Ya Garipler Yakarsa?
Bu ülkenin bir anayasası var. O anayasada diyor ki “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Yaşama hakkı, bütün hakların temelidir. Savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde dahi durdurulamaz, yok edilemez.” Anayasasında yaşama hakkını bütün hakların temeline koyan bu memlekette, biz her gün yeni bir ölüm haberine uyanıyoruz. Şöyle bir söylem dönüyor: “Kötü olan her şey artık normal geliyor, ölümü bile normalleştirdik.” Hayır. Ölüm kanıksanır mı? Kanıksanmaz elbet. Kimse de kanıksamıyor zaten. İzmir’de derme çatma bir barakada 5 çocuk yanarak öldü. Hiç kimse de kanıksamadı. Herkes normal olmadığının bilincinde. Yapılan haberler, devlet kurumlarından yapılan açıklamalar, kamuoyundaki yankısı, kanıksamadığımızı gösteriyor. Bir sorun var elbet. Ama bu sorun kanıksama sorunu değil. Sorun; nasıl konuştuğumuz, okları kime doğrulttuğumuz ve çözüm olarak ne sunduğumuz.
Sorunlar olup bittikten sonra, lanetler okumakla yenilerinin önüne geçilmiş olmuyor. “Sorunun kaynağı neydi? Bu kaynak nasıl devre dışı bırakılabilir”in yoluna gitmek gerekiyor. Melisa Akcan daha 27 yaşında gencecik bir kadın, 5 çocuk annesi, hurda toplayarak geçiniyor ve bir barakada yaşıyor. Evdeki yangından sonra devletin ilk yaptığı, çocukları ölmüş anneyi apar topar gözaltına almak oluyor. Bir anda süper bir kahraman gibi ışıkların arasından çıkan devlet, acaba ‘yandı bitti kül oldu’dan önce neredeydi? Melisa 5 çocuk annesi olana kadar neredeydi? O 5 çocuk derme çatma bir barakada ev diye yaşarken neredeydi? Melisa, o çocukları doyurabilmek için hurda toplarken neredeydi? Kışın ortasında ısınmanın tek yolu bir elektrikli sobadan geçerken neredeydi?
Konu kadın katilleri, işçileri gasp eden patronlar, kara para aklayanlar, mafya çeteleri olunca bir türlü işlemeyen yargımız, kadınların ‘anneliğini sorgulama’ya gelince ilmek atmadan zincir atıyor. “Tü tü maşallah” bizim yargımıza. Doğrudur, devletin her köşede kolluk kuvvetleri, belediyeleri, adliyeleri, hapishaneleri var, sorgulamakla yükümlü yargısı var. Ama bu ülkenin sokaklarında da o hapishanelerin içlerine asla koyamadığımız katilleri, yardakçıları, vurguncuları var. Ne hikmetse bizim tutuk yargımız Melisa için çok aceleciydi. Bir şeyin iddiasında bulunmak için, o işin ehli olmak gerekir. İlk iş olarak Melisa’nın gözaltına alınmasına “yargıdır işini yapar” denilemez. Yargı işini ehliyle yapsaydı, belki de o yangın hiç çıkmazdı.
Devlet neredeydi sorusuna cevap yok mu? Olmaz olur mu, var tabii. Deniyor ki: “Çocukların devlet himayesine alınması teklif edildi, ancak aile bunu kabul etmedi. Ağustos ayından bu yana toplam 110 bin lira sosyal yardım desteği sağlandı. Bu yıl içinde Bakanlık ekipleri ailenin bulunduğu eve 18 ziyaret gerçekleştirdi. Belediye süt yardımı yapıyordu.” Tüm bunlar iddia olmakla birlikte, ölen çocuklarının vebalini anneye yüklemek için gerekçeler olarak sunuldu. Peki öyleyse bir de şu sorulara cevap verin: Sosyal devletin yükümlülüğü çocukları anneden almak mıydı, yoksa o aileye yaşanılabilir bir hayat sunmak mıydı? Yoksulluk sınırının 4 kişilik bir aile için 64 bin 595 TL olduğu bir ülkede Aylık 27.500 lirayla 6 kişi nasıl geçinir? Tam 18 kere aileyi ziyaret eden bakanlık görevlileri hiç mi dönüp “Bu aile barakada yaşıyor, ev ihtiyacı var” demedi? Belediyenin övündüğü süt yardımına gelmiyorum bile.
Ama olur mu? Sorun asla bizim yüce devletimizde değildir. Melisa ne de olsa bir anneydi, asıl sorumlu mutlaka oydu. Ne uğraşacağız, çevirin okları ona. Fukaralık da allah vergisi zaten. Devlet çok sosyal ama işte görüyorsunuz Melisa iyi bir anne olamadı ki… Madem bakamayacaklardı 5 çocuk getirmeselerdi dünyaya. Oklar mutlaka Melisa’ya çevrilecek, Erdoğan “En az üç çocuk” demiş olsa bile…
Çocukların cenaze namazını kıldıran İzmir İl Müftüsü demiş ki “Çocuktur, günahı yoktur, helallik aldırmayacağım.” Öyle mi? Madem hakkaniyetli konuşacağız, konuşalım tabii. O beş çocuğun yaşanmamış baharlarının, gülüşlerinin, yürüyemedikleri yolların, kursaklarında kalan nefeslerinin hakkı kimin boynuna günah diye yazılacak? Çocuktur cennete gider denilip bir yeşil örtü mü serilecek yaşananlara? Anası o saatte nerdeymiş denip Melisa’nın payına mı kesilecek fukaralığın faturası? Ya birileri kürkleriyle tepemizde at koştururken o barakalarda soğuktan elektrikli sobaya mecbur kalıp da yanan çocukları nereye koyacağız? Bu hakikatleri hangi hakkın nezdinden geçireceğiz?
21. yüzyıldayız. Bambaşka alemleri uzay yolunda seyre düşüyoruz, mimari harikalar yaratıyor, her gün yeni bir teknolojik gelişmeye uyanıyoruz. Milyonlarca insanın aç açıkta çalıştığı o fabrikalarda son model makinalar tıkır tıkır işliyor. Dünya da ülkemiz de hem gelişiyor, hem zenginleşiyor. Türkiye dünyanın en zengin 17. ülkesi. Üstelik bu verileri de devletin kendi kurumları açıklıyor. Gelgelelim bu ülkenin zenginliği, o beş çocuğa bir çatı veremedi öyle mi? Yoksa vermedi mi? İşte kapitalizmin hakikati. AKP’nin yıllardır yaptırdığı koca koca binalar bir yanda bomboş dururken, 5 çocuk derme çatma bir barakada yanarak öldü. ‘Memleketin evlatları’ demek zenginlerin evlatları mı demek? Yanan çocuklar hangi memlekettendi? Sosyal devletin görevi o pırıl pırıl çocukların kırlarda koşacakları bir ülke yaratmak değilse neydi? Melisa’yı alelacele sorguya alanlar, 5 çocuğun yaşama hakkını elinden alan düzene de hesap soracak mı?
Çıkan yangın bir felaket değildi, bir doğal afet hiç değil. O çocukların katilleri var. Yeryüzünü kendi çiftliği sanıpta dilediğince hüküm sürenlerin verecek hesabı var. Halkın evlatları soğuktan korunmak için yanarken, sıcak saraylarında sefa sürenler var. Bu dünyada her çocuğu ısıtacak kadar gaz da var, her çocuğunun başını sokacağı kadar çatı da.
“Kaderimizde yazan fukaralıkmış” diyerek boynu bükmek değil çare. Bu dünyanın bütün bir zenginliğini gasp edenlere karşı, o zenginliği var edenler biziz. Varsın hep garipler yanacak sansınlar, ya bir gün garipler yakarsa?
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.