Ülkenin Sorunlarıyla Uğraşmak Zorundayız
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından, sınıfsal karaktersizlikleri ve düşünsel yoksulluklarıyla ikiye böldükleri Türkiye toplumunu ve oluşturdukları yeni politik iklimi konuşmaya devam ediyoruz.
Dünyalarında düşünme eylemleriyle ilişki kurmamış olanlar; doğa, edebiyat, sanat, bilim ve müzikten yoksun yaşamlarına parasal görgüsüzlüklerini de katarak oluşturdukları beton kentlerle ve soluksuz bıraktıkları toplumun hayatını mahveden şatafatlı yaşam tarzlarıyla hadsiz ve görgüsüzler karşımızda duruyorlar.
Ağır yüklerin ve sevimsizliklerin dolu olduğu politik bir sürecin içinden geçerken mücadele biçimlerinin daha da zorlaştığı bugünlerde yeni yolların yürünebilmesi ancak durumu doğru tespit etmekle mümkün olabilir.
Topyekûn muhalefet cephesinin aldığı sonuçların yarattığı hayal kırıklığının etkisinin önümüzdeki yerel seçimlere kadar sürecek olması kuvvetle muhtemel görünmekte.
Siyasal İslamcı iktidar için 14-28 Mayıs seçim sonuçlarının zafer hamlesi olarak Mart ayındaki yerel seçimleri görmekte. Zira bilindiği üzere, bugünkü iktidar yapısının kökleşerek büyümesi de yerel yönetimlerle olmuştur.
AKP’nin yeni iktidar ortağı Hüda-Par’ın “meşruiyet”inin devletin aklına refere edilerek
normalleştirileceği tek seçenek olarak yerel yönetimler görülmekte.
Politik Kürt hareketinin olası tüm yerel yönetim kazanımlarına karşı aktif olarak kullanılması planlanan Hüda-Par’ın olası tüm kayyımların temel aktörü haline dönüştürülmesinin planlandığını söylemek abartı olmayacaktır. Bu durum siyasal İslam’ın yeni hamlesinin Taliban’ın iktidar biçimlerinin bir denemesi olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu nedenle kimselere kızmadan, küsmeden, suçlamadan ortaya çıkmış olan olguyu bir yenilgi olarak tanımlayıp; yeni bir tartışma ile kolaycı olmayan analizlere sapmadan orta yerde durmakta olan Türkiye toplumunun resmettiği fotoğrafa iyi bakmalıyız.
Bu olgunun yarattığı karmaşıklık, toplumsal, ekonomik, politik, kültürel, psikolojik sonuçlarının önümüzdeki zamanlardaki tezahürü, gelecek tahayyülü modernleşmeden yana olanlarla ve geçmiş yüzyıllardaki devlet biçimini tercih etmiş olanlar arasında olacaktır.
Türkiye oligarşisi, yapısal krizlerini kendi içinde beslediği siyasal İslam ve milliyetçi kurtçuklarla bir kez daha çözme yoluna gitmeyi tercih etmiştir.
Bu tercihin, tüm anti demokratik olsa da matbu olarak var olan yasalarının bundan böyle Türkiye’de olmayacağı anlamına geldiğini yakın zamanlarda hep birlikte görmüş olacağız.
Aslında iktidarın seçim sürecindeki pratiği bunu fazlasıyla göstermiştir. Toplumun yarısı, devlet
mekanizması içinde kendilerine yaşam alanı oluşturmuş olan kurtçuklarla ve sahte seçmenlerle kullanılan oylarla, “olağanüstü hâl’li yasadışılıklarla yeniden iktidar olmayı becerenlerin oyunlarıyla baş edememiştir.
21 yıllık iktidarına irili ufaklı bir sürü çağdışı karakteri dahil ederek oluşturdukları meclisleriyle gayrimeşru oldukları tartışmasız gerçek. Bu gayrimeşruluğun yarattığı pervasızlığın sonuçları oldukça kötü olacaktır. Ancak var olan sorundan kaçarak onunla baş edemeyeceğimiz de ortada.
Tarihsel olarak, sınıflar mücadelesinin toplumsal örgütlenme dinamiğindeki deneyimlerinin ışığında yeni mücadele yollarına yönelirken, doğru sorulara doğru yanıtlar arama eğilimini güçlendirmeliyiz.
Sosyalist hareket bu sorunla uğraşmak zorundadır. Türkiye’nin gündemindeki konjonktürel sorunlar sırt dönülerek çözülebilir sorunlar değildir.
İşçi ve emekçiyle ilişki kurmadan onların kurtarıcısı olma rolüne soyunmuş olanların bir gerçeği fark etmiş olması gerekiyor. Temas edilmemiş hiçbir soruna karşı çözüm üretilemez.
İşçi ve emekçiler, sınıflar mücadelesinin temel kavramıdır ve buna dokunmadan devrimcilik yapılamaz. Yaşanılan coğrafyadaki Kürt sorunu, kadın sorunu, LGBTİQ+ bireyler, bu coğrafya ve dünya için önemli bir tema olmaya devam ederken bunlardan sadece bir mesele olarak söz edilerek politik bir hat oluşturulamaz.
Türkiye toplumunda ortaya çıkmış bu ikiliğe sosyalistlerin dışında seslenebilecek kimselerin olmadığını bilerek hareket etmeliyiz.
Bunun dışındaki ussal ihtimalleri sevmekten vazgeçme zamanı çoktan gelip geçmiş olmakta. Statik olandan dinamik olana geçme vaktinin çoktan gelmiş olduğunun farkına varmak önemli olacaktır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.