Gereğini Yapacağız
Yaşadığımız doğal felaketlerden hala öğretici sonuçlar çıkartmamış olduğumuz gerçeği tüm çıplaklığıyla önümüzde duruyor.
6 şubat 2023 tarihinde, Türkiye ve Suriye’yi ciddi şekilde vuran depremin yaratmış olduğu şokun etkilerinden kısa veya orta vadede kurtulmak imkansız gibi.
Türkiye toplumu, bu doğal felaketle iç içe geçmiş bir çok olguyu, durumu ve kavramı bir arada tartışmaya başlamışken siyasal iktidar yine aba altından sopa göstererek siyaseti engellemeye çalıştı ve yaşananların unutulmasını çabuklaştıran "sihirli" cümleleri kullanarak bu olayı da kadere, alın yazısına havale etti.
AKP, iktidar yılları içinde oluşturduğu inşaat politikalarıyla, kayıt dışı yapılanmaları ödüllendirdiği imar aflarıyla, seçim için büyük rant alanları haline dönüştürerek oluşturduğu bozuk sistemi, deprem felaketi karşısında ilk iki günde işlevsiz kalmış ve depremin yaratmış olduğu enkazın altında kalmıştır.
Felaket zamanlarının yarattığı üzüntü, telaş ve çaresizlik hallerinin yoğun olarak yaşandığı bu günlerde, deprem bölgesinin yakınında veya uzağında olan insanlarımız kahredici çaresizliği aynı yoğunlukta yüreklerinde hissediyor.
Bu tip hassasiyet ve duyguların doğal felaketler karşında tüm bireyleri eşitlediğini, yerkürenin her yerinde vicdan sahibi insanların çırpınışlarında ve pratik adımlarında görmek mümkün.
Benzer coğrafi ve kültürel özelliklere sahip iki ülkede, bir yanda geceler boyunca enkazların
altında yaşam mücadelesi veren, diğer yanda ise yıkıntıların yanıbaşından bir an olsun ayrılmadan yardım eli uzatmaya çalışan insanların ortak çaresizliğine tanık olup, yükselen isyan çığlıklarını dinledi tüm dünya halkları.
Hemen her ülkede başlatılan DAYANIŞMA seferberliği, insanın insan olma halinin güzellemesi olarak yaşanmaktadır. Burada din, dil, ırk renk ayırımı gözetmeksizin, ezilenlerin sınırsız ve sınıfsız dayanışma halinin yüceliğinin, tüm egemen devlet erklerinin samimiyetten uzak yardımlarından daha kıymetli olduğu apaçık ortada.
Nerede bu devlet? Günler sonra ortaya çıkan devletin tiksindirici ve fırsatçı sahiplerinin, büyük felaketin enkazları arasında avuçlarını ovarak, gülerek uzaklaştıklarını gördük. Bu fotoğrafın unutulmasına izin vermemeliyiz.
Kutsallaştırılmış devlet ve onun siyasal İslamcı, milliyetçi aklının deprem sonrasındaki dayanışma seferberliği karşısındaki tutumu ve toplumsal katliamdaki rolünün tüm dünya halklarının gözü önünde tarihe not düşülmesi gereken önemli bir olaydır.
İktidar erkini yıllardır elinde tutan bu "terbiyesiz, ahlaksız, namussuz, adi"lerin beton kent
mezarlıklarını yeniden bir rant alanına çevirmelerine artık seyirci kalmamalıyız.
Amok Koşucusu’nun büyük felaketin üzerinden iki gün geçtikten sonra kameraların önüne geçip bir yıl daha zaman istemesini nasıl tarifleyeceğimizi bilemiyoruz.
Bütün diktatörler ve soytarıları, halka aynı ölçüde büyük yalanlar söylerler.
Devletin tiksindirici yüzünün basın karşısında helallik istemesi de böyle bir yalanın parcasıdır. Toplumsal yaşamda birikmiş o kadar çok gerilim var ki bunların siyasal bir faya dönüştürüleceği zamanlardayız.
Tüm bu nedenlerden ötürü helalleşmiyoruz, affetmiyoruz, gereğini yapıp sizi tarihin çöp sepetine göndereceğiz.
Bu inançla ve yılmayan yürek güzellikleriyle dayanışma ve mücadeleye devam.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.