250010549.webp)
Geçmişten Geleceğe Kürt Mücadelesi Tarihi
Geçmişten Geleceğe Kürt Mücadelesi Tarihi Bir Dönemin Sonu ve Yeni Bir Başlangıç
“Sömürgeciliğe karşı verilen savaş yalnızca toprak için değil, ruhun kurtuluşu içindir. Ve gerçek barış, halkların özgürce ayağa kalkmasıyla mümkündür.”
— Frantz Fanon
Gerillanın Sessiz Dönüşü
2025 Temmuz’unda kamuoyuna ulaşan görüntüler, on yıllardır dağlarda süren Kürt silahlı mücadelesinde yeni bir tarihsel dönüm noktasını işaret etti. PKK gerillalarının ellerindeki silahları ateşe vererek imha etmesi, yalnızca bir çatışma döneminin sona erdiğini değil; mücadelenin biçimsel olarak yeniden kurulduğu yeni bir evreye geçildiğini gösterdi.
Bu adım, devlet cephesinde “terörün sonu” olarak ilan edilirken, ana akım medya tarafından barış çağrıları eşliğinde sunuldu. Bazı muhalif çevreler ise süreci bir yenilgi ya da teslimiyet olarak değerlendirdi. Ancak bu indirgemeci okumalar, ulusal Kürt hareketinin tarihsel sürekliliğini, siyasal olgunluğunu ve politik birikimini kavramaktan uzaktır.
Gerillanın dağlardan çekilmesi yalnızca askeri bir geri adım değil; mücadele biçimlerinin ve stratejik önceliklerin yeniden değerlendirilerek dönüştürülmesidir. Bu adım, Abdullah Öcalan’ın yıllardır vurguladığı demokratik çözüm perspektifinin ve halk temelli siyasal mücadele anlayışının sahaya yansımasıdır. Hareket, yeni dönemde mücadelenin ağırlık merkezini geniş halk kesimlerine kaydırmakta; çözümün halkla, sokakta ve toplumsal örgütlülükle kurulacağını ilan etmektedir.
Barış, Devletle Değil, Halkla Kurulur
Kürt halkının mücadelesi yalnızca silahlı çatışmalarla değil; dil, kimlik, toplumsal eşitlik, kadın özgürlüğü ve demokratik örgütlenme alanlarında yürütülen çok boyutlu bir direnişle örülmüştür. Anadilde eğitim hakkından kadın meclislerine, yerel öz-yönetim deneyimlerinden kooperatiflere kadar kurulan alternatif yapılar bu mücadelenin toplumsal niteliğini ortaya koymaktadır.
Silahların susması bu nedenle bir son değil; mücadelenin siyasal ve toplumsal düzleme daha fazla yayılması anlamına gelir. Gerillanın dağlardan çekilmesi, halkın yaşam alanlarındaki siyasal varlığını güçlendirme kararlılığının bir ifadesidir.
Barış, halkın örgütlenme gücüyle ve kendi kaderini belirleme iradesiyle kurulabilir. Kürt halkı için bu süreç, devletten lütuf beklemek değil; kendi gücüyle, kendi kurumlarıyla barışı inşa etme iradesinin ilanıdır. Aynı zamanda bu, Türkiye’deki tüm ezilen kesimlerin ortak barış ve özgürlük mücadelesine bir çağrıdır.
Kolonyal Akıl ve Rejim Gerçeği
Frantz Fanon’un “kolonyal akıl” kavramı, sömürgeci zihniyetin yalnızca fiziksel alanları değil; halkların hafızasını, kimliğini ve iradesini nasıl kontrol altına aldığını tanımlar. Türkiye’de AKP–MHP rejimi, bu kolonyal aklı devletin kurumsal aygıtları aracılığıyla tahkim etmektedir.
Kayyum uygulamalarıyla yerel yönetimler halkın iradesinden koparılmakta; Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlarla ideolojik kuşatma derinleştirilmekte; medya tekelleşmesiyle toplumsal bilinç yönlendirilmektedir. Eğitim sistemi ise Türk–İslam sentezli asimilasyonun ana aracına dönüştürülmüştür.
Bu rejim, silah bırakmayı barış için bir başlangıç değil; halk üzerindeki tahakkümünü pekiştirecek bir fırsat olarak görmektedir. Oysa gerçek barış ancak halkların demokratik özyönetim hakkı ve anayasal güvenceleri tanındığında mümkün olabilir. Kalıcı çözüm, güvenlik politikalarıyla değil; halkın hakikatle buluşması ve kendi kaderini tayin hakkının tanınmasıyla sağlanır.
Yeni Mücadele Biçimleri
Silahların susması, mücadelenin zayıflaması değil; biçim değiştirmesidir. Dağlardan çekilen güç, halkın yaşadığı her alanı mücadele sahasına çevirmek üzere örgütlenmektedir. Bu, dar kadro eylemliliğinden kitlesel siyasal örgütlülüğe geçişin ifadesidir.
