Post

“Kutsal Aile” Asgari Ücret Konuşurken Nereye Kayboluyor? 

“Kutsal Aile” Asgari Ücret Konuşurken Nereye Kayboluyor? 
Bu dünyada şakası dahi yapılamaz durumlar vardır. 
Bir ülkede çalışan nüfusun yarısının aldığı ücretin açlık sınırının dahi altında olan asgari ücret civarında olması böyle bir durum. Bir de bu durumun tam da aileyi güçlendirmenin dillere dolandığı, hatta “Aile Yılı” ilan edildiği dönemlere de denk gelmesi, ister istemez yaman bir çelişki yaratıyor. 
Şakası yapılamaz ama ironik olduğu apaçık ortada; emekliler yılı ilan edilen geçen yılın emeklilerin en çok çile çekmeye başladığı yıl olması gibi bu yıl da ailelerin başına gelmedik kalmadı. 
Geçim derdinden, can derdine, çocuk yaşta çalışırken ölmekten, çocuklarının gözleri önünde öldürülen annelere, babaları tarafından öldürülen çocuklardan, annesini öldürenlere…

Ama aile çok kıymetli, yere göğe sığmıyor kutsallığı, her konuşmada anılıyor, hep güçlensin isteniyor… Peki asgari ücret belirlenirken neden aile yok? 
Kira yok. 
Mutfak yok.
Çocuk yok. Çocukların eğitimi yok. 
Çok önem verilen “ecdadımız” yok, emekliler yok. Onlar banyo dahi yapamadıkları ucuz otellerde barınmak zorunda kalıyorlar ama yoklar. 

Bütün bunlar geçim konusuna; asgari ücrete gelince ortadan kayboluyor.
Bir anda yalnızca “birey” den söz edilmeye, hesaplar ona göre yapılmaya başlanıyor. 
Bu birey kim? Nerede yaşıyor? Kimleri geçindirmek zorunda? 
Kan bağıyla bağlı ya da değil; bir ailesi var mı? Hanesinde kimler var? Bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var: Bu birey sadece kendisi bir başına yaşasa dahi kesinlikle geçinemiyor. 
Çünkü asgari ücret, bırakın bir aileyi, bir insanı bile ayakta tutmuyor.

İşte şimdi yine yılın o evresindeyiz: tek bir insanı bile ayakta tutamayan asgari ücret için zam oranı belirlenecek. Yıllardan beri asgari ücrete ilişkin bilimsel raporlar hazırlayan DİSK-AR’ın 2026 Asgari Ücret Araştırması, tam zamanında ülkemizdeki surumu son derece kapsamlı biçimde ortaya koydu, emek verenlerin elleri dert görmesin(https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2025/12/ASGARI-UCRET-2026-FINAL-rev.pdf). 

Raporun, Asgari Ücret Tespit Komisyonunun nasıl işlevsiz hale geldiğini; TÜİK’in veri sunmadığı, müzakerenin olmadığı, bir karar süreci değil, bir kuralsızlık ilanı olan bu sürecin, evrensel normlarla nasıl çeliştiğini göstermesi çok iyi olmuş. Ölçü açık; asgari ücret, yalnızca bir işçinin değil, onun bakmakla yükümlü olduğu herkesin yaşamını güvence altına almak zorundadır. Türkiye’de ise hâlâ “bekâr işçi ücreti” dayatılıyor. 
Aileyi kutsallaştıran bir siyasal dilin, aileyle ilgisi olmayan bir ücret rejimini sürdürmesinin bu ülkenin en büyük ikiyüzlülüklerinden biri olduğunu ne iyi kanıtlamışlar. Ve temel göstergenin Kişi başına Gayrisafi Yurt İçi Hasıla artışı olması gerektiğini ne güzel önermişler. 
Asgari ücret, siyasi iradenin takdirine bırakılacak bir lütuf değil, evrensel haktır. Dünyada başka ülkelerde ve hatta geçmişte bizim ülkemizde de olabildiği gibi ülke ekonomisindeki büyümeyle belirlenebilir, bu süreç toplu iş sözleşmeleriyle yürüyebilir, bu ölçülere göre gayet makul biçimde rakam hesaplanıp söylenebilir.  
Ama bugün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan "Asgari ücret rakamı için çok erken" dedi.  Doğrusu şudur; daha ne kadar geç kalınabilir? 

