Her Sosyalist Bir Öğretmendir
İnsanın kendi şahsiyeti üzerindeki söz hakkı belirli bir zamana kadar yoktur. Çünkü o vakte kadar karakter denilen yapının inşası anne, baba, öğretmen ya da yaşadığı tabii muhittir. Hâl böyle olunca yetişen her nesil, evvelkinin kısmî eseri olmaktan kendini kurtaramaz. Çünkü doğduğu evde iktisadi düzenin sorumluluğu babada, ev işleri annede ise yahut kültürel birikim ancak milliyetçilik temelli anlatılıyorsa, belki doğduğundan beri salonlarında fikri bir önderin çerçevelenmiş resmi varsa orada büyüyen bir çocuk nasıl olur da kendini tüm bu etkilerden soyutlayıp şahsiyeti üzerindeki söz hakkına sahip çıkabilir? İlk izlenimler, fikirlerdeki normallik sınırlarını çizer ve bu sınırların dışındaki her bir söz, düşünce veya yaşayış biçimi onda olağan dışı olarak vücut bulur, kendisine çizilmiş sınırları ise sorgulamak ancak tesadüflerin birbirini takip etmesi ile olur.
Denilebilir ki bir neslin yetişmesinde, o neslin kendisi en az etkiye sahiptir. Akan bir ırmağın biçim verdiği vadi gibi, su kendisini nasıl yontarsa o da öyle şekil alır. Hâl böyleyken her iktidar sahibi kendi neslini yetiştirmek fırsatını kaçırmaz, kendi zihniyet ve düşünce biçimini ancak bu şekilde perçinleyip gelecek nesiller eliyle yaşatır. O yüzdendir işe evvela eğitim düzenini tahrip etmekle başlar, sonrasında ise kendi neslinin inşasına uygun bir eğitim düzenini getirir. Sonrası kolaydır: Bir fabrikadan çıkmış gibi birbirine benzeyen, hem de kendi programlarını yükledikleri milyonlarca zekâ...
Bugünün Türkiye’sinde de durum böyle oldu. Eğitim tahribatıyla büyüyen bir nesil, tahribat yerine geçiş dönemi demek daha uygun olabilir, içinde bulunduğu karmaşık çelişki ve düzensizliği çarçabuk fark ederek bu eğitim karmaşıklığı, düzensizliği ve ilkelliği içinde muhalif bir tavır alabildi. Sonrasında ise kendi kendini yetiştirme gayretinde olabildi. Bu yüzden her iktidar değişikliği ihtimalinde yeni neslin oyu, bir çantada keklik misali muhalif kanadına yazıldı fakat mühim olan nokta şuydu: Son yirmi yılın ilk yarısı bir yıkım karmaşıklığı içinde geçerken son on yılda yeni eğitim düzeninin kurulduğunu görememek, yeni nesilden bütünüyle hâlâ muhalif bir tavır beklemek aptallık barındırmasa da gülünç olduğu kesindir.
İnsanın inşasında öğretmenin ehemmiyetli bir yeri olduğunu söylemek gerekir. Öğretmen; bu inşada anne, baba veya yaşadığı tabii muhit kadar mühim bir yer kaplar. Çünkü ilk okumalar onun ışığında olur. Tanpınar’ın dediği gibi “İlk mütalâalar, şahsiyetin irsiyet kadar ehemmiyetli temelidir.” Okumalarına “Küçük Prens” veya “Çocuk Kalbi” başlayan bir çocuk, “Don Kişot” veya “Robinson Crusoe” ile başlayan berikiyle ileriki yaşlarda hayata aynı zaviyeden bakabilir mi? Tabiatıyla biri duygu adamı olurken diğeri daha hayalperest ve korkusuz... Keza yine çevresindeki insanlardan gördüğü karakter ve davranış biçimleri, ahlaki ve insani normlar, onda olağan olanın sınırlarını çizer. Hasılı dürüstlük veya kurnazlık, bencillik veya fedakârlığı çevresinde bulunduğu nispette benimser, kendi şahsiyetinin bir parçası hâline getirebilir. Ona ilk okumalarını sunan, çevresinde en birincil müspet ya da menfi örnek olan da öğretmenidir. Tüm bunlardan sebep eğitimin ve neslin tahribatında bir yığın başka yıkımlarla beraber öğretmenin değersizleştirilmesi de esaslı bir başka tahribat noktasıydı.
Yeni asrın başında dahi öğretmenlik; tıp ve mühendislik kadar saygı gören ve kazanmak için büyük uğraş ve emekleri barındıran bir meslek iken bugün eski saygınlığından çok uzak bir yerde kaldı. Her üniversitenin her fakültesinden öğretmen olabilme imkânı, bir öğretmen enflasyonu patlattı ve yığınla üniversitelerden öğretmenler bir mantar gibi yetişti ve atama sırasına girdi. Durum böyleyken çalışan, sorgulayan, özverili insanlar bu değersiz meslekten uzaklaştı ve öğretmenlik, daha az sorgulayan, daha az çalışan ve daha az özverili insanların öncelikli mesleği haline geldi. Yine de bu yığın içinde, tıpkı altının yere düşmesiyle değersizleşmediği gibi, yere düşen öğretmenlik, içinde okuyan, sorgulayan, gayretkeş insanların varlığıyla değersizleşemezdi. Çünkü değerli olan değerlidir, akıllı olan akıllı... Çalışkan olan yine çalışkandır. Hayatı sorgulayan gözler de... İnsan emeği, yabani otların istilasına uğramış bahçeyi yine bir gülistana çevirebilirdi. Fakat bunu da engellemenin yolu bulunmuştu: Liyakatten adam kayırmaya...
Azimli ve gayretkeş insanların en birincil özelliği hayat ile kavgasında lügatlarında pes etmenin bulunmamasıdır. Layık olduğu yere gelmek için “adam” bulamayan ve devlet okulunda her neviden çocuğa eğitim vermek arzusundan mahrum kalan bu öğretmenler emeklerinin çoğunu verdikleri mesleklerini yapabilmek için çareyi özel okullarda aramaya başlayınca karşılarında ücretlerin en düşüğünü gördüler. Onurun, gururun, hakkını aramanın, insanca yaşama arzusunun, başkaldırma bilincinin ayaklar altına alındığı bu çağda buna karşı çıkacak öğretmenlerden ziyade ücretlerin en düşüğünü kabul edecek, kör topal yürüyerek koştuğunu sanacak onlarca insan vardı sırada. Memlekette öğretmen biter miydi?
Bir tarafta dalkavuk, sessiz, memuriyetini kaybetmekten korkan, el pençe divan durmayı dik duruş zanneden, etliye dokunmayan, sütlüye karışmayan, üç aylık tatilini iple çeken ve önüne konulan müfredatı sorgusuz sualsiz kabul edenler, berikinde geçim derdinden ruh sağlığına kadar her nevi sıkıntıyla dolmuş, kendinden başka bir işle meşgul olma fırsatını bulamayanlar... Yukarıda yeni neslin dürüstlük veya kurnazlığı, bencillik veya fedakârlığı, velhasıl insan şahsiyetindeki her unsuru çevresinