
CHP’ye Operasyonlar, Rejimin Krizi ve Emek Cephesi İhtiyacı
12 Eylül’ün Gölgesinde Rejim
Türkiye’de siyasal rejim, 12 Eylül askeri darbesinin mirasını taşıyan otoriter bir süreklilik içinde şekillenmiştir. Bugün CHP’ye, belediyelere ve halkın sandıktan çıkan iradesine dönük saldırılar, bu mirasın güncellenmiş biçimidir. Kayyım politikası, sadece idari müdahale değil; halkın kendi iradesini yok sayan, tekelci ve otoriter bir devlet mekanizmasının yapısal baskısıdır.
Erdoğan’ın 2019 yerel seçimlerindeki yenilgisini kabul etmeyip CHP’yi hedef alan özel yargı operasyonları, rejimin yeni restorasyon evresine işaret eder. Bu evrede muhalefet “ölümle” tehdit edilmekte, sistem içi küçük uzlaşılar “tek seçenek” olarak sunulmaktadır. CHP’nin bu saldırılar karşısındaki tepkisizliği ve örgütlenme konusundaki yetersizliği, onu edilgen bir konuma sürüklemektedir.
Sosyalistlerin ise yaşananlara seyirci kalması, mücadele iradesi açısından büyük bir çelişkidir. Oysa bu tarihsel an sadece kriz değil, aynı zamanda devrimci çıkış imkânları taşıyan bir dönemeçtir.
Siyasal Alanın Tasfiyesi Kayyım Politikası ve Yargı Operasyonları
CHP’ye dönük yargı hamlesi, Erdoğan rejiminin 2019 yerel seçimlerindeki yenilgisini kalıcılaştırmak için attığı otoriter bir adımdır. Seçimle gelenin seçimle gitmesini bile fazla bulan bu anlayış, rejimin özünü ortaya koyar.
2016 sonrası Kürt belediyelerine yönelik kayyım uygulamaları şimdi CHP’li büyükşehirleri hedeflemekte, bu politikalar sermaye sınıfının çıkarlarını koruma amacını taşıyan neoliberal bir saldırıdır. Kamucu eğilimler taşıyan yerel yönetimler, neoliberal sermaye birikimi için doğrudan bir tehdittir.
Dolayısıyla CHP’ye yönelik müdahale, halkın kamucu taleplerine, yerel öz yönetim arayışlarına ve demokratik katılıma topyekûn bir saldırıdır.
CHP’nin Örgütsel Zaafları ve Sınıfsal Konumu
CHP içindeki sermaye uzlaşmacı kliklerin, iktidar ve sermaye ile olan çıkar bağları nedeniyle bu süreci yeterince sahiplenmemesi, muhalefetin sistem içi sınırlarının aşılmasını engellemektedir. Parti tabanında ve örgütlerinde yaşanan kopukluk, halkın acil sorunlarına yanıt üretme kapasitesini zayıflatmaktadır.
Sosyalistlerin CHP’de bağımsız, emek ve halkçı çizgiyi güçlendirmek için kararlı ve örgütlü bir müdahaleye ihtiyaç vardır. Ancak bu müdahale, CHP’nin içine hapsolmak değil; oradaki emekçi dinamikleri güçlendirerek dışarıdaki sınıf hareketiyle bağ kurmak üzere olmalıdır.
Saraçhane ve Sistem İçi Sınırlamalar
19 Mart 2025 sonrası halkın öfkesi rejim krizinin toplumsal karşılığını gösterdi. Ancak Saraçhane mitingleri, taleplerin açıkça ifade edilmesinden çok, liberal-anayasal sınırlar içinde kalmış, sistem içi denge arayışlarına indirgenmiştir.
Rejim krizine karşı etkili bir mücadele ancak sandığa indirgenmeyen, emek lehine radikal bir dönüşümü hedefleyen toplumsal mücadele hattıyla mümkündür. Aksi takdirde Saraçhane gibi platformlar, rejimin krizini yöneten güvenlik supaplarına dönüşür.
Sınıfı Bastırma Stratejisi Çok Cepheli Saldırı
CHP’ye yönelik yargı darbesi, kayyım uygulamalarının yaygınlaşması, medyada işçilerin hedef gösterilmesi, sendikasızlaştırma politikaları birbiriyle bağlantılıdır. Bu, rejimin halk iradesini, işçi sınıfını ve kamucu yönetimleri sermayeye teslim etmek için yürüttüğü bütünlüklü sınıfsal saldırıdır.
