Gezi’nin Gücü, İktidarın Korkusu
Modern zamanların en büyük toplumsal direniş hikayesinin üzerinden 11 yıl geçmiş. Bir parkta ağaçların gölgesinde başlayıp, hızla çoğalarak umutsuzluğun, yenilgilerin yarattığı ne kadar moral bozucu mesele varsa hepsine panzehir olup enternasyonal bir ruhla güzel günlerin tahayyülü ile aynı ağaç dalları arasından süzülen güneşin ısıttığı yüreklerin üzerinden geçen 11 yıl... Bu anı yaşamış tanıklık etmiş herkes kendini şanslı hissetmeli. Tarihin böyle anlarına tanıklık etmek sıklıkla olabilen bir şey değil. Aynı parkın biraz ilerisindeki bir meydanda yine modern zamanların başka bir direniş çığlığı sessiz olarak yükselir. Yüreklerini avuçlarında taşıyanların sessiz çığlığıdır bu, ellerinde güneş yüzlü fotoğraflar tutanların karanlıktan hesap sorma halidir. Sessizdir ,slogansızdır, bu bir bakma ve görülme direnişidir. Devletin gadrine uğramışların bir meydanda bininci kez oturuyor olmalarının haklı, inançlı, onurlu hesap soran sessiz çığlığı. Cumartesi Anneleri, eşleri kardeşleri yoldaşları dostları insanları...
21. yüzyılın Türkiye'sinde, Gezinin bu denli önemli olmasının temel nedenlerinden biri, bunun halk tarafından yapılmış olmasıydı. Bize unuttuklarımızı hatırlatmış, yeni şeyler öğrenmemizi sağlamıştır. Yaratılmış bu dalgadan doğru sonuçlar çıkarıp, çıkarmadığımız her zamanki gibi bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Aradan gecen 11 yıllık zaman diliminden öğrendiğimiz şey, kendi politik alışkanlıklarımıza hızla dönmemizdir. Kendi yağımızda kavrulma felsefesi sosyalistlere ait olamaz.. Oysa Gezi birleşme, çoğalma ve gücün yaratıcılığından öğrenme haliydi. Birlikte öğrenme, birlikte düşler kurmayı, forumlarda birlikte demokrasiyi geliştirmeyi, az olsun benim olsun felsefesinden ötürü başaramamış olduk.
Bu durumun bir yengi yenilgi denklemini oluşturup oluşturmadığını aradan geçen 11 yıl bize göstermiş oldu. Hayatımızdaki tüm öteki yenilgiler gibi bu da bir yenilgi olarak sosyalistlerin hanesine yazılmıştır. Yenildik lakin bir miktar yol almayı da öğrenmiş olduk. Buradaki esas yol almak, kaldığın yerden veya düştüğün yerden kalkıp yürümek, yürürken de kendi hatalarını görmek ve eksik yönleri onarma iradesi gösterebilmek te esasın kendisi kadar önem teşkil etmektedir.
Dünyada ve Türkiye'de sol ideolojik, politik üstünlüğünü yitireli hayli zaman oldu. Bu yitim beraberinde başka geriye çekilişleri de çoğaltarak günümüze kadar gelmiş oldu. Yaşadığımız yüzyıla dair siyaset becerilerini geliştirebilmeyi, bu yüzyılın mücadele özneleriyle yapabiliriz. Önce bunu bilmeliyiz. Gezi tam da böyle bir şeydi. Gençti, çok çeşitliydi ve halktı.
Tüm bunların bir araya gelişi siyasetteki gücün önemini ifade ediyor. "Bu daha başlangıç mücadeleye devam" diyebilmek artık yaşadıklarımızdan ve tarihin olaylar, deneyimler silsilesinden öğrenmeyi zorunlu kılıyor. Artık hayatı ıskalama şansına sahip değiliz. Bu mazeretten vazgeçmeliyiz..Güçlü politik örgütlere sahip olmak, güçlü politik programlara sahip olmayı sağlayacaktır. Yaşayan canlı organizmanın kendini büyütüp hayatı sarmalamasın sağlamak, emekten bağımsız düşünebileceğimiz bir şey değil.
Gezi direnişini, kapitalizmin neoliberal politikalarından bağımsız olarak ele alabileceğimiz bir konu olarak düşünemeyiz. Şayet dünyada ve Türkiye’de kapitalizmin devasa büyüklükteki yapısal, çoklu kriz politikalarını ele alarak yola çıkmazsak doğru sonuçlara varmamız da sorunlu olur. AKP’nin 11 yıllık iktidar zamanında ortaya çıkmış olan Gezi direnişi ülkenin siyasi, iktisadi sorunlarından bağımsız değildi. Ve bu krizler canlı bir organizma gibi kendini büyüterek devam ediyor. Yaşadığımız fiziksel dünyada çok büyük bir felaketle karşı karşıyayız..İnsanlığın kurtuluşu, radikal kopuşlarla olacaktır.
Gezi sınıfsal itirazın bir parktaki patlama haliydi...Ve sınıfsal bir karaktere sahipti. Bundan dolayı sürmekte olan kriz biçimleri, işçi sınıfına ve emekçi halka büyük fırsatlar yaratabilir olarak kendini göstermekte. Yaşadığımız coğrafyanın kapitalizmin ihtiyaçlarına göre her seferinde yeniden dizayn edilerek dönüştürülmesi krizin olgusal gerçekliğini ifade etmektedir.
AKP’nin yılların hegemonyası ile şekillendirdiği iktidar biçimi Gezi karşısında sarsılmıştı. Bunun yarattığı korkuyu, öfkeyi Geziye dair her şeye karşı özel bir öç alma şeklinde sürdüren Erdoğan, intikamını Gezi tutsaklarına karşı sergilediği tutum ile göstermiştir. Gezi içgüdüleri ve siyasal refleksleri çok güçlü bir sınıfsal itirazdı.. Herkese başka bir ülke ve dünyanın mümkünlüğünü yaşatmıştır. Türkiye sosyalist hareketi Gezi sonrası edinmiş olduğu zengin deneyimleri, bugünün politik pratik mücadele dinamiklerinde sergileme olanağına her zamankinden daha yakın bir yerde durarak göstermelidir.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.