysa hayatımızın gerçeği içinde var olan yoksulluğun, açlık gibi çok gerçekçi bir biçime dönüşmüş olmasının ölümle paralellik kuracak kadar sahici olarak hayatımıza dahil edilmiş durumda. Ölümün gösterilip sıtmaya razı edilmiş milyonların hikayesine tanıklık etmekteyiz. Manipüle edilerek etkisizleştirilmiş insanların sınıfsal çelişki biçimlerine olan ilgilerinin azlığından, yönetildikleri devletin egemen güçlerin bir örgütü olduğu gerçeğinin de farkına varmadan onu kutsamaya devam etmeleri, sorunların sistematik olarak sürmesini sağlıyor. Tüm bu sorunlu durumların kavranması, gerçekle olan örgütsel bir ilişkinin kurulmasıyla ancak mümkün olabilir.
Devletin bu yönünü gördüklerinde hayatın ritmi artık farklı atmaya başlayacaktır. Bu deneyim biçimleri insanlara kendi sınıfsal meselelerinin farkına varmasıyla ortaya çıkmış tüm mücadele alanlarının bütünlüklü ortak direniş biçimleriyle büyütülebilir, kazanılabilir olduğunu gösterecektir.
Yaşadığımız toplumsal gerçeklikteki temel çelişki biçimini var eden mülkiyet ve emek hareketi arasındaki uzlaşmaz çelişki biçiminin sınıfsal karakterinden dolayı oluşturulmuş mücadele biçimleri hayatın politik ritmini oluşturmakta.
Türkiye’de toplumsallaşmış açlığın 10 milyon işsizin bünyesinde aktüel olarak yaşadığı gerçeğini bir program dahilinde kent merkezlerinde kurdukları ekonomi çadırlarıyla, anlaşılabilir grafiklerle, interaktif mücadele yöntemleriyle emekçilere anlatma yaratıcılığıyla yürüttükleri politik çalışmaların Emekçi Hareket Partili genç devrimcilerin ellerinde yükseliyor olması oldukça önemli.
Anlaşılır programlarıyla net, kısa, çarpıcı ifade biçimleriyle fikrinin karşılığını elbette alacaklardır. Enflasyonun kontrol edilemediği Türkiye'de alım gücü diye bir şeyin kalmadığı günümüzde, asgari ücretin 42.300 lira olması, işsizliğe karşı 6 saatlik iş günü ve tam istihdam talepli çalışmalarının toplumun ezilen, sömürülen kesimlerince bir karşılık bulması, bu taleplerin sosyalistler ve sendikalar tarafından da öne çıkarılması toplumsal muhalefetin daha hızlı bir karşılık bulmasını sağlayacaktır.
AKP iktidarının ülkenin kamuya ait neyi varsa hepsine çökerek yandaşlarıyla haraç mezat özelleştirip satarak oluşturduğu görgüsüz zengin zümrenin saltanatına tahammül etmek zorunda değiliz.
Ülkenin kurucu halkları şunu iyi bilmeli. 22 yıldır iktidarda olanların yalan dolan, talanlarıyla yüzyıl geriye götürülmüş bir ülke olarak dünyanın bizi kıskandığı yalanıyla uğraşıyoruz. Bu öylesine büyük bir yalan ki, Erdoğan sülalesinin kullandığı tüm lüks araçlar ve ürünlerin Türkiye’yi kıskananlar tarafından üretilmesi ve Erdoğan ailesinin bu gösterişli şatafattan vazgeçmemesi bize başka şeyler düşündürüyor. O halde 133.5 milyar dolar nerede sorusunu kent meydanlarına kurdukları ekonomi çadırlarından soran Emekçi Hareket Partisi’ne AKP’nin ıstakoz kafalı ekonomistleri cevap vermeli.
Yaşanan tüm bu sömürü ve zulüm biçimine karşı oluşturulacak kapsayıcı bir politik cephenin sınıflar mücadelesinin büyütülmesine ve iktidar perspektifli mücadele biçimlerine evrilmesine zemin hazırlayacaktır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.