Devrimin Güncelliği
Kapitalist devlet yapısının ortaya çıkışıyla birlikte, yeryüzünün tüm kıtalarında neredeyse eş zamanlı sayılabilecek itirazlar, politik kitle hareketlerine dönüşerek büyük isyan dalgalarının oluşmasına sebep olmuştur. Kapitalist devlet aygıtının kurumsal yapısının aynı zamanda doğal dengeleri alt üst ederek, kendi acımasız hukuk kurallarını işletmeye başlayarak, sürekliliğini koruyarak sürdürdüğü sisteme karşı gelişen itirazlar ve talepler; genellikle demokrasi ve özgürlük çığlığı etrafında gelişip büyümeye devam etmiştir.
Yaratılmış tarihin bu evrelerine dönüp baktığımızda direniş hareketlerine ilham verecek o kadar çok deneyimin izine rastlarız ki, hemen hemen her toplumun kendine özgü yarattığı direnişler ve isyanların izini sürebiliriz. Bu durumun günümüzde benzer özellikler taşıyarak devam etmekte olduğunu görüyoruz. Üstelik 21. yüzyılın bu çeyreğinde bütün diğer zamanlara benzeyen o kadar çok direniş ve isyanın izine rastlarız. Bunları, diyalektiğin geçmiş ve bugünün izlerindeki metaforuyla anlamlandırmaya çalıştığımızda geçmişin geçmediği görürüz. Özgürlük ve demokrasi mücadelesinin güncelliğini her zamankinden daha fazla taşıdığı bir yüzyılın içinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dünyanın farklı coğrafyalarında baş gösteren kitle isyanlarının, geçmişteki gibi etkili bir toplumsal hafızaya dönüşmüyor olmasının bir nedeni olmalı. Kapitalist sisteme karşı sürmekte olan taleplerin, radikal değişimleri içermiyor olmasının ve devrimleri öncelleyen perspektiften uzaklaşmış olmasının etkili olduğu gerçeğiyle yüz yüzeyiz.
Günümüzün gelişmiş teknolojilerinin ve iletişim araçlarının yeni tip politik alışkanlıklar yarattığını görüyoruz. Neredeyse anı anına deneyim paylaşma imkanlarının geliştiği 21. yüzyıl, mücadele alışkanlıklarında da köklü değişikliklerin oluşmasını ve yeni politik kültürlerin kendini var etmesini zorunlu kılıyor. Bu yüzyıla ait devrim biçimlerinin öncekilerden çok farklı olacağı tartışma götürmez bir gerçek. Bir bütün olarak baktığımızda, dünyayı okuma biçimlerinde de köklü değişikliklerin olmasının kaçınılmazlığı önümüzdeki başka bir gerçek olarak duruyor. Kapitalizmin dizginsiz sömürü biçimlerinden kurtulmak ve bir imdat freni olmak için bu yüzyıla ait bir devrime olan ihtiyacın aciliyeti, tartışmasız bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Kapitalizm, endüstriyel ve teknik gelişim seyrinin zirvesine ulaştığı 21 yüzyılda, yaşadığı yapısal krizlerle yolun sonuna geldiği bir evreye ulaşmış durumda. Sistemin acımasız çarkları arasında aynı kaderi paylaşan ezilenlerin, kendi aralarında eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde ortaklaşma imkanlarına kavuştuğunu görüyoruz. Günümüzün sınıflar mücadelesi, enternasyonal mücadele biçimlerine son derece elverişli hale gelmiştir. Bu durum, kapitalizmin işleyiş biçimlerini oldukça zorlamakta.
Bugün yaşamsal talepleri için sokağa çıkan işçi ve emekçilerin, mevcut iktidarlar ve devlet aygıtının despotik şiddetiyle yüz yüze gelmeleri; bize basit görünen bu günlük taleplerin, hızla bir devrim konusu olabileceğini göstermektedir. Tüm bu somut koşulların somut analizlerinden azade, “az olsun benim olsun” anlayışıyla dar grupçu “devrim” vaadiyle mücadelenin sürdürülmesi ve her şeyin sloganlarla anlatılmaya çalışılması kitlesel enternasyonal mücadele biçimlerini kısıtlayacaktır.