Aileyi bu kadar önemseyen bir siyaset, ücret belirlerken aileyi sistematik biçimde unutuyorsa bu bir dalgınlık olamaz. Yine de hatırlatmak görevdir: asgari ücretin, öyle böyle değil; aile üzerinde çok katmanlı etkileri var. 
Düşük gelir, hanedeki yetişkinleri birden fazla işte çalışma, uzun mesai, güvencesiz çalışma ve kayıt dışı işlere zorunlu kılıyor. 
Aile içi gerilim ve şiddet riski artıyor. 
Barınma, beslenmeden ve eğitim harcamalarından kısmak zorunda kalan aileler, kalabalık ve güvencesiz konutlarda sağlıksız hayatlar yaşıyor.
Çocukların eğitimi etkileniyor. Ders materyalleri, ulaşım ve beslenme masrafları aile bütçesinde önemli yük oluşturuyor, okul terk riski artıyor.
Çocuk yaşta işçiliğin; MESEM’lerin bu kadar gündemde olması tesadüf değil. 

Daha çok madde sayılabilir ve bütün bu olumsuz sonuçların yükünü de en çok kadınlar taşır. 
Burada söz konusu olan aile dağılmaması ancak birilerinin bütün açıkları kapatmasıyla mümkün ve o birileri eğer hayatta kalabildiler ise kadınlar oluyor. Daha uzun çalışarak, daha az uyuyarak, daha çok idare ederek. Görünmeyen, sayılmayan, bordrosu olmayan bir emekle.
En nihayetinde bu ülkede en tutarlı sosyal politika kadınların ücretsiz emeği. Bu çok işlerine geliyor, bu yüzden sürekli “kutsal aile” diyorlar. 
Evlenin, aile olun, sabredin, dayanın. 
Daha ne kadar dayansın kadınlar? Her anlamda bıçak kemiğe dayanmış durumda. Geçim ve şiddet. İkisinde de kadınlar bıçağın ağzında. 
Bunu da umursamıyorlar ama kötü haber şu; aynı ekonomik koşullar, özellikle büyük şehirlerde gençlerin evden ayrılmasını zorlaştırıyor, evlilik yaşını gecikiyor, doğurganlık azalıyor. 
Ekonomik bağımsızlığa ulaşılamaması o istenen çok çocuklu aileyi imkansız kılıyor. 
Meseleler bu kadar ekonomik boyutta olduğu için, aileye ve ahlaka havale edilerek gerçeğinden uzaklaştırılıyor.  
Ekonomik bir krize ahlaki reçete yazılıyor.
Tıpkı “toplumsal çürüme” söylemi gibi. 
Daha vahim olanı da bu; toplumsal muhalefetin de içinde bulunduğumuz maddi koşullara ilişkin sessiz kalması. Her olumsuz duruma, faili muğlak, kendisi muğlak bir “çürüme” tanısı koyarak, o maddi koşullarla mücadeleden kaçınması…
Oysa ne “aile” ne de “çürüme” söylemi, geçindirmeyen ücretin yerini tutmuyor. 
Bize gereken ahlaki idealleri yüceltmek değil, refah ve toplumsal cinsiyet eşitliği içinde yaşamamızı sağlayacak ücretlerdir. 
Bu yüzden asgari ücret milli gelire göre belirlenmesi yanında, kadınlar için kamusal bakım hizmetleri, kayıt dışı çalışmanın düzenlenmesi, şiddet önleme mekanizmalarının ve tüm toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarıyla güçlendirilmesi şart. 
Hiç aklımızdan çıkarmamız gereken şudur; feminist literatürde ailelerin ne kadar güçlü ve destekleyici olmaları beklenirse onların dışında kalan destekleyici kurumların o derece zayıfladığı kanıtlan durumda. Kadınlar asla bu oyuna gelmeyecek.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

“Kutsal Aile” Asgari Ücret Konuşurken Nereye Kayboluyor? 

