Yeni Bir Yüzyıl
21. yüzyılın ilk çeyreğinde, Cumhuriyet’in yüzyılı, derin bir yoksulluk ve sistemin giderek değişen karanlık yüzünün gölgesinde, otoriterliğin, zorbalık ve faşizmin kurumsallaştığı bir zamanda kutlandı. Yapılan törenler boyunca, İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırım savaşının gerçekliğine değinilmeden, timsah gözyaşları döküldü.
Söz konusu kutlamaların Cumhuriyet’in yüzüncü yılı adı altında olması biraz düşündürücü. Zira uzun bir süredir cumhuriyet olarak yürümekte olan sistemin son 15 yıl içerisinde laiklikle ilişkili ne kadar hak varsa hepsinden hızla uzaklaşmış gerici bir karaktere dönüştürüldü. “Laiklik” ve cumhuriyetin var olan bazı kazanımlarının da bu gerici iktidar tarafından her gün bir dalının daha budanarak yok edildi. Otoriter, milliyetçi, siyasal İslamcı bir yapıya dönüştürüldü.
Toplumsal yoksullaşma ve iktisadi yoksulluğun toplumun daha fazla kesimini içine aldığı gerçeği bir sır değil. Bu durumun AKP iktidarıyla, Türkiye İslam Cumhuriyeti olarak kendini meşrulaştırmak için başladığı süreci yavaş yavaş tamamlamak üzere olduğunu artık daha fazla insan görüyor.
Bu makalenin amacı yüzyıllık bir cumhuriyet değerlendirmesi yapmak değil. Zira Osmanlı mirası üzerine kurulmuş olan cumhuriyetin de masum bir tarihe sahip olmadığını biliyoruz. Kendi sınırları içinde yaşayan farklı etnik kimliklere yönelik ciddi katliamların yapıldığı, bazılarının soykırımla yok edilerek azınlık haline dönüştürüldüğü tekçi bir milliyetçilik histerisiyle geçen bir yüzyılın ne derece yekpare olduğu tartışılır. Kendi kimlikleri dışındaki tüm halkların asimile edilmesi, edilemiyorsa katledilip soykırıma tabi tutularak “hizaya” getirilmesi ve bir “üst” kimlik oluşturmayı esas alan bir yaklaşım bu topraklarda varlığını sürdürmeye devam ederken Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini allayıp pullamanın bir manası yok. Aksine farklı etnik kimlik ve inançlara sahip halkların uğradığı katliam ve soykırımlarla dolu bir tarihi olduğunun altının çizilmesi gerekli.
Bu yüzyılda değişmeyen yegâne şeyin ise işçi ve emekçi sınıflara ve ötekileştirilerek yok sayılan tüm diğer kimliklere yönelik istikrarlı bir şekilde devam eden, devletin düşmanca tutumu olduğunu söyleyebiliriz.
Yüzyıllık histerik korkularla, tüm komşuların dahil edildiği büyük düşmanlık senaryolarının, içte ve dışta düşmansız yapamama halinin devam etmesi sonucu bölgesel olarak tehlikeli bir ülkeye dönüşerek, ikinci yüzyılına başkalaşmış bir “cumhuriyet” olarak devam edecek bir Türkiye’den söz edebiliriz.
Son yirmi yıllık devlet yönetimi, kendine münhasır özellikler taşıyor olmasından dolayı özellikle incelenmeyi hak ediyor. Demokrasi, insan hakları açısından birkaç yüzyıl gerilemiş durumda olmanın yanı sıra, Türkiye siyasal ve iktisadi olarak güvenilir bir ülke olmaktan çıkmış oldu. Tarihsel olarak tam bağımsız bir ülke olmamasını da hesaba kattığımızda şimdilerde, AKP, MHP’nin Sünni İslamcı-Milliyetçi devlet yapısıyla, emperyalistler tarafından her zaman koç başı olarak kullanılabilir bir ülke olmaya devam edecektir.
Yüzüncü yıl kutlamalarının yapıldığı günlerin ardından başlayan Anayasa mahkemesinin kararının Yargıtay tarafından kabul görülmemesiyle başlayan krizin tarafları hemen belli oldu. Sarayın yaveri, mahkeme üyelerine Kandil’i adres göstererek tarafını belli etti. Diğer zat-i muhteremse her şeyin üstünde bir “yeterliliğe” sahip olduğundan meselede “Taraf değil, hakemiz” diyerek erişilmez olduğunu belli etti.
Tüm bu kriz biçimleri, Türkiye toplumunun büyük bir bölümünün derin bir yoksulluk girdabında debelenip durmakta olduğu gerçeğini perdeleyemiyor.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bize düşecek olan, toplumsal sınıflar ve ötekileştirilmiş kimliklere yapılmış ayrımcı siyasete karşı, bağımsız, doğrudan demokrasinin işlediği özgürlükçü, üretenlerin yönettiği, yaşamın her alanında meclislerin hayat bulduğu sosyalist bir cumhuriyet için mücadele etmeye durmaksızın devam etmektir.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.