Kadın İşçilerin Gerçeği
25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Bu gün, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1999’da resmi olarak ilan edildi. Ülkemizde 80’li yılların sonlarından itibaren kadın örgütlerinin mücadelesiyle toplumsal gündeme gelmeye başladı. 2000’li yıllarda demokratik kitle örgütlerinin öncülüğünde kamu kurumlarında kadına yönelik şiddetle mücadele başlasa da en önemli gelişme, 2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi yani Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi oldu. Kadınları umutlandıran bu gelişme, 2023 yılında iktidarın, “toplumsal değerlerle uyuşmadığı” gerekçesiyle sözleşmeden çekilmesiyle yerini umutsuzluğa bıraktı. Hükümetin aile politikaları, kadını sadece ev içinde konumlandırması, basın-yayın kanallarında yalnızca anneler günü ve 8 Mart tarihlerinde “kadın çiçektir, herkes etrafındaki kadınlara çiçek alsın” propagandası, çiçek satanlardan başka kimsenin faydasına olmadı. İktidara göre bu coğrafyada kadınlara ait tek bir gün var: O da anneler günü.
2015 yılına geldiğimizde “toplumsal cinsiyet eşitliği” ifadesi yerine artık kamu kaynaklarında “aile bütünlüğü”, “fıtrat” gibi ifadeler kullanılmaya başlandı. Kadına yönelik şiddetle mücadele yerine kadını evin içine hapseden uygulamalar bütünü hayata geçirilmeye başlandı.
Sorunları çözmekten uzak, yüzeysel söylemlerle üretilen politikalar asıl amacına hizmet etmeye devam ediyordu. Yarı zamanlı istihdamın teşviki, doğurganlık çağrıları, aile bütünlüğünü koruma derken; kadınların gerçekten neler yaşadığı, kamusal alanda, iş yerlerinde, hane içinde ne tür sorunlarla karşılaştığı görmezden gelindi.
Kadın İşçilerin Durumu
Ülkemizdeki kadınların çalışma hayatına katılımı oldukça düşük. Dünyada bu konuda da sonuncu sıralardayız. İstihdamda yalnızca her on kadından üçü kayıtlı. Geriye kalanların en az yarısı kayıt dışı çalışıyor. TÜİK hanehalkı (2025) verilerine göre, kadınların istihdam oranı %34, kayıt dışı istihdam ise %45.
DİSK-AR (2024) verisi; kadın işçilerin, aynı işi yapan erkeklerden ortalama %19 daha düşük ücret aldığını söylüyor. “Eşit işe eşit ücret” sözünü biraz daha gür sesle söylemek gerektiği ortada. Kadınlar hem düşük ücrete, hem kayıt dışı istihdama, hem de baskılara karşı mücadele ediyorlar.
Kadınlar işyerlerinde cinsiyete dayalı ayrımcılık, düşük ücret ve baskılarla boğuşurken; hane içinde ise onlara doğuştan verilmiş görevleri tamamen ücretsiz olarak yerine getirmek zorunda kalıyor.
En çok tekstil, hizmet, sağlık sektörlerinde iş bulabilen çeşitli yaşlardaki kadınlar, bu işlerde çalışırken, fiziksel ve psikolojik şiddete de maruz kalıyor. ILO 2024 raporuna göre, kadınların %37’si işyerinde en az bir kez tacize uğramış, %15’i fiziksel ya da psikolojik şiddete uğramış.
Zincir markette çalışan kadına atılan tokat görüntüsünü hiçbirimiz unutmamışızdır. Üstelik bu münferit bir vaka da değil. Atölyelerde, fabrikalarda ya da mevsimlik tarım işçisi olarak çalışırken, şiddet görenlerin sayısı da epey fazla. Queen Tarım’da çalışan kadın işçinin kafasına da silah dayamışlardı. Sendikalı olmak istemesi, ücretinin artmasını istemesi bahane edilerek. Yine Birtek-Sen’de örgütlenen kadınların aileleri aranıp çeşitli iftiralarla işten çıkarılmaları istenmişti. Bu örnekler uzar gider. Kadını aile dışında hiçbir yerde konumlandırmayan siyasi anlayış; üniversite öğrencilerini eyleme katıldıkları gerekçesiyle ailesine şikayet ettiği gibi, fabrikada çalışan kadını da grev yaptığı için eşine şikayet etmekte hiçbir beis görmüyor. Merdiven altı denetimsiz atölyelerde yanarak ölmesine de göz yumuyor. Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde Ravive Kozmetik parfüm doldurma atölyesinde 8 Kasım günü meydana gelen yangında ikisi çocuk altı kadın hayatını kaybetti.
Mesaisi hiç bitmeyen, hep göz önünde olup da asla görünmeyen ev içi emek konusunda ülkemizdeki kadınların durumuna bakalım.
OECD verilerine göre, kadınlar erkeklerden en az 3,5-4 saat daha fazla ev içi emek veriyor.
Evdeki görünmeyen emek, işyerinde ucuz emek sarmalında dönüp dolaşıyor kadınlar.
Düşük ücret, güvencesiz çalışma, baskı ve taciz kadın emekçilerin en büyük sorunlarından. Fakat asıl korkunç olan, cinsiyet ve yaş fark etmeksizin işçilerin çalışırken ölme ihtimallerinin de çok yüksek oluşu.
İSİG meclisi verilerine göre, bu yılın Ekim ayında 169 işçi, yılın ilk on ayında ise 1737 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Ekim ayında çalışırken hayatını kaybeden kadın sayısı 12, 2025 yılında en az 114 kadın işçi hayatını kaybetti.
Kadına yönelik şiddeti durdurmanın yolu, kadın işçilerin örgütlü mücadelesini büyütmekten geçiyor. Her atölye, her market, her iş yeri kadınlar için örgütlenme alanı olmak zorunda. Bu örgütlenmenin büyümesi için öncelikle sendikalarda kadınların varlığını artırmak gerekiyor. Kadın kotası sayesinde yönetici olup hiçbir söz hakkı olmayan kadınlar bütün sendikalarda söz, yetki, karar hakkını alacak duruma gelmedikçe, işçilerle bir araya gelip birlikte direnmedikçe, bürokrasi ne kadar izin verirse o kadar var olmaya devam ederiz. Kadınların eşit işe eşit ücret hakkını, güvenli iş yerlerini, örgütlenme özgürlüğünü savunmaktan başka çare yok.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.










255437302.webp)




241534546.webp)





245950176.webp)




243859717.webp)


240459470.webp)









253426919.webp)













230903555.webp)







234218485.webp)


231323595.webp)



















222511212.webp)




























