İddiasını Yitirmiş Sosyalist Hareket
Günümüz siyasetinin çok kutuplu kriz nedenlerinden birini, sosyalistlerin siyasette politik aktörlük rollerini yitirmiş olması oluşturuyor. Yaşadığımız fiziksel dünyadaki sorunların temelini bu gerçeklik üzerinden ele almak bize yeniden yol aldıracaktır.
Uzun zamandır emperyalist kapitalist sistemin aşılamaz ve “kadiri mutlak” olarak görülmesi fikrinin yarattığı bir tür “çaresizlik” halinden kurtulamamanın mutsuzluğuyla boğuşuyoruz.
Dünyada ve Türkiye’de yaşanmakta olan tüm sınıfsal kriz biçimlerine politik pratik önderlik edebilecek bir örgüt ve partinin olamamasının yarattığı sancılı halleri halen atlatamamış olmanın var ettiği problemleri tüm sonuçlarıyla yaşamaya devam ediyoruz. Adaletsizlik, yoksulluk ve açlığın yarattığı eşitsiz ilişki biçimlerinin bu kadar kanıksanmış olmasının yarattığı bir tür güçsüzlük ilişkisinden hızlıca vazgeçmeliyiz.
Sınıflar mücadelesinin politik aktörlerinin ideolojik üstünlüklerini kaybetmiş olmasının yarattığı bir tür “güçsüzlük” psikolojisinden çıkmayı reddedip, bunu bir yaşam biçimine dönüştürme eğiliminden vazgeçmedikleri sürece, sorunların kendiliğinden çözüleceği fikrinin sistematik saflığı meseleleri büyütmeye devam edecektir.
“Sosyalizm mücadelesi sosyal sınıfların mücadelesiyle ilgilidir. Bu bir örgüte özgü sorunlara ya da kültürel sorunlara indirgenemez. O nedenle somut koşulların somut analizini; bunun sonucu olarak somut, güncel ve odaklanan siyasetini yapmak gerekir.” Demiş Hakan yoldaşım.
Fiziksel dünyamızın en önemli soru ve meselelerini demek ki bunlar oluşturuyor. Dünyada yaşanan bu denli büyük siyasi iktisadi kriz biçimlerine karşı sosyalistlerin etkisiz siyaset tarzı meseleleri besleyen etmenlerin başında geliyor. Sosyalist hareketin dünya ve Türkiye’de kendi dilini, sözünü ve sloganlarını kaybetmiş olmasının yarattığı derin boşluğun faşist, siyasal islamcı partiler tarafından doldurulmuş olması insanlığın evrensel sorunu haline dönüşmüştür.
Tüm bunların bize sordurduğu ana sorunun tüm sonuçlarıyla orta yerde durduğunu tekrar hatırlatıyor. Başka bir dünyanın mümkünlüğü uğruna mücadele edilebilir ideallerin ve iddiaların olması, bedellerini ödemekten tereddüt etmeden sürdürülebilir mücadelelerin halen güncelliğini koruduğu ve "bu mücadele sınıflar mücadelesidir. Burada el titremesine tereddüte ve kararsızlığa yer yoktur." diyen Mahir’in inanç keskinliğinde, inatçı olarak sürdürmek oldukça önemli. Sosyalist hareketin dünya genelinde almış olduğu yenilgilerin yarattığı boşluk halinin üzerinden geçen uzun zamanın ardından, Türkiye coğrafyasındaki devrimci mücadelenin de bu tarihsellik içinde yaşamış olduğu büyük yıkımların ardından iktidara gelmiş olan AKP’nin yaratmış olduğu sınıfsal uçurumlar ve ucube sosyal katmanlarla ülkeyi getirdiği durumun bu kadar net tüm toplum kesimlerince görülmesine rağmen sosyalistlerin sesinin bu coğrafyada bir karşılık bulamıyor olmasının bir nedeni olmalı. Geçmişte çok rahat karşılık bulan devrimci siyasetin, 21. yüzyılın değişmiş, gelişmiş koşullarında bu kadar gerilemiş daralmış olmasının nedeni büyük iddialardan vazgeçmiş olmak olabilir mi? Heyecanını yitirmiş bir sosyalist hareket ancak kültürel bir formla varlığını sürdürebilir. Eğer durumun bu şekilde devam etmesinde ısrarcı olacaksak o halde bazı şeyleri yeniden düşünmemiz gerekir.
Yaşanmakta olan bütün politik gerçekleri kendini tatmin aracı haline dönüştürmekten vazgeçerek esası oluşturan sınıflar meselesini yeniden kendimize dert edinen radikal politik pratik mücadele biçimlerine hızlıca dönerek, güzel bir geleceğin düşüne yeniden sıkı sıkıya sarılmak zorundayız.
Sınıflar mücadelesinin bu yüzyılın geçer "akçesi" olma özelliğini kaybederek bu kadar geriye çekilmiş bir konu olarak önümüzde durması sınıf mücadelesinin öznelerini pratikte zorlayabilir. Zira yaşadığımız gezegendeki her şeyin sınıfsal olduğunu bilmek kesintisiz yürümek için bir sebep. Günümüzün aktüel olan ekonomi, savaş, işsizlik, demokrasi, kadın, LGBTIQ+, hayvan hakları, gibi tüm sorunların sınıflar arası eşitsizliklerden kaynaklı olarak var olduğunu hayat bize gösteriyor.
Aktüel siyasete karşı kayıtsız kalan solun ilgi ve merak uyandırmayan çalışmalarının ideolojik hegemonya sağlamasını beklemek büyük saflık olacaktır. Devrimcilere ait olmayan kibir gibi davranışların büyük meselelerin ana başlığını oluşturduğunu artık konuşabilmeliyiz.
Ülkedeki açlık meselesinin konjonktürel muhatabı olan emekliler ve emekçilerin yaşamlarını zorlayan bütün gerçekler tüm sonuçlarıyla devam ediyor. Buna kayıtsız kalarak toplumsal bir muhalefetin oluşturulması söz konusu olamaz.
Bir gelecek ufkuna hayaline sahip olmak, tasarlanmış bir geleceğin dinamosu olan işçi sınıfının ve devrimcilerin birlikte yürütecekleri mücadeleyle zenginleşip büyüyecektir.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.