Siyasi İktidarın Enkazı
AKP, ılımlı uyumlu İslam projesiyle iktidara geldiği günden bugüne oluşturduğu "toplumsal mühendislik" fantezileriyle siyasal İslam’ın hegemonik bir güç haline dönüşmesini sağladığı bir sistemi kurmuş oldu.
Kurduğu bu sistemle, Kemalist kesimleri, laikliği ve parlamenter sistemi tasfiye ederek siyasal İslam’ın garantörlüğünde eğitimsiz, gerici, dinci ve faşizan bir sistemin boy vermesini sağladı.
Türkiyenin seçim sathı mailine doğru yol almaya devam ettigi bu günlerde, toplumsal çöküşün, siyasal İslam’ın ekonomik siyasi kültürel fantezilerinin bir sonucu olarak gerçekleşmekte olduğunun farkına varmış görünüyorlar.
Dinci egemen sınıfın talancı asalak ekonomik modelinin yarattığı saldırgan yaşam pratikleri ve oluşturdukları düşünsel yoksulluklarının gözle görünür olması onları fazlasıyla tedirgin etmiş görünüyor.
Seçimin yaklaşmasıyla birlikte ayaklarının altındaki kumların hızla kaydığı gerçeğini daha fazla hisseder oldular. Yenilginin onu bir gölge gibi takip ettiğinin telaşıyla derin karanlık işlere koyulmaya başladılar bile.
Bu korku halinin yarattığı şizofreninin toplumda küllenmiş ne kadar korku, kaygı ve endişe varsa birlikte tekrardan sahneye koyulmak isteneceğini kestirmek elbette zor olmasa gerek.
AKP iktidarının “kadiri mutlaklığının” devam etmesini sağlamak için çalışmakta olan yargı, polis, asker ve toplumun farklı kesimlerinden militanların olduğu bir gerçek. Bunların çoğunlukla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun garantörlüğünde olmadık işlerde kullanılarak toplumu korku ile terbiye etmeye çalıştıkları biliniyor.
Korkunun ecele faydası hiç olmamıştır. Bazı olguların şehir efsaneleri haline bürünmüş olduklarının bilinciyle, hep birlikte bu efsanelerden kurtulacağımıza inanmaktan asla vazgeçmemeliyiz.
‘Seçimi kaybettiklerinde gitmezler, iç savaş ve kargaşa çıkartırlar’ gibi temelsiz sözlerle ve troll ordularıyla yaratmak istedikleri korku ve dezenformasyon siyasetinin gerçek hayattaki karşılığı Brezilya'nın Bolsonaro’sunun hikayesi kadar gerçek olacaktır.
Buna inanmaktan vazgeçmeyelim.
Yirmi birinci yüzyılın günümüz Türkiyesi’nde seçim sürecine doğru bu topluma birtakım bedeller ödetmeye çalışacaklarını kestirmek imkansız değil.
Ancak toplumu rehin almış bu ucubelerden kurtulmak sanıldığı kadar zor olmayacaktır.
Saltanat sevdalısı, elde ettikleri imtiyazlardan vazgeçmemek için toplumsal hassasiyetleri ele alıp, etnik ve dinsel kültürel konularla ortamda bir korku iklimi yaratmaktan vazgeçmeyerek zalimliklerini sürdürmeye devam edecektir.
Onlara Mevlana’nın bir sözüyle cevap vermek yerinde olacaktır: "Gerçeğin çölüne hoş geldiniz". Gönderileceksiniz.
Burada sorun elbette karşı tarafı yok etmek olarak algılanmamalıdır. Ancak Tayyip Erdoğan ve çenelerinin 20 yıllık tüm zalimlikleri ve suç dosyalarıyla dolu tarihlerinin hesabını sormadan onların bir uçağa binip gitmelerine izin vermemeliyiz.
*Fotoğraf: Deniz Sabuncu
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.