Sınıf Mücadelesinin Küfesini Nasıl Taşıyacağız?
Bugün farklı toplulukların önder isimlerinin hepsi bir fikrin peşinden gidenlerdi. Öyle her ne olduğu önemli olmaksızın salt heyecan içinde peşinden gitmekten bahsetmiyorum. Bir fikre sahip ve fikre tutkuyla bağlı olmanın mecbur bıraktığı bir peşinden gidişti onlarınki. Bir şey yapmak değil, fikir için en doğru adımları atmak. Çünkü bir fikre o denli bağlandığınızda duramazsınız, refleksleriniz artık ona göre şekillenir. Sırtınızda bir küfeyle yürürsünüz kalan yolu. O küfeyi kaldığı yerden emanet alarak ilerletmeniz gerektiğini bilirsiniz. Umut içinde, endişe içinde gözbebeğiniz gibi yaklaşırsınız ona.
Örneğin Türkiye’nin kurulmasına giden yolda ülkenin aydınları ne yapacaklarından o kadar da emin olabilmiş değillerdi aslında. Yenilikçi fikirlere önem veren 3. Selim gibi, 2. Mahmut gibi Osmanlı padişahları da benzer bir gerilimi yaşıyordu. Avrupa’ya yetişmenin telaşı, Avrupa’nın ilerleyişindeki kaynağı bulmakta yatıyordu. Bizim aydınlarımız bu arayış içerisinde elbette sol fikirleri de benimsediler ama maalesef sosyal darwinizm fikri sol fikirlerden daha makul geldi. Türkiye’nin var olması tabii ki önemli bir aşama olarak nitelendirilebilir. Fakat o dönem eğer daha ileri fikirler benimsenebilseydi, belki bugün konuştuğumuz hatalar konuşulmuyor olabilirdi. Bu ufak bi detay değildir, çok fark ettirirdi. Çünkü yapı daha ilerici bir aşamaya getirilmiş olurdu. Ama doğru kararı alabilmenin zorluğu diye bir konu var hayatta. Çok uğraştılar lakin yine de sağ fikirlere kendilerini teslim etmekten vazgeçemediler. İlerlemenin korkusundan tam anlamıyla çıkamadılar. Zira en zoru doğru fikri bulabilmektir. Mesela en zor konu savaşmak kadar, savaşıp savaşmayacağına karar verebilmektir.
Bir sosyalistin meselesi, üretenlerin paylaşmasından başka ne olabilir? Asıl konu budur. Diğer konular ilk konu olamaz. Eğer sosyalizmin tek çare olduğunda hemfikirsek, bizim işimiz sınıf mücadelesininin küfesini ileriye taşımaktır. Bizden öncekilerin devrettiği yerden alarak, ilerletmiş olarak teslim etmek de vazifedir. Bugün bir başka kararın eşiğinden geçiyoruz. Ve atılacak adımlar küfeyi kimlerin taşıdığının cevabını verecek.
Türkiye’de çalışanların yarısı asgari ücret ile geçiniyor. Bu oran işçi sınıfının en kötü ücretle çalışan kısmı. Sendikasız olan, fazla mesai yapan, en “hakir” görülenleri. Asgari ücretliler, bu orana baktığımız da en çok üretenlerdir de aynı zamanda.
Kazanılmış hakların bile kullanılamadığı bir dönemden geçiyoruz. 8 saat mesai ile çalışanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Tazminat hakkını alabilmek için işçilerin mücadele etmesi gerekiyor. İşçilerin belirli bir ücrete karşılık verdikleri emek-zamanları, bu ücretin kat kat üstüne tekabül ediyor. Hal böyleyken Türkiye’deki sosyalistler olarak bizim konumuz ne olacak? Sosyalizm fikriyle aramızdaki romantik ilişkiyi mi anlatacağız yoksa sınıf mücadelesini ileriye taşıyacak adımları mı? Esas soru işte bu. Zor olan buna karar verebilmektir.
Bu soruyu kuşkusuz bizden öncekiler de cevapladılar. Ve sovyetleri var edebilme imkanı somut adımlar atanların oldu. Aralık ayı itibariyle asgari ücrete gelecek zammı bütün bir işçi sınıfı konuşur halde. Ne yazık ki sosyalist partilerden, işçi sendikalarından bir rakam açıklanmış değil. Partimiz ise yüzünü tamamıyla bu gündeme çevirmiş vaziyette. Milli gelire ve enflasyona dayanarak yapılan hesaplamalarla, işçinin emeklinin hakkı en az 65.000 ₺ demiş durumdayız. 6 saat iş günü, herkese iş diyoruz. Bu rakamların arkasında yatan somut çalışmaları açıklıyor ve işçi sınıfını bu mücadelenin etrafında toplamak için ilmek ilmek her günü örüyoruz.
Bir romantizm mücadelesi vermek de ihtimaldi. Fakat küfeyi ileriye taşımanın sorumluluğuna aday olmak da ihtimal. İşçi sınıfının haleti ruhiyesinin analizini yapmak gerekiyor. Sınıfın en büyük gündemi nedir, en acil ihtiyacı nedir ve buna karşılık nasıl bir çözüm sunulabilir? Buna kafa yormak, çareyi işçi sınıfının önüne götürebilmek elbette kırmızı kazaklarımızla çay içmekten daha zor bir eylem. Ama sosyalizm mücadelesi için daha faydalı olduğu kesin.
Türkiye solu bugün bariz bir şekilde asgari ücret gündeminden kaçıyor. Bunu bir mantık doğrultusunda değil devekuşu gibi “başını kuma gömerek” yapıyor. Bir rakam söylemeyi, bir vaadde bulunmayı güya radikal bulmuyor. Bu konuyu es geçmek ama yine de devrimi var etmek istiyor. Peki öyleyse sosyalizme giden yolu nasıl var edeceğiz? O “ilahi” güne kadar işçi sınıfını nasıl örgütleyecek ve sosyalizmin tek çare olduğunu nasıl anlatacağız? İşçi sınıfı, bugün bir asgari rakam bile söylemeyerek kimsesiz bırakanlara nasıl güvenecek? Bu soruları ancak küfeyi taşımaya aday olmayanlar göz ardı edebilir. Sosyalizme bağlı olanların dikkati tam da buradadır.
Vakit susup oturmanın vakti değil. Sınıfın yanında durup hakkı olan rakamı söylemenin dönemi geldi. Bugün susanlar yarın işçi sınıfının güveninden mahrum kalacaklar. Türkiye’deki sosyalistlerin tamamı asgari ücret için bir rakam söylemekten sorumludur. Çünkü ilerlemenin bayrağını romantizmin peşinde sürüklenenler değil, sosyalizm yolunda somut adım atanlar taşıyacaktır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.
















241534546.webp)





245950176.webp)




243859717.webp)


240459470.webp)









253426919.webp)











255437302.webp)


230903555.webp)







234218485.webp)


231323595.webp)



















222511212.webp)




























