Rejim Özgürlüklerimizi Söküp Alacak Güçte mi?
1- Siyasi iktidarın kadınlar ve LGBTİQ+’ların haklarına yönelik saldırıları sistematik biçimde sürüyor. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca imza çekilmesiyle hızlanan bu gidiş, son dönemde LGBTİQ+’ların en yüksek perdeden hedef tahtasına oturtulması ile devam ediyor. Siyasi iktidarın özgürlükleri kısıtlamaya yönelik hamleleri, ülke siyasetinin ne yöne gittiğiyle ilgili de önemli bir tartışmanın parçası. Bu açıdan iktidarın özgürlüklerle olan kavgasını ve yapabileceklerini değerlendirmeye alacağız.
2- Özgürlüklere saldırının nedenlerini ortaya çıkarmak açısından AKP’nin iktidarda olduğu 20 yılı bir bütün olarak değerlendirmek gerekir. AKP’nin çıkışında “özgürlüklerin kapısını sonuna kadar açan” profili uzunca yıllar sürmüştür. Erdoğan’ın mitinglerinde gökkuşağı bayrağı dalgalandırdığı, İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladığı dönemleri hatırlatalım. Aynı zamanda Kürt meselesinde çözüm sürecinden, Taksim’in 1 Mayıs’a açılmasına kadar geniş açılımların olduğu bir dönem bu. AKP bu dönemde, Avrupa Birliği ihtimali ile ülkeye dolarlar dolduğu için uyum yasalarına razı gelmiştir. Ülkeye sıcak para akarken AKP’nin özgürlüklerle derdi yoktu. Hatta eğer dolar gelecekse “en çok özgürlükçü” oydu. Yani iktidar “ezelden beri kadın ve LGBTİQ+ düşmanı” olagelmemiştir. Bu açıdan “tutarlı bir gerici” dahi değildir.
3- Sorun, ülkeye gelen o dolarlar rant için kullanılamadığında başlamıştır. AKP’nin tüm kaynakları betona yatırmasına ve kendi sermayesini beslemesine toplum daha fazla tahammül etmemiştir. En nihayetinde “her yeri betona boğabilirim” anlayışı Gezi direnişine toslamıştır. Gezi direnişi itibariyle, mevcut rant politikaları ancak baskı aygıtı ile sürdürülebilecek duruma gelmiştir. AKP’ye göre “bu kadar özgürlük” eğer kendisine karşı kullanılacaksa gereksizdir. Bu anlamda Gezi direnişi, iktidarın politika değiştirmesinin hem miladı hem de sebebidir. Bu süreçten itibaren “otoriterleşerek iktidarda kalma - iktidarda kalabilmek için otoriterleşme” dönemi başlamıştır.
4- Kadınların ve LGBTİQ+’ların haklarına yönelik saldırılar, son birkaç yılın konusu değil, Gezi sonrası otoriterleşme sürecinin bir parçasıdır. Siyasi iktidarın son yıllarda yükselen saldırılarının sebebi “özünde şeriat özlemi” değil her dönemin ihtiyacına göre yön değiştirecek kadar sermayeye göbekten bağlı olmasıdır. İktidarın bu işine geldiği kadar özgürlük anlayışı, kapitalizmin ülkedeki gelişim seyrine uygundur. Siyasi iktidarın politikalarını, sıcak paranın geldiği yer belirlerdi, öyle oldu. Sıcak para akışı kesildikten sonra, elde avuçta betondan başka bir şey kalmadıktan sonra artık özgürlüklere de ihtiyacı yoktu. Aksine politize olmuş her harekete tanınacak özgürlük, kendi iktidarları için yalnızca tehdit anlamına geliyordu.
5- Baskı politikalarının zamanlamasında belirleyici faktör, toplumsal mücadelelerin dünya çapındaki hareketidir. Kadın hareketinin ve LGBTİQ+’ların özgürlük mücadelesinin dünya çapındaki etkinliği, AKP’nin bu konuya girişini geciktirmiştir. Bu açıdan ekonomik olarak vaatleri tükenmiş bir iktidarın, otoritesini tehdit eden bir harekete yönelmiş olması tesadüf değildir. Tabiri caiz ise iktidar açısından “anca sıra gelmiştir.” Sıra gelmiştir fakat Erdoğan bunu uygulayabilecek “kudrette” midir? Bu konudaki bir hatalı yaklaşım da, Erdoğan’ın tüm hakları yerle bir edecek güce sahip olduğuna yönelik yaklaşımdır. İktidarın saldırılarının varabileceği yeri tespit edebilmek için bu “güç-kudret tartışması” belirleyicidir.