Post

Pikaçu İklim İçin Koşuyor

Post

Tek Pişmanlığımız Bugünün Bu Kadar Geç Gelmiş Olması Olsun

Post

TÜİK Bile Farkında: İstanbul Sözleşmesi Yaşatır

Post

Bu Gurur Hepimizin

Post

Kesinlikle Ayrı Dünyaların İnsanlarıyız

Post

“Maarif” Modelinde Kadının Adı Yok

Post

Aile Genelgesi’nin Arkasında Neler Var?

Post

Silahlar, “İkili Ölümler” ve Evrensel Haklarımız

Post

Çocuklar Ölmesin, Dondurma da Yiyebilsinler

Post

Büyük Onur Yürüyüşümüz

Post

Reisçilik Sistemi İle Yok Olan Aileler ve Soyadı Hakkı. İyi Mi Oldu AKP?

Post

“Amores Perros”: Köpek Sevgisi

Post

Bizi Bu Havalar Mahvetmeyebilir

Post

Biz Maraba Değiliz

Post

Ücret-Fiyat Sarmalı Yok, Şiddet Sarmalı Var

Post

Her şeyi Gizleyen TÜİK, Ölümleri Gizleyemiyor

Post

Çekirdek Bir Aileydik

Post

New York Sokaklarında Asıl Anlatılması Gerekenler

Post

Sorun ‘İnceller’de Değil İçimizde, O Kutsanan Ailenin Tam Göbeğinde, Kutsayanların Zihninde! Yağmur Yağar Ama İktidar Islanmaz

Post

Bozuk Düzende Sağlam Çark Olur Mu?

Post

Narin Davası Hepimizin

Post

Bu Kadar Şiddet Arasında Skandallardan Skandal Beğen!

Post

“Sıradan Adamlar.Korkunç Suçlar” Karşısında Kalabalık Kolektivizm

Post

İşte Size Aile Yılı: En Büyük Demokrasi Ailesini Kuruyoruz

Post

Doğal Olan, Normal Demokrasidir

Post

“Ev Kadınlarına” Emeklilik, Lütuf Değil Haktır

Post

Kıyafetime Karışma

Post

Evlerde Açlık, Mecliste Kahkaha

Post

Cezaevlerinde Sağlık Hakkı ve Mandela Kuralları

Post

Gerçek Diplomalar, Sahte Adalet

Post

Hipokrat’tan Diyanet’e Kadın Hakları

Post

Görev Kadınlarda

Post

Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Özgürlük

Post

İliç’te Kuşlar Uçmuyor

Post

Depremde Kadının Adı Yok

Post

Evlere Bırakılmak Değil, Hayata Karışmak İstiyoruz

Post

Hiç Olmamak Ya da “Vitrin Olmak”; İkisine de Mecbur Değiliz

Post

Medeni Kanun İçin Mücadelemiz Herkes İçindir

Post

Kadınları Özgürleştiren Kentler İçin

Post

Kadınlar İçin Esnek Değil Tam ve Güvenceli İstihdam

Post

İntihar Denileni Şüpheli Bırakmayacağız

Post

Kadınlar Laiklik ve Özgürlük İçin Yürüyor

Post

Kapattırmadık

Post

Seçimler Gösterdi: Eşitlikçi Feminizm Şart

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - II

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - I

Post

İran ve Büyük Anlatılar Üzerine

Post

Kadın Cinayetleri Ülkesi Olmayacağız

Post

Demir Çeneli Melekler

Post

Kadın Cinayetlerinin Gizlenen Boyutu

Post

Yoksulluğun Pençesinden, Şiddetin Gölgesinden Kurtulacağız

Post

Medeni Kanuna Dokundurtmayacağız

Post

Sınırları Aşıyoruz

Post

İklim Krizini de, Kadın Cinayetlerini de Durduracağız

Post

“Femonasyonalizm” ve Enternasyonalizm