Şahsım Devlet Olursa - III
Burjuva demokrasisinin, namı diğer modern anayasal devletin, kimliğini tanımlayan yasallık ve meşruiyet ilkeleriyle ilişkisi ikirciklidir. Burjuva demokrasilerinin, zorda kaldığında faşizm veya askeri diktatörlük gibi kurucu ilkelerini aleni olarak reddeden veya askıya alan devlet biçimlerine dönüşmesinin dışında, en yasal ve meşru halinde bile yasadışı, gayrimeşru “derin” bir öteki yüzü hep vardır. Burjuva demokrasileri, dış istihbarat servislerinin diğer ülkelerde yaptıkları yasadışı işlerin ötesinde, ülke içinde de siyaseti gerekirse şiddet kullanarak yönlendirmek için devlet içi bazı örgütleri kullanırlar. Bu tür uluslararası örgütlerden en bilinenleri şunlardır: Gladio, Rüzgar Gülü, Kılıç, Süper NATO, Gehlen Harekatı…
ABD demokrasisi, Başkan J.Kennedy, kardeşi senatör R. Kennedy ya da Nobel Barış Ödüllü Amerikan Yurttaş Hakları Hareketi önderi Martin Luther King suikastlarını hala aydınlatabilmiş değil. Demokrasinin beşiği Fransa’da devlet, Fransız nükleer denemesini protesto etmek için yola çıkmış “Rainbow Warrior” gemisini Fransız gizli servisinin batırdığını kuru bir özürle kabul etmek zorunda kalmıştı. Almanya’da iç istihbarat servisi olan “Anayasayı Koruma Daireleri”, göçmenlere yönelik saldırı ve katliamlarda, söz konusu dairenin muhbir örgütlenmesi olan “Güvenilir-Kişiler-Sistemi” üzerinden faillerle işbirliği yaptığı suçlamaları ile karşı karşıya. Demokratik ülkelerde devletin öteki yüzü olan bu yapılanmaların daha pek çok yasadışı eylemi sayılabilir. Demokrasilerinin “özürlülük” derecesi daha yüksek olan ülkelerde ise bu tür devlet örgütlenmelerinin neler yapabildiklerini, Gladio’dan Ergenekon’a Türkiyeliler olarak çok yakından biliyoruz.
Burjuva demokrasileri, insan haklarını, evrensel hukuk ilkelerini, yasallık ve meşruiyet ilkelerini gönüllü olarak benimsemezler. Bu devletlerin “demokrasi” yüzü, büyük ölçüde halkın egemen sınıflara karşı mücadelesinin bir ürünüdür. Burjuva yüzü ise, ortam uygunsa ve sınıfsal güç dengesi lehineyse, egemenliğini korumak için kural dışı her şeyi mümkün görür. Burjuva demokrasilerinin, açık ve gizli yüzleriyle ikili veya bölünmüş bir yapıları olduğunu söyleyebiliriz. Bu iki yüzlülük hali, fiili bir durum olmanın ötesinde, kuramsal olarak da temellendirilmiş yapısal bir burjuva devlet özelliğidir.
Devletin karanlık yüzünün ünlü hukukçusu Carl Schmitt, “Parlamenter Demokrasinin Krizi, 1923” adlı kitabında, “Olağanüstü durum, devlet otoritesinin özünü en açık şekilde ortaya çıkarır. Burada karar, hukuk normundan ayrılır ve otorite, hukuku tesis etmek için hukuka ihtiyacı olmadığını gösterir” diye yazar. Carl Schmitt’e göre, “Olağanüstü hale kim karar verirse, egemen odur”. Olağanüstü halin evrensel ölçütleri olmadığı için, hangi halin olağanüstü olduğuna karar verecek olan egemen sınıfların arzusu, “hukuk normundan ayrılan kararda” belirleyici olacaktır. Bir başka deyişle kendi sınıf hukuklarını tesis etmek için hukuksuzluk yapmaları gereklidir. Burjuva devlet, hukuki olmayan faaliyetlerini, meşruluk kaygısı ile yürütür, bu nedenle meşruluk sorununu karanlık yüzünü gizleyerek çözer. Derin devletin derinliği, hukuk dışı kirli işleri yaparken örtülü faaliyet yürütmesinden ileri gelir. Yasadışı devlet faaliyetlerinin sınırlarını, halkın demokrasi mücadelesindeki kazanımları ile iktidar bloğundaki güç dengeleri belirler. Bu anlamda, Brezilya’daki veya Türkiye’deki yasadışı devlet faaliyetleriyle, Almanya’daki yasadışı devlet faaliyetlerinin düzeyi veya devletin ikiliği niteliksel farklılık gösterecektir.
