Post

Pikaçu İklim İçin Koşuyor

Pikachu bu kez de şimşeğini fosil yakıtlara çaktırdı, gezegeni ve iklimi savunmak için Brezilya’larda koşturdu. Dünya iklim zirvesinde birden sarı kostümleriyle eylemciler, Japonya’nın “Asya’nın iklim şampiyonu” pozları takınırken yoksul ülkelere kirli enerji projeleri dayatmasını protesto ettiler, ellerine sağlık. Dünyaya böyle tatlı bir eylem geleneği kazandıran demokrasi mücadelemizle gurur duymadan da edemiyor insan; Yaşasın Pikaçu.  

Artık neredeyse toplanıp dağılma ritüeline dönüşen BM İklim Değişikliği 30. Taraflar Konferansı (COP30), Brezilya’nın Belém kentinde Amazon yağmur ormanlarında gerçekleşti ve sona erdi. Bu sene küresel ısıtmayı 1,5°C ile sınırlama taahhüdünü 200 ülkeye kabul ettirmiş olan Paris İklim Anlaşmasının onuncu yılına denk geldiği için ve maalesef bu hedefte yol alınamadığı için daha kritikti. Nitekim başkan Lula da Silva, zirveyi açılış konuşmasında “hakikat COP’u” olarak tanımladı.

İklim krizinin geldiği noktanın değerlendirildiği zirvenin ülkemizde pek ilgi uyandırdığı söylenemez. En temel haklarımız için mücadele etmek durumunda kaldığımız Türkiye koşullarında bunun haklı nedenleri de olabilir. Açlık sınırının altında ücretler ve seçme seçilme hakkımızın gaspına karşı bizim gündemimiz her gün sıcak. Ama gelin görün ki, hava da sıcak ve ısınma durmadan artıyor. 

Hava, su, denizler –bu arada uzay da- çeşitli atıklarla kirleniyor, nükleer kirlilik, çölleşmenin artması, ormanların ve diğer doğal kaynakların geri getirilmez biçimde zarar görmesi, ozon tabakasındaki hasar, yüksek nüfus artışı, yabanıl yaşamın yok edilmesi, hayvanlara kötü davranılması, bazı canlı türlerinin giderek artan biçimde yok olması devam ediyor. Gezegenin akıbeti belirsiz.  Adına önce “iklim değişimi” demiştik, sonra “iklim krizi” dedik ve artık felaketlere varan krizin sürekliliği ve bütünselliği ile karşı karşıyayız. 

Lula “hakikat” diyor, haklı: zirvenin işlevsizliği yanında bu dünyada başta Trump olmak üzere, iklim krizine inanmayan ülke başkanları var. Nitekim dünyanın en büyük üç kirleticisi olan ABD, Çin ve Hindistan’ın liderleri zirveye katılmıyorlar. Akıl ve bilimsel yöntemden uzaklaştıkça yayılmakta olan diğer safsatalar gibi; inançtan bahsediyorlar. Oysa iklim bilimcilerinin dediği gibi: “İklim değişikliği bir inanç meselesi değil, kanıt meselesidir". Bu asılsız iddiaları çürütmeye yaz döneminin aşırı sıcak bir günü bile yeter ama yine de esas kanıtlara bakalım. 

Dokuz gezegensel sınırın büyük bölümü artık güvenli eşikleri aşmış durumda. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, arazi kullanımı, tatlı su sistemi, azot–fosfor döngüleri ve “yeni varlıklar” (kimyasallar, plastikler) sınırların ötesinde… Okyanus kirlenmesi kritik eşikte ilerlerken, atmosferin kirlenmesi bölgesel aşım ve yüksek belirsizlik gösteriyor. Tek olumlu alan ise ozon tabakası imiş, uluslararası düzenlemeler sayesinde sınırın içinde kalmayı başarmış. Bu tablo, gezegenin akıbetinin geri dönüşü zor bir eşiğin ötesine geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. https://www.stockholmresilience.org/research/planetary-boundaries.html

Durum böyle olunca COP 30’da sadece ülke başkanları değil mücadele edenler de buluştu tabi.  Dünyada ve Türkiye'de iklim krizi karşısında güçlü bir dayanışma hattı kurmayı hedefleyen, devlet başkanları gibi asılsız taahhütler değil, tutacağı sözler verenler de buluştu. Amazon yerli halklarından yüzden fazla ülkeden gelen gençlere, doğayı savunanlar, 15 Kasım’da Brezilya’da ve dünyanın birçok yerinde eylemler yaptılar. Belem’de on binlerce kişi “iklimi değil sistemi değiştir” sloganıyla yürüdü; Türkiye’de de benzer eylemler yapıldı. COP30’a paralel olarak “Halkların Zirvesi” de hem eylemle hem oturumlar düzenledi. 