Kitlelerle bağ kurmak, toplumsal hareketlerin farklı talep biçimlerini kapsamalıdır. Yürütülen demokratik mücadele biçimleriyle çoğalmayı esas alan bir anlayışla, ezilenlerin dünyasıyla kurulan bağ, herkesin öğrenmesini sağlayacaktır. Sokağın yaratıcı pratiğiyle gelişecek her toplumsal hareket, doğrudan birbirlerinden öğrenerek siyasal ve toplumsal bir güç haline dönüşecektir. Bütün bunları biliyor olmak, konuşuyor olmak, belki de anlamını yitiriyor. Günümüzün faşist hareketlerinin, kitlelerle popülist mobilizasyon siyasetiyle bağ kurarak çoğalmayı önemsediklerini pratikte görüyoruz. Dolayısıyla çoğalmayı hedeflemeyen her akım, lafla peynir gemisi yürütmeye devam eder. Bu durumda, amaca yabancılaşmış tüm Ortodoks yapıların işçi ve emekçilere vaat edecekleri bir devrim de olamaz.
Yaşadığımız yüzyılda, sınıflar mücadelesinin iman ederek örgütlenebilir bir durumda olmadığını artık öğrenmiş olmalıyız. Zulmün ve yoksulluğun şiddetlendiği günümüzde, kitlelerin devrim amacıyla harekete geçmemesinin nedeni, politik ve pratik alanları devlet güdümlü karşı devrimci kitle hareketlerinin insafına bırakmış olmamızdır.
Kapitalizmin şu an içinde bulunduğu bunalımın, bir kriz biçiminden ziyade, dizginsiz bir çöküşü ifade ettiği tartışma götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Yapısallık olarak yaşanan durumun, daha sert bir geleceksizlik haline dönüşerek ilerleyeceği kriz biçimi, ne yazık ki daha iyi bir gelecek vaat edebilecek bir noktada olmaktan hayli uzak.
Bu durumun yarattığı baskıların sonrasında ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk, açlık, sefalet, aşağılanma halleri; işçi ve emekçilerin devrim arayışlarında pratik ve somut programatik sonuçların hemen alınabileceği modelleri yeğlediklerini bize gösteriyor.
Devlet olanaklarıyla desteklenerek köpürtülen faşizmin, toplumda yarattığı hasımlaşmanın ortaya çıkardığı ikili durumları görmeliyiz. Din ve milliyetçilik üzerinden iktidarın daha kuvvetli olmasını amaçlayan tüm tartışma biçimlerinin yıkıcı etkilerinden kurtulmak, oldukça uzun zaman dilimlerine yayılabilir.
Günümüzün bütün ezilenlerinin demokratik hak ve özgürlük mücadeleleri, kapitalizmin varoluşsal krizlerinden kaynaklı olarak giderek her yerde daha fazla ortaklaşıyor ve birbiriyle daha fazla kesişiyor. Bu durum, kitle hareketlerinin yeni bir enternasyonalizmin öncülü olabileceği olasılığına işaret etmekte. 21. yüzyılda demokratik bilinci, dolayısıyla kültürü kendilerinde cisimleştirmiş kitle hareketlerinin öne çıkma olasılıkları; yeni bir sosyalist bilinç yaratacaktır. Türkiye sosyalist hareketi; buyurgan olmayan, birlikte deneyimleyip birlikte öğrenen, demokrasi kültürünü içselleştiren bir çizgide olması elzemdir. Tüm ezilenlerle eşitler ilişkisi temelinde yürütülecek mücadele biçimleri, yeni devrimlerin bu zemin üzerinde yükselmesini sağlayabilir.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.