
Trump’ın Küresel Göçmen Politikalarıyla Faşizme Giden Yolu
Donald Trump, başkanlık görevine başlamadan önce yüksek yargı organlarının kararıyla dokunulmazlık kazanarak adeta “Führer” ve “Duce” ilan edildi. Bu durum, bir devlet başkanının anayasal düzeni devre dışı bırakarak yetkilerini genişletmesi anlamına gelen “otogolpe” sürecinin bir parçasıydı. Otogolpe, yürütme gücünün hukuku çiğnemesi, yasama organını etkisiz hale getirmesi ve muhalefeti baskı altına almasıyla gerçekleşir. Trump’ın attığı bu adımlar, küresel ölçekte sağcı ve otoriter rejimlere ilham veren bir sürecin faşizan başlangıcı sayılabilir.
Bu sürecin en dikkat çeken örneklerinden biri, 1798 tarihli Yabancı Düşmanlar Yasası’nın yeniden yürürlüğe sokulmasıydı. Trump yönetimi, bu yasayı başkana mahkeme kararı olmadan “düşman” ilan ettiği bireyleri tutuklama ve sınır dışı etme yetkisi veren bir araç olarak kullanmaya başladı. 227 yıl sonra tekrar devreye giren bu yasa, yalnızca Amerika’daki hukuki düzeni sarsmakla kalmadı, aynı zamanda dünya genelinde otoriter yönetimlerin benzer politikalar uygulamasına zemin hazırladı.
Trump, bu yasayı ilk olarak Venezuela bağlantılı suç örgütlerine karşı kullanarak durumun bundan böyle bütün keyfilikler için uygulanabilir olduğunu göstermiş oldu. Ancak bu adım, yalnızca belirli gruplara yönelik bir önlem olmanın ötesine geçerek küresel göç politikalarında köklü bir değişime işaret etti. Bu politika, bireyleri keyfi şekilde “düşman” ilan etmekle kalmadı, aynı zamanda toplumları dışlayan, ayrımcılığı derinleştiren ve adaletsizliği artıran bir sistemin inşasına katkı sağladı. Trump’ın attığı bu adımlar, dünya genelinde faşizme giden yolun taşlarını döşedi.
Yabancı Düşmanlar Yasası’nın İdeolojik Temeli ve Küresel Yansımaları
Trump’ın Yabancı Düşmanlar Yasası’nı devreye sokma kararı, göçmenlik karşıtı söylemleri ve sert dış politika stratejileriyle birleşmiş bir ideolojik temele dayanmaktadır. Bu yasa, başkana, herhangi bir yargı süreci gerektirmeden düşman ilan ettiği ülkelerin vatandaşlarını tutuklama ve sınır dışı etme yetkisi tanımaktadır. Trump, bu yasayı Venezuela’yı hedef alarak uygulamaya koymuş, böylece bir “düşman” yaratma stratejisini ve göçmenler üzerinde baskı kurmayı pekiştirmiştir. Ancak, Trump’ın göçmenlik politikaları yalnızca Amerika’da değil, dünya genelinde benzer baskılar ve dışlayıcı politikaların artmasına yol açacaktır. Venezuela örneği, sadece bu ülkenin vatandaşlarını değil, tüm göçmenleri dünya çapında “tehdit” olarak damgalayan bir uygulama biçimi oluşturmuştur.
Trump’ın göçmenlik politikaları, El Salvador, Honduras gibi ülkelerdeki hapishanelere gönderilen göçmenler aracılığıyla küresel insan hakları ihlallerine yol açmış, Amerika’nın dışladığı ve hedef aldığı bireyler, dünya genelinde çeşitli krizlere ve adaletsizliklere neden olmuştur. Bu uygulamalar, faşizm tehlikesinin yalnızca Amerika ile sınırlı kalmayıp, tüm dünyada benzer sonuçlar doğuracağını açıkça göstermektedir.
Küresel Göçmenlik Politikaları ve Faşizm Tehdidi
Trump’ın Yabancı Düşmanlar Yasası’nı devreye sokması, sadece Amerika’daki göçmenleri değil, tüm dünyadaki göçmenleri etkileyen bir dönüşüm yaratacaktır. Amerika’daki sert göçmenlik politikası, Avrupa ve diğer kıtalarda da benzer sert önlemlerin alınmasına yol açacaktır. Özellikle Avrupa, 2015’teki mülteci krizinin ardından sınırlarını sıkılaştırmış ve Schengen Bölgesi gibi temel anlaşmaları zora sokmuştur. Avrupa’daki pek çok ülke, göçmenleri “istenmeyen” bireyler olarak tanımlayarak sınır güvenliğini artırma yoluna gitmiş, askeri operasyonlar ve deniz gücü kullanma gibi sert yöntemlerle göçmenlerin Avrupa'ya girmesini engellemeye çalışmıştır. Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkeler, Trump’ın göçmen karşıtı politikalarına paralel olarak, göçmenleri dışlama ve toplumsal kesimleri bölme stratejileri geliştireceklerdir.