Gezegen sahipsiz değil. Ve gerçek sahipleri bu sürecin göstermelik diplomasi değil güçlü bir toplumsal mücadele alanı olduğunu gösterdiler, hepsinin ellerine sağlık. 

Bu sene Türkiye için de özel bir yıl oldu; 2026’da düzenlenmesi planlanan COP31 zirvesi için Avustralya ile ev sahipliği rekabeti içindeyiz. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türkiye’nin gelişmiş Kuzey ile gelişmekte olan Güney arasında bir “köprü” rolü üstlenmeye hazır olduğunu vurgularken, İklim Değişikliği Başkanı Halil Hasar, ülkenin barış diplomasisi tecrübesini iklim müzakerelerine taşımak istediğini ifade etti. Ev sahipliğinin maliyetli olduğunu ama Türkiye’nin sorumluluk aldığını vurguladı. 

İyi güzel de Türkiye’nin bu taahhütleri ile başta iklim politikaları olmak üzere mevcut halimiz arasında yaman çelişkiler var.

Birincisi 2030 yılına yönelik taahhüt edilen emisyon azaltma oranı çok düşük ve neredeyse kontrollü bir artış olarak yorumlanıyor. Türkiye’nin kömürden çıkış planı yok, fosil yakıt teşvikleri ve termik projeleri devam ediyor. Bir iklim kanunumuz bile yoktu, nihayet oldu ama doğayı değil sermaye sahiplerini koruyor. Daha acı gerçek şu; yine berbat bir birinciliğe imza attık: “Green To Grey” başlıklı uluslararası araştırma, uydu görüntülerini yapay zekâ ve saha doğrulamasıyla birleştirerek Avrupa’daki yeşil alan kaybını incelemiş. Maalesef doğal alan kaybında da birinciyiz; son altı yılda 260 bin futbol sahası büyüklüğünde; yaklaşık 100 Beşiktaş, 72 Kadıköy veya Paris’in 117 katı kadar doğal alanı yitirmişiz. Bu araştırmayı konu alan yazısında Mehveş Evin, koruma altında olan alanların bile inşaat odaklı politikalarla nasıl tahrip edildiğini çok iyi anlatıyor.  https://ekolojibirligi.org/turkiye-dogal-alan-kaybinda-birinci-mehves-evin/

İkincisi son raporlara göre COP'u organize etmenin maliyeti 650 milyon dolar civarında. Halil Hasar ise elimizi taşın altına koyacağız diyor, barış diplomasisinde çok iyiyiz diyor, bu tecrübeyi taşıyacağız diyor. Tam isabet; ülkenin ana meseleleri ekonomi ve barış iken, bu hangi tecrübe? Nasıl çelişki? 

Türkiye’nin iklim politikaları piyasa temelli ve karbon-merkezli bir çerçevede, ekolojik tahribatın esas kaynağını oluşturmaya devam ediyor. Yeşil dönüşüm sözleri, madencilik ve mega projeleri örtmek için kullanılıyor. 

Asıl felaket Türkiye’nin riskli bölge olduğu iklim krizi yalnızca karbon emisyonlarıyla sınırlı değil; ekolojik tahribat çok boyutlu ve bütünsel. COP zirvelerinin sonuçsuz kalması, Wallerstein’ın tanımladığı üç sistemik engelin geçerliliğini gösteriyor:

  1. Rekabet baskısı: Sermaye çevre dostu maliyetlere direnç gösterir; uluslararası rekabet, güçlü çevresel düzenlemeleri fiilen imkânsızlaştırır.
  2. Küresel eşitsizlik: Yoksul ülkeler, rekabet avantajlarını kaybetmemek adına çevresel önlemleri ertelemeye zorlanır.
  3. Tüketim kültürü: Bireysel yeşil tüketim yetersizdir; kolektif tüketim ve yaşam tarzı dönüşümü olmadan yapısal değişim mümkün değildir.

