
Neoliberal Dünyada Eğitim
Üniversiteler açılırken, yeni mezunlar ise genç işsizlikle yüzleşmek üzereyken; çok çalışıp az kazananların, çok çabalayıp azı görenlerin soru işaretleri zihinlerde dolanmakta. Yeni dünya düzeninde açlığın, eğitim hakkını nasıl da bireysel başarıya indirgediğini ve nitelikli eğitime erişilebilirliği açlık sınırının altına çektiğini inceleyelim.
Günümüzde eğitim alan yaş kuşağı olarak ailemizden, komşumuzdan, kocaman puntolarla yazılan reklamlardan, sermaye sınıfının öğütlerinden hep şunu dinledik: Sovyetlerin dağıldığı ve kapitalizmin hüküm sürdüğü yeni dünya düzeninde, en iyi koşullarda yaşamak için bize çok iş düşüyor ve çok çabalamamız gerekiyordu. Oysa en temel insani haklarımızdan biri olan eğitim hakkı, neoliberal sistemde nitel ve nicel olarak bölünmüştü. Nicelik artarken nitelik giderek azalıyordu. Sistem senin, benim, bizim başarısız olacağımız sonucunu doğuruyordu. Başarmak için harcadığımız her alın teri, kendimizi kaybetmemiz pahasına, sistemin kendisini var etmeye devam etmesi için gerekli olan emeğe dönüştü. Hepimiz eşit derecede insanken çoğumuz eşit derecede insani muamele görmedik. Üstüne böylesine iki yüzlü bir sistemi kurgulayanlar, bunun sorumlusu, hatta suçlusu olarak bizleri gördü. Milyonluk stüdyolarda kameranın karşısından gözbebeklerimizin içine bakarak onlarca yıldır bize hep yeteri kadar çabalamadığımızı anlattılar. Kapitalizmin vahşileşerek neoliberalizme dönüşmesi ile varlığımız, emeğimiz, haklarımız sermayeye teslim edildi. Küresel ölçekte neoliberal ideoloji, eğitimi kamu hizmeti olmaktan çıkarıp bireysel yatırım/sermaye gibi sundu. Eğitim bireysel “başarı” ve “rekabet” kavramlarıyla tanımlandı. Kamusal hak söylemi ve pratiği geriledi. Sınıfların arasındaki uçurum derinleşirken sermaye sınıfını kar ettirmek üzere çabalamak zorunda kalan işçi sınıfının, ezilen sınıfların çocukları bırakalım nitelikli eğitimi, niteliksiz eğitime erişirken bile giderek daha dezavantajlı konuma düştü. “Ölürüm” derken, cidden öldüğümüz Türkiyemde de dünyadan ve tarihsel süreçten bağımsız olmayan tablolar ortaya çıktı. 1980 sonrası neoliberal politikalarla kamu eğitim harcamalarının GSYH içindeki payı düşürüldü. IMF ve Dünya Bankası kredileriyle özelleştirme süreci hızlandırıldı. Devlet geri çekildi, özel sektörün rolü arttı. Okullar fabrika, okul sahipleri patron, müşteriler ise emekçiler, öğrenciler oldu. IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla pek çok ülkede benzer süreç yaşandı. Devletin eğitim yatırımları küçülürken özel sektör teşvik edildi. Eğitim, küresel ölçekte 6 trilyon dolarlık bir piyasa haline geldi. OECD ülkelerinde özel eğitim harcamaları hızla yükseldi.
Güncel tablo bu haldeyken anladık ki, çok çalışınca ne nitelikli eğitimi ne de ay sonunu getirecek ücretleri alamıyoruz. Anladık sorun bizde değil. Sizde ve sisteminizde. Tüm sınıfların tek ve eşit olacağı düzen kapitalist değil kolektif sosyalist düzenle gelecek. Binler bunu gördükçe birleşecek, çekiç orağı dövecek. Gün gelip mücadele ile devran dönünce, başarıyı göz bebeklerimizin içine bakarak anlatanlar, bizden olanlar olacak.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.