Bu küresel eğilim, Amerika’nın Yabancı Düşmanlar Yasası’na başvurmasının, sadece Amerika değil, tüm dünyada sağcı ve faşist hareketlerin yükselmesine neden olduğunu göstermektedir. Göçmenlerin suçla ilişkilendirilmesi, toplumsal huzursuzlukları körükleyerek, faşizmi besleyen bir söyleme dönüşmektedir. Trump’ın ulusalcı söylemleri ve Avrupa’daki ırkçı hareketlerin artışı, dünya çapında faşizmin yükseldiği bir dönemin habercisi olmaktadır.
Polis Devleti ve Demokrasiye Tehdit
Trump’ın Yabancı Düşmanlar Yasası’nı uygulamaya koyması, Amerika’da ve dünya genelinde demokrasiyi büyük bir tehdit altına sokmuştur. Yasa, başkana, yargı süreci gerektirmeksizin bireyleri tutuklama ve sınır dışı etme yetkisi verirken, demokratik denetim mekanizmalarını devre dışı bırakmaktadır. Bu tür uygulamalar, sadece göçmenler için değil, tüm halk için ciddi bir tehlike yaratmaktadır. Amerika’da yürütme yetkisi, yasama ve yargıdan bağımsız bir şekilde başkanın kararlarıyla şekillenirken, bu durum hukukun üstünlüğünü ve adaletin temellerini zayıflatmaktadır. Demokratik denetim yok sayıldığında, devletin tüm gücü tek bir kişiye verilmiş olur ve bu da faşist yönetimlerin pekişmesine yol açar.
Trump’ın ayrıca siyasi muhalefeti bastırma amacıyla uyguladığı yöntemler, otoriterleşme eğilimlerini daha da güçlendirmektedir. Ayaklanma Yasası gibi uygulamalar, işçi sınıfı ve sosyal hareketlerin kitlesel direnişlerini engellemeye yönelik bir stratejidir. Bu, yalnızca Amerika için değil, küresel anlamda da faşist eğilimlerin artmasına neden olacaktır.
Küresel Ölçekte Yükselen Faşist Hareketler
Trump’ın izlediği politikalar, dünya genelinde otoriter faşist hareketlerin yükseldiği bir dönemi işaret etmektedir. Avrupa, Brezilya, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde, göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve dini muhafazakârlık gibi söylemlerle otoriter yönetimler güç kazanmıştır. Bu ülkeler, Trump’ın izlediği yolu takip ederek, demokratik hakları kısıtlayan, toplumsal kesimleri dışlayan ve milliyetçi politikaları ön plana çıkaran rejimler inşa etmektedir.
Bu küresel eğilim, sadece göçmenleri değil, tüm toplumu hedef alan bir otoriterleşme sürecine işaret etmektedir. Kapitalist devletler, ekonomik krizler ve savaşlar gibi çeşitli nedenlerle halk hareketlerini bastırmaya ve otoriter rejimler kurmaya çalışmaktadırlar. Bu süreç, faşizm ve otoriter rejimlerin yükselmesiyle küresel bir tehdit halini almaktadır.
Bir Direniş Stratejisi
Trump’ın Yabancı Düşmanlar Yasası’nı devreye sokması ve küresel göçmenlik politikalarının otoriterleşmesi, sadece Amerika’da değil, dünya çapında demokrasinin kırılganlığını gözler önüne sermektedir. Faşizme doğru atılan bu adımlar, yalnızca Trump’ın yönetimiyle sınırlı değildir. Dünyada benzer otoriter yönetimlerin yükseldiği ve demokratik değerlerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde, sosyalist hareketlerin güçlü bir direniş göstermesi gerekmektedir. Bu direniş, sadece bir diktatörlüğe karşı değil, onu besleyen kapitalist sisteme karşı da verilmelidir. Sosyal adalet, insan hakları ve özgürlükler için verilen mücadele, küresel bir perspektifte daha da büyütülmeli ve faşizme karşı güçlü bir dayanışma oluşturulmalıdır. Benzer bir otoriterleşme süreci Türkiye’de de gözlemlenmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uygulamaları, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü ve siyasi muhalefetin bastırılması gibi otoriter eğilimlerle, Türkiye’yi de küresel faşizm tehdidiyle yüzleşen ülkeler arasına sokmaktadır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.