Karanlıktan Çıkışın Yolu
Fransızca “symbiose” kelimesi, Türkçe “simbiyotik yaşam” yani “birlikte ve birbirine bağımlı olarak yaşama” anlamlarını karşılıyor. Bu kavram, günümüzde mevcut iktidarın tüm özelliklerini tanımlayan bir gerçek. Kapitalizmin gelişimiyle birlikte kendini endüstriyel (organizasyonel) olarak güncelleyen yeraltı dünyası, iş dünyasıyla ve siyasetle kurduğu ilişkiler sayesinde suçu meşrulaştırdı. Etki alanlarını genişleterek devletin içindeki en aktif organizasyon olarak varlığını sürdürdü ve büyümeye de devam etti.
Mafyanın Türkiye’de devletin içine girip etki alanını bu kadar güçlendirip tahtını sağlamlaştırdığı başka bir dönem olmamıştı. Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin paylaştıkları iktidar döneminde, bu durumu meşrulaştıran o kadar çok haber ve görsele sahibiz ki, tepeden tırnağa bataklığa dönüştürülmüş bir devlet biçimiyle yaşıyoruz. Her şeyin mafya yasalarına ve çıkarlarına göre dizayn edildiği bir sistemde yaşamak zorunda bırakılan tuhaf bir toplum haline dönüştürüldük.
Devlet Bahçeli’nin “dava arkadaşlarım” dediği mafya liderlerini, Tayyip Erdoğan’la birlikte hazırladıkları özel bir afla cezaevinden çıkarıp kırmızı halıyla karşılamaları, devlet yapısındaki çürümenin boyutlarını ortaya koymuştu.
Türkiye’de mafyanın egemenlik ilişkilerinin bir iktidar biçimine dönüşmesi böyle başladı. Toplumda suç olarak kabul edilen ne kadar mesele varsa; cinayet, hırsızlık, uyuşturucu, mala çökme, dolandırıcılık, kara para aklama, devlet güvencesiyle meşrulaştırılmış oldu. Bu durum yeryüzünün tüm mafya örgütlenmelerine, devlet garantörlüğünde çalışmalarının bir örneği olarak göründü. Dünyanın tüm mafyaları Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli önderliğinde Türkiye’de birleşmiş oldu.
Dönemin saray soysuzu İçişleri Bakanı Süleyman’ın, gelecekteki bazı planlarına refere etmek için çok sayıda mafya liderleriyle fotoğraf çektirdiğini ve araçlarına çakarlar tahsis ettiğini gördük. Yanlış ata oynama hamlesiyle, bir çok işte ortaklık yaptığı bir mafya liderinin ifşalarıyla devre dışı bırakıldı ve Erdoğan’ın “reis”liğine vurgu tekrar edilmiş oldu.
Tüm bu ilişki biçimleri, devleti var eden şeyin artık işleyemez olduğu gerçeğini bilmemizi sağlıyor. Artık hukukun işletilmediği, çuvallarla dolarların adliye koridorlarında “adalet” dağıttığı zamanlardayız.
Hal böyle olunca, anayasanın yok hükmünde sayılması da anlaşılır oluyor. Kürt ve Türkiyeli devrimcilere hukuğun neden işletilmediğinin nedenleri de böylece acığa çıkmış oluyor. Hak arayışındaki işçi ve emekçilere yönelik devlet şiddeti ve çocuklarının geleceği ile tehdit edilmeleri, mafyayla kurulmuş simbiyotik ilişkilerin ne denli hakim hale geldiğinin bir örneğini oluşturuyor.
Tayyip Reis’in Türkiye’yi endüstriyel mafya cennetine çevirmiş olması, uzun zamandır tek adam diktatörlüğüne doğru emin adımlarla gidildiğini bize göstermekte. Erdoğan’ın bu çabasından, simbiyotik ilişkilerle yürütülen organize suçlarda dünya liderliğinde ilk sıralarda olduğumuzun tartışmasız bir gerçek olduğunu ortaya koyuyor.
Bütün bu gelişmelerden ötürü Türkiye’nin gündemi öylesine hızlı değişiyor ki, bunları takip etmek, yaşam mücadelesi veren işçi ve emekçiler için oldukça zor. Ülke devrimcileri ve aydınlarının yıllardır yazıp çizdiği devletin bu karanlık yüzü, Sedat Peker’in anlatımı kadar ilgi çekici olmamıştı.
Tüm dünya, bir mafya liderinin ağzından, devletin mafyayla valsini “arkası yarınlar” şeklinde dinleyip bekledi. Simbiyotik yaşam ilişkileri yani “işbirlikçiler, sığıntılar, “salaklar” şeklinde siyaset, bürokrasi ve mafya denkleminde ranta dayalı olarak kurulmuş olan bu ilişkiler; toplumsal hayat içinde öylesine bir yaygınlık kazandı ki… Eski ve yeni devletin tüm kademelerindeki bakanlarından en küçük memuruna, generalinden polisine kadar belli mafya liderleri etrafında bir partinin üyeleri gibi örgütlendiler. Başkanları olan mafya liderlerinin emrinde, birer suç makinesi olarak resmi görevlerini yapmaya devam ediyorlar. Bu suç ağına mensup iş adamlarının, medya patronlarının, satılık kalemlerin sahibi gazetecilerin, kumpasçıların ve avantacıların oluşturduğu bu sistem; hepsini bir arada tutmayı ustalıkla becerebiliyor. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı bu simbiyotik yaşam döngüsünde; ırkçılık, din tüccarlığı, faşizm, bayrak, vatan ,üç hilal, gemicikler, kokain, dolar, kumar saraydaki Reis’in icazetiyle Türkiye’nin normaline dönüştürülüyor ve toplumsal çürümenin hız kazanması isteniyor.
Bu durumun yaşadığımız toplumda yarattığı hafızasızlık ve kanıksanmışlık hali, karanlık zihniyetlerin yarattığı bataklıkta yaşamlarını sürdürmelerini sağlamaya devam ediyor.
Yeniden toplum olma sorumluluklarımızın farkına varmalıyız. Dayanışmanın erdem olduğu zamanları hatırlamalıyız. Bireye saygı duyma fikrinin geliştiği bir toplumda, tüm diğer meselelere aynı duyarlılığı gösteren ve vicdanlı davranış biçimleri çoğalacaktır.
Yaratılmak istenen tüm ahlaksızlıklara karşı durmak, çocukların ve kadınların da karanlık zihniyetlere karşı korunmasını sağlayacaktır. Bu da, toplum olarak temel erdemlerimizi hatırlayarak bir toplumsal hafızanın yeniden oluşmasını sağlayacaktır.
Narin’in bu toplumun vicdanı olması, devletin şifresi olan mafya ve Hizbullah’ın işlediği cinayetlerin açığa çıkmasını ve hesabının sorulmasını sağlayacaktır.
Artık sistemi değiştirmek ve mevcut karanlığın dışına çıkmak için ezilenlerin, sömürülenlerin, aşağılanıp tehdit edilenlerin sahaya inme vakti gelmiştir. Karanlık üreten bu sistemin yerle bir edilerek değişme zamanı gelip çatmıştır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.