Bu kriz teknik değil yapısal bir mesele; çözüm de demokrasi, barış ve ekolojik sınırlar temelinde yeniden yapılanma ile mümkün. Felaketi durdurmanın tek yolu, üretimin kamusallaşması, piyasa kârı yerine insan ihtiyaçları ilkesine göre planlanmasıdır. Tek kuvveti ise; ekolojik mücadelenin sınıf mücadelesi ve tüm ezilenlerin mücadelesi ile birleşmesidir. Dünyanın en eski ve en büyük ezilenleri olan kadınların mücadelesiyle de elbette. Önümüz 25 Kasım; şiddetle mücadelemiz de doğa için mücadelemiz de birlikte kurtulana kadar sürecek…Pikaçu’yu da bekleriz…

 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Pikaçu İklim İçin Koşuyor

Post

Tek Pişmanlığımız Bugünün Bu Kadar Geç Gelmiş Olması Olsun

Post

TÜİK Bile Farkında: İstanbul Sözleşmesi Yaşatır

Post

Hipokrat’tan Diyanet’e Kadın Hakları

Post

Gerçek Diplomalar, Sahte Adalet

Post

Bu Gurur Hepimizin

Post

Kesinlikle Ayrı Dünyaların İnsanlarıyız

Post

“Maarif” Modelinde Kadının Adı Yok

Post

Aile Genelgesi’nin Arkasında Neler Var?

Post

Silahlar, “İkili Ölümler” ve Evrensel Haklarımız

Post

Çocuklar Ölmesin, Dondurma da Yiyebilsinler

Post

Büyük Onur Yürüyüşümüz

Post

Reisçilik Sistemi İle Yok Olan Aileler ve Soyadı Hakkı. İyi Mi Oldu AKP?

Post

“Amores Perros”: Köpek Sevgisi

Post

Bizi Bu Havalar Mahvetmeyebilir

Post

Biz Maraba Değiliz

Post

Ücret-Fiyat Sarmalı Yok, Şiddet Sarmalı Var

Post

Her şeyi Gizleyen TÜİK, Ölümleri Gizleyemiyor

Post

Çekirdek Bir Aileydik

Post

New York Sokaklarında Asıl Anlatılması Gerekenler

Post

Sorun ‘İnceller’de Değil İçimizde, O Kutsanan Ailenin Tam Göbeğinde, Kutsayanların Zihninde! Yağmur Yağar Ama İktidar Islanmaz

Post

Bozuk Düzende Sağlam Çark Olur Mu?

Post

Narin Davası Hepimizin

Post

Bu Kadar Şiddet Arasında Skandallardan Skandal Beğen!

Post

“Sıradan Adamlar.Korkunç Suçlar” Karşısında Kalabalık Kolektivizm

Post

İşte Size Aile Yılı: En Büyük Demokrasi Ailesini Kuruyoruz

Post

Doğal Olan, Normal Demokrasidir

Post

“Ev Kadınlarına” Emeklilik, Lütuf Değil Haktır

Post

Kıyafetime Karışma

Post

Evlerde Açlık, Mecliste Kahkaha

Post

Cezaevlerinde Sağlık Hakkı ve Mandela Kuralları

Post

Görev Kadınlarda

Post

Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Özgürlük

Post

İliç’te Kuşlar Uçmuyor

Post

Depremde Kadının Adı Yok

Post

Evlere Bırakılmak Değil, Hayata Karışmak İstiyoruz

Post

Hiç Olmamak Ya da “Vitrin Olmak”; İkisine de Mecbur Değiliz

Post

Medeni Kanun İçin Mücadelemiz Herkes İçindir

Post

Kadınları Özgürleştiren Kentler İçin

Post

Kadınlar İçin Esnek Değil Tam ve Güvenceli İstihdam

Post

İntihar Denileni Şüpheli Bırakmayacağız

Post

Kadınlar Laiklik ve Özgürlük İçin Yürüyor

Post

Kapattırmadık

Post

Seçimler Gösterdi: Eşitlikçi Feminizm Şart

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - II

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - I

Post

İran ve Büyük Anlatılar Üzerine

Post

Kadın Cinayetleri Ülkesi Olmayacağız

Post

Demir Çeneli Melekler

Post

Kadın Cinayetlerinin Gizlenen Boyutu

Post

Yoksulluğun Pençesinden, Şiddetin Gölgesinden Kurtulacağız

Post

Medeni Kanuna Dokundurtmayacağız

Post

Sınırları Aşıyoruz

Post

İklim Krizini de, Kadın Cinayetlerini de Durduracağız

Post

“Femonasyonalizm” ve Enternasyonalizm