İnsanlığın Ortak Mirası
Biyoloji bilim dalının bir alt kolu olarak doğmuş olan ekoloji, günümüzün en çok kullanılan kavramı olmasına rağmen çoğu insanın bunun gerçek manada anlamını bildiğini düşünmüyorum.
Oysa hayatımızın her alanını gerçek anlamda sarmalayan bu kavramın yer küredeki tüm canlıların yaşamını aynı oranda kendisiyle bütünler nitelikte olması önemli.
Kapitalist “gerçekliğin” yarattığı küresel iklim krizleri sonrasında dünyanın içten içe yanmakta olduğunun farkındayız. Kapitalizmin yapısal krizlerini yöneten neoliberal küreselleşmeci finans kuruluşlarının yarattığı çevre sorunlarının sonucunda insanlığın bir felakete doğru sürüklemekte olduğunu her gün yaşayarak öğreniyoruz.
Yer kürede yaşam belirtisi gösteren tüm canlılar için büyük bir tehlikeyi işaret eden sorunların temelinin, insanlığın büyük düşmanı olan kapitalist sistemden kaynaklandığını biliyoruz.
Günümüzün en temel sorunlarının başında, kitle iletişim araçlarının denetimini elinde tutanlar veya onlara sahip olanların yarattığı dezenformasyon sistemleri geliyor. Tüm dünyada toplumları, ayıklanmış kirli bilgilerle suskunluğa boğmuş olanların servis ettiği kültürel bilgi kirliliğinin reklamlarını hep birlikte izliyoruz.
Her gün kulaklarımıza bir şehir efsanesi olarak fısıldanan sera gazı, buzul erimesi, toz partikülleri, deniz kirliliği, içme suyu kirliliği, plastikten oluşan dağlar, nükleer sızıntılar gibi kavramların bir masaldan ibaret olmadığını bilmeliyiz.
Bunları konuşuyor olmak, üzerinde tartışıyor olmak büyük insanlık için yaşamsal öneme sahip konuların başında gelmekte.
Her yılın bir öncekine göre daha sıcak olduğunu bazı bilim insanlarından sürekli duyuyoruz. Bu da ısınmaya bağlı olarak dünyanın farklı coğrafyalarında orman yangınları, kuraklıklar, seller vb. doğal felaketlerin yaşanmakta olduğunu bize gösteriyor ve bize hangi coğrafyada böyle bir sorun yaşanıyorsa oranın ekosisteminin tamamen değişmekte olduğunu anlatıyor: Kuraklık eşittir çöl demektir.
Konu çok geniş ve kapsamlı, zira biz bunun aktüel olan yönüne bakacağız.
Amirta Devi bundan 280 yıl önce kuzeybatı Hindistan'da bir ağaca sarılarak, “Ağaç benim kellem pahasına kurtarılırsa, bu, ödenmesi gereken küçük bir bedel” diyerek ölümsüzleşti. Devi’nin üç kızı da annelerinin yolundan giderek aynı akıbeti yaşadılar. İnanışlarında yeryüzündeki tüm canlıların yaşam hakkına saygılı olan bu öğretiyi izleyen 363 köylü kadın da Devi ve kızlarının izinden yürümeyi seçtiler. Yüzyıllar sonra Devi’nin mirası dünyanın farklı coğrafyalarında kadınların ağaçlara sarılmasıyla devam ediyor.
Akbelen’de köylü kadınların ağaçlara sarılarak Devi’nin mirasına sahip çıkmaya devam ediyor olması çok anlamlı.
Askeri araçların ve güvenlik kuvvetlerinin eşliğinde çalışan kesim motorlarının, iş makinelerinin gürültülü sesleri arasında Akbelen, ekosistemin sessiz ve derinden gelen katliam çığlıklarına ses olan dev yürekli köylü kadınlarının çığlıklarıyla birleşince bir direniş ve isyan yerine dönüşmüştür.
Akbelen’de devlet korumasında, bir orman katliamının yapılmakta olduğunu tüm insanlık görüyor. Ormansızlaştırma, insansızlaştırmanın ilk adımı olacaktır. Tüm yaşam çeşitliliğinin yok olup çölleştiği koca bir coğrafya, para babalarına peşkeş çekilmiş durumda.
Akbelen’de devlet korumasında bir cinayet işlendi ve bunun hem tanığı hem mağduru olanlar ise oradaki köylü kadınlar oldu.
Akbelen’de kesilen, Cudi ve Lice’de yanan ormanların, insanlığın ve oradaki tüm canlıların ortak mirası olduğu bilinmeli. Kesilmesine, birilerine peşkeş çekilerek satılmasına, yok edilmesine, yanmasına seyirci kalınamaz. Bu, bir insanlık suçu olarak tarih karşısında mutlaka hesabı sorulacaklar listesinde olacaktır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.