6- Bu denli yaygınlaşmış bir hareketi alt etmek AKP’ye çöküş döneminde nasıl nasip olacaktır? Nesnel durumu incelediğimizde esas zorluk AKP-MHP rejiminin üzerindedir. Ekonomik krizin çıkmazına saplanmış bir iktidar olarak AKP, konuyu LGBTİQ+ düşmanlığına çekmekte bile zorlanmaktadır. Bugün gökkuşağı bayrağına savaş açmış olmaları, toplumun doğrudan LGBTİQ+’larla bir tartışmaya girmesine sebep olmuyor. LGBTİQ+ düşmanlığı üzerine sistematik propaganda yapılmasına rağmen, toplum bu konuda son derece temkinli. Görünen o ki bu düşmanlaştırma politikaları AKP açısından pek işe yaramıyor. Ayrıca başka bir örneği de İran’dan vermek mümkün. İran rejiminin önünde bir seçim zorluğu dahi yoktur fakat İran’da kadınların fitilini ateşlediği isyan, fiilen rejimin otoritesini sarsıyor. Hatta başörtüsü zorlaması fiilen delindi. Bu iddiamız rahatlamak için değil, ne yapılması gerektiğini ortaya koyabilmek için yapılan bir tespittir. AKP bu baskı politikalarına devam edecektir, hatta baskılar artacaktır fakat işleri çok zordur.
7- Uzun yıllardır iktidar karşısında baskılanan muhalefet büyük bir yenilgi psikolojisi içinde. Bu yenilgi durumu muhalefet edenleri elde olanı kaybetmemekle yetinme duygusuna sürüklüyor. Örgütlü yapılar hedefsiz, yaygınlaşan itiraz hareketleri ise örgütsüz durumda. Hal böyle olunca baskılar karşısında büyük bir feveran duygusu ortalığı kaplıyor. Değiştirici güç ancak organize olmuş bir kolektif yapı olabilir. Kolektif yapılar ise kendisini değiştirici özne olarak ortaya koyarak hedefini ilan etmelidir. Genel bir itiraz hareketi olarak kadınların ve LGBTİQ+ların değiştirici gücü kendilerinde görememelerinin en büyük sebebi budur. Halbuki iktidarın saldırı politikaları artıyorsa, karşısında direnenler de artacaktır. Böyle bir bütünlüğü öne sürebilenler için bu saldırıları tersine çevirmek de mümkündür.
8- Çeşitli reformların kadınları kurtaramayacağı tartışmasını AKP’nin “özgürlükçü yıllarında” yükseltmiştik. Örgütlü bir kadın hareketini var etmeye de o yıllarda koyulmuştuk. Çünkü bizim derdimiz kökten değişimdir. Kökten değişim hedefe konulmadan, bugünkü iktidarın yaptığı gibi nice saldırıların kapısı her daim açıktır. O kapıdan geçmeye çalışanları engelleyecek tek güç; hedefli ve organize olmuş bir kolektif harekettir. Biz bu saldırılara şaşırmıyoruz ve karşısında “yapayalnız” hissetmiyoruz. Yalnızlığa karşı bayrak açtığımız için, örgütlü bir hareketi büyütmeye çalıştığımız için “biz değiştirebiliriz” diyebiliyoruz. Varsın kadınlara, LGBTİQ+’lara savaş açsınlar. Reformlarla övündükleri günlerde bile süren kadın cinayetleri zaten savaşın kendisiydi. O gün açtığımız bayrak, bugün bu toplumun özgürlüklerinin teminatıdır. Bundan sonra da her bir saldırıları, mücadele bayrağımızı taşıyanların sayısını artıracaktır.
9- Feodalizmi yerle bir etmiş olan kapitalizm, kadınlara bir kapı aralamıştı. Kadınlar o kapıdan bir kez geçti ve şimdi o kapıyı aralık bırakan kapitalizmi yerle bir etmek için örgütleniyor. Reformlarla yetinmek rahatlığında olan herkes bu köklü sorunla mecburen yüzleşecektir. Sorun yalnızca yaşam tarzımıza, kıyafetimize, aşkımıza, özgürlüklerimize tahammül göstermeleri ya da göstermemeleri değil. Örgütlülüğümüzü belirleyen de bu olmamalıdır. Kapitalizmde özgürlük, işgücünü satabildiğin kadardır. Bu rekabet düzeni, üretimi artırmak istediğinde bizi morlu-gökkuşaklı propagandalarıyla işgücüne katar. İşsizlik artırdığında ise evin yolu gösterir. Özgürlüğümüzü belirleyen temel sorun bu rekabet düzenidir. Kadın hareketinin ve LGBTİQ+ hareketinin hedefinde mevcut üretim ilişkileri olmak zorundadır. Nice iktidarların saldırıları geldi, daha nicelerini görebiliriz. Tarih, nice badireleri itirazlarla değil, örgütlü mücadelelerle yenmişlerin tarihidir. Bu tarihin deneyimi bizi üretenlerin yönettiği, ezme-ezilme ilişkilerinin yeryüzünden silindiği günlere götürecektir.