Bugün kadın meclislerinden gençlik kolektiflerine, mahalle forumlarından işçi direnişlerine kadar uzanan geniş bir mücadele haritası oluşmaktadır. Kürt özgürlük hareketi artık sadece etnik bir kimliğin değil; sınıfsal ve toplumsal taleplerle bütünleşen, halkçı ve demokratik bir direniş çizgisidir.
Bu yeni evrede öncelikli görevler şunlardır
Halk meclislerinin yaygınlaştırılması,
Kolektif üretim ve dayanışma ağlarının güçlendirilmesi,
Yerel örgütlenmelerin fabrika, okul ve mahalle düzeyinde derinleştirilmesi,
Kadınların ve gençliğin mücadelenin ön saflarında yer alması.
Birleşik Mücadele Zorunluluğu
AKP–MHP rejiminin baskı politikaları yalnızca Kürt halkını değil; işçileri, kadınları, gençleri, Alevileri ve tüm toplumsal muhalefeti hedef almaktadır. Bu nedenle Kürt meselesi, yalnızca etnik bir sorun değil; Türkiye’deki yapısal krizin en görünür alanıdır.
Gerillanın geri çekilişi, mücadele sahasında bir boşluk değil; yeni bir çağrıdır: Mücadelenin yükü, birleşik toplumsal direnişin omuzlarına devredilmektedir. Sınıf eksenli bir dayanışma hattı kurulmadan, demokratik çözüm ve kalıcı barış mümkün değildir.
Fanon’un işaret ettiği gibi, kurtuluş sadece cephede değil; halkın kendi tarihini örgütlemesiyle mümkündür. Bu bağlamda, siyasal tutsakların serbest bırakılması, demokratik hakların anayasal güvenceye kavuşturulması ve halk iradesinin tanınması barış sürecinin temel koşullarıdır.
Barışın Toplumsal Temelleri
Gerçek barış, yalnızca silahların susması değil; sömürüye, inkâra ve eşitsizliğe son verilmesidir. Bu nedenle barışın toplumsal temelleri ancak köklü dönüşümlerle atılabilir.
Bu dönüşümün başlıca koşulları şunlardır:
Kürt halkının anayasal tanınması ve demokratik özyönetim hakkının güvenceye alınması,
Politik tutsakların serbest bırakılması,
Emekçilerin güvenceli yaşam ve sendikal örgütlenme hakkına kavuşması.
Bu talepler yalnızca Kürt halkının değil; Türkiye’deki tüm ezilenlerin, emekçilerin ve dışlananların ortak çıkarlarını ifade etmektedir. Yeni bir toplumsal sözleşmenin temeli, bu taleplerin ortak mücadelesiyle atılacaktır.
Mücadelenin Yeni Alanları
Yeni dönem yalnızca parlamenter sınırlar içinde değil; doğrudan halk örgütlenmelerinde, grevlerde, sokaklarda ve üretim alanlarında yükselecek bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Gerilladan devralınan devrimci irade; halk meclislerinde, ekolojik tarım kooperatiflerinde, kadın dayanışma ağlarında yaşamaktadır.
Özellikle
Yerel özyönetim pratiklerinin yaygınlaştırılması,
Kürt hareketiyle Batı’daki işçi sınıfı direnişlerinin buluşturulması,
Kadın ve gençlik öz örgütlenmelerinin güçlendirilmesi,
Demokratik müzakere kanallarının halkın denetiminde yeniden açılması,
bu yeni mücadele hattının temel taşlarıdır. Bu direniş çizgisi, farklı bölgelerde süren halk mücadelelerini birbirine bağlayarak yaygın ve dönüştürücü bir toplumsal güce dönüşmektedir.
Geri Çekilme Değil, İlerleyiştir
Silahlar sustu ama mücadele dinmedi. Aksine, daha geniş kitlelerin katılımıyla toplumsallaşan ve politikleşen bir sürece girildi. Bugün sokaklar, grev alanları, üniversiteler, mahalle meclisleri ve kadın dayanışma ağları özgürlük arayışının yeni mevzileridir.
Bu mücadele hattı bir geri çekilme değil; ilerlemenin, yeniden örgütlenmenin ve kolektif özgürlük tahayyülünün ifadesidir. Fanon’un dediği gibi, “Halk özgürleştiği yerde barış anlam kazanır.” Gerçek barış, masa başında değil; sokakta, direnişte, kolektif örgütlenmede inşa edilir.
Devletin bu iradeyi bastırmaya çalışması çözüm değil; çatışmayı büyütür. Ancak halk, kendi gücüne dayanarak geleceğini kurmaya kararlıdır. Bugünün mücadelesi, geçmişin mirasını taşıyan ve geleceği kuracak olan iradenin ta kendisidir.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.