Bu stratejinin ideolojik aracı ise medya ve sosyal medya manipülasyonudur. Gramsci’nin hegemonya teorisinde belirttiği gibi egemenler sadece zorla değil, rıza üreterek de hükmederler. Günümüzde yürütülen psikolojik savaş, halkın umutsuzluğa ve örgütsüzlüğe itilmesi üzerine kuruludur.
Kürt Sorunu, Kayyım Rejimi ve Emek Cephesi
Kürt halkına yönelik kayyım uygulamaları ve yargı operasyonları, Kürt meselesinin yalnızca etnik ya da demokratikleşme meselesi değil, esas olarak sınıfsal tahakküm sorunu olduğunu gösterir.
Hakkâri’de DEM Parti’ye, İstanbul’da İBB’ye yönelik müdahaleler arasındaki bağ, halkın kendi kaderini tayin hakkının sistematik olarak engellenmesidir. Bu saldırı sadece Kürt halkının değil, tüm emekçi sınıfların kamucu, halkçı yerel yönetim imkanlarının da tasfiyesidir.
Sosyalist hareketin görevi, bu halk düşmanı stratejiyi açığa çıkarmak ve ona karşı Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Arap, Laz, Çerkes tüm emekçi halkların ortak sınıf cephesini inşa etmektir.
Bu Emek Cephesi, salt bir ittifak değil, ortak kurtuluşun yoludur. Ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkı, emekçi sınıfların birliğinin ön koşuludur. Kürt halkının taleplerini görmezden gelen birlik çağrıları boş ve soyut kalmaya mahkûmdur.
Rejim Krizini Aşmanın Yolu – Emek Cephesi ve Devrimci Müdahale
Türkiye’de devam eden siyasi kriz, salt bir iktidar mücadelesi veya hukuk devleti tartışması değildir; bu kriz, neoliberal kapitalizmin derinleşen yapısal bunalımı, otoriter rejim aygıtının tahkimatı ve halkın örgütsüzlüğüyle iç içe geçmiş çok boyutlu bir sınıf mücadelesidir. CHP’ye yönelik yargı operasyonları, kayyım politikaları ve sosyal medya manipülasyonları, sadece bir siyasi partiye değil, emekçi sınıfların ve halkın demokratik-kamucu kazanımlarına karşı yürütülen kapsamlı bir savaştır.
Bu saldırıların başarısı, rejimin krizini derinleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda toplumsal muhalefetin pasifleşmesini ve parçalanmasını getirmektedir. Rejim, sadece fiziksel zor aygıtlarını değil; hegemonya araçlarını da ustaca kullanarak emekçi halkın bilinç ve örgütlenme kapasitesini erozyona uğratmaktadır. Bu koşullarda, sosyalistlerin ve ilerici güçlerin temel görevi, sınıf hareketinin önünde duran örgütsel ve politik engelleri aşmak, kriz karşısında toplumsal muhalefetin birleşik, kapsayıcı ve devrimci bir hatla güçlendirilmesini sağlamaktır.
Emek Cephesi, bu tarihsel ihtiyaca yanıt verebilecek somut ve kapsamlı bir programdır. Emekçi sınıfların, ezilen ulusların, gençliğin, kadınların ve bütün halk kesimlerinin birliğini ve kolektif mücadelesini ifade eden bu cephe, neoliberal otoriterliğin tasfiye edilmesi ve sosyalist bir dönüşümün ön koşuludur. Emek Cephesi olmadan, ne otoriter rejimin krizini aşmak ne de halkın gerçek demokratik taleplerini gerçekleştirmek mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, bugün Türkiye’deki siyasi ve sosyal mücadele alanı, yalnızca siyasi partilerin ya da kurumların sahası olmaktan çıkmıştır. Bu alan, halkın kendi kaderini tayin etme iradesinin ve sınıf mücadelesinin merkezi arenasıdır. Bu arena, ancak devrimci kararlılıkla, sınıf bilinci ve dayanışmasıyla kazanılabilir. Sosyalistlerin, işçi sınıfının ve emekçi halkın güçlerini birleştirerek, Erdoğan rejiminin saldırılarını püskürtecek, halkın demokratikleşme ve sosyal adalet taleplerini kazanıma dönüştürecek tarihsel sorumluluğu üstlenmeleri kaçınılmazdır.
İşte bu nedenle; siyasi operasyonların, kayyım uygulamalarının ve rejimin ideolojik manipülasyonlarının üstesinden gelmenin, Türkiye halklarının özgürlük ve eşitlik mücadelesini ileri taşımanın yolu, güçlü, kitlesel, mücadeleci ve devrimci bir Emek Cephesi’nin yaratılmasıdır. Bu cephe, sadece bugünün değil, geleceğin Türkiye’sinin temelini oluşturacak sınıfsal ve toplumsal dönüşümün öncüsüdür.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.