Yasallık ve meşruluk kurallarına yeterince iyi bir şekilde uyan bir burjuva demokrasisi, zihninde saldırganlık, şiddet veya yasak cinsellikle ilgili bir çok düşünce, hayal, fantezi olan fakat bunları bastırıp eyleme dökmekten kaçınan, hatta zaman zaman utanıp, suçluluk duyan nevrotik bir kişi gibidir. Böyle bir kişinin “olağanüstü hal” ilan edip, “istisna” olarak tanımladığı ender durumlar dışında, bastırdığı sapkın arzularını, fantezilerini dışa vurması pek görülmez. Bu kendisini tutma, kontrol etme hali, kimlik bütünlüğünü yani o vicdanlı, kurallara uyan, terbiyeli kişi kimliğini bölünmeden koruyabilmesi için gereklidir. Bu nevrotik kişinin kendi uygunsuz davranışları üzerine düşünmesi, tartışması ve yanlışını kabul edip, özür dilemesi mümkündür. Görünen ve karanlık yanları birbirine yakınlaşıp, dengelenebildiği için nevrotik öznenin bölünmüşlüğü, yani görünen ile örtük yanları arasındaki yarık çok derin değildir.
Devletin görünen yüzü ve “öteki” yüzü arasındaki bölünmenin derinleşmesi, yasadışı ve gayrimeşru işleri yapan yanının kendi hukuk(suzluğ)unu oluşturup, kendi olağanüstü hal ölçütlerini belirlemesi ve gayrimeşru her şeyin mümkün olduğu bir suç ağı yaratması demektir. Böyle bir devleti, gündüz muteber vatandaş, gece cani olan “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde”a benzetebiliriz. Mr. Hyde, Dr. Jekyll’in bastıramadığı öteki yüzüdür ama katil yüzüyle yüzleşmek istemez. Dr. Jekyll, Mr. Hyde yüzünü inkar eder çünkü hala çevresince sevilen, iyi insan, vicdanlı hekim kimliğini korumak istiyordur. Türkiye halkları, devletin Mr. Hyde yüzünü gizleyip, Dr. Jekyll gibi tanınıp, görünmek isteme halini çok uzun yıllar yaşadı, günümüzde semirerek daha da derinleşip küstahlaşan, hatta gün ışığında bile işe çıkan haliyle yaşamaya devam ediyor.
Dünyada sağ popülist partilerin, liderlerin yükselişini, homojen bir olgu olarak ele alıp anlamanın mümkün olmadığını, önemli olanın, hangi toplumda nasıl bir devlet yapısı üzerinde yükseldikleri olduğunu geçen haftaki yazımda vurgulamıştım. Bu yükselişin seyrinin, yazgısının ne olacağını anlamamızda dikkate almamız gereken önemli bir unsur da, popülist liderin kişilik özellikleridir. Sağ popülist siyasi iktidarların tek adam otoritesini kutsayan özellikleri, liderin kişilik özelliklerinin ön plana çıkmasının ana nedenidir.
Özellikle küresel iktidarın lider ülkesi ABD’de iktidara D. Trump’ın gelmesi ile, çevre ve merkez kapitalist devletlerde iktidara gelen tek adamların, kişilik analizleri ve izledikleri politikalara kişilik özelliklerinin etkileri üzerine yapılan çalışmalarda artış oldu. Bunlar arasında B. Wardetzki’nin “Narsisizm, Ayartma ve İktidar” ve M-F. Hirigoyen’in “Narsisistler İktidarda” adlı kitapları en dikkati çekenler. Wardetzki ve Hirigoyen arasında, travmatize olmuş çaresiz kitlelerin toplumsal narsisizmlerini manipüle etmede başarılı olan bu liderlerin, narsisistik kişilik patolojileri olduğu konusunda bir uzlaşı var. Wardetzki, “Diktatörler için, katlanılabilir ölçüdeki narsisistik özelliklerin çok ötesine geçen, deyim yerindeyse kötü huylu narsisizm ifadesi kullanılabilir” derken, Hirigoyen, aynı patolojiyi tarif eden daha çok Fransız psikanalistlerin kullandığı “narsisist sapkınlık” kavramını tercih ediyor. Ülkelerinde, güçler ayrılığı ilkesini çiğneyerek mutlak iktidarlarını sürdüren otokratların kişilik özelliklerinin yürütme, yasama, yargı süreçlerine yani devletin idaresine yansımaması olanaksız. Wardetzki ve Hirigoyen’in üzerinde uzlaştıkları, Hitler’den Trump’a “kötü huylu narsisizm” veya “narsisist sapkınlık”tan muzdarip kişiler, topluma, dünyaya değin gayrimeşru, sapkın arzularını, sıradan insanların yaptıkları gibi bastırmaz aksine, gerçekleştirebilmek için uygun zamanı, fırsatı ararlar. Onları habis veya sapkın yapan, gerçek niyetlerini, eyleme geçmek için uygun koşullara kavuşuncaya kadar gizleyebilmeleri, dışarıya yansıttıkları sahte bir kimlikle çevresindekileri manipüle edebilmeleridir. Ontolojik olarak kişiliklerinin burjuva devletin gizli ve görünen olarak bölünmüş ikili yapısına benzedikleri söylenebilir. Otokratik devletler gibi karanlık işler çeviren derin yüzlerini gizli bodrumlarda, mahzenlerde gösterirler, gün ışığında muteber kişiyi oynarlar.
Habis narsisistler, yasa tanımazlıkları, şiddete eğilimleri, tepkisellikleri ile yine patolojik narsisizmden mustarip antisosyal kişilik yapısındaki kişilerle sıklıkla karıştırılabilirler. Fakat onların antisosyal kişiler için olanaksız olan “narsisistik ayartma” işini başarıyla yapabilmelerini veya kendilerini koruyarak suç işleyebilmelerini sağlayan önemli “üstünlükleri” vardır. Habis narsisistler, antisosyallerin aksine diğer insanların ahlaki değerlerini ve inançlarını algılayabilirler. Politik örgütler, partiler veya kuruluşlar içinde yükselebilmeleri, içi boş da olsa, ötekinin ne istediğine ne düşündüğüne kulak verebilme kapasiteleriyle ilişkilidir. Bu özellikler, habis narsisiste, narsisistik ayartı için gerekli olan, ötekilerin narsisistik yaralarını kendi hedefleri, çıkarları için sömürebilme olanağını verir. Ayrıca habis narsisistlerin, hiç bir şeyi idealize edemeyen, hiçbir toplumsal değeri görünüşte de olsa benimseyemeyen antisosyallerden en önemli ayırıcı yanları, kötülüğü, sadizmi, yağmayı, hırsızlığı, katliamı belirli ideolojiler çerçevesinde rasyonalize hatta idealize edebilmeleridir. İdeolojik kisvelere büründürdükleri apaçık kötülüğü haklı gösterip kutsayabilirler ve bu kutsamayı peşlerindeki kitlelerin katıldığı dehşet verici bir kutsal ayine çevirebilirler (1).
Karanlık yüzü çok derin olan bir burjuva devletin içsel bölünmüşlüğünün, karanlık yüzü popülizmle gizlenmiş habis narsisist bir liderin ruhsal bölünmüşlüğü ile çakışması, otokratik yönetimin topluma verdiği zararı katmerlendirecektir. Böyle bir kombinasyon, devletin ve liderin, halkın arzusunu görmezlikten gelip, “Bizim arzumuz dışında her şey teferruattır!” demeleri veya kendi arzularını yasa kılmalarıdır. Devlette ve liderde var olan ve birbirini besleyen bu karanlık arzuların sinerjisi, kötülüğü büyütecek, toplumsal hayatı, “her şeyin mümkün olduğu” karanlık bir mahzene dönüştürecektir. Arzusu yasaya boyun eğmiş, meşru sınırlarda kalmaya çabalayan, habis narsisistin zevkle yaptıklarını, hayal bile etmekten korkan sıradan nevrotiklerin, yasaya aldırmayan bu sapkın arzunun yaptıkları karşısında, “pes, bunu da yaptı!” veya “bu kadarı da olamaz” çığlıklarıyla şaşkınlığa düşmeleri olağandır. Sorun, şaşıranların, evrensel yasayı savunmak için eyleme geçmek yerine, göklerden gelecek kutsal adaleti veya otokratın yerine kendilerini geçirecek ilahi karar gününü beklemeleridir.
1) Birikim, Gözde Yılmaz ile söyleşi, Ocak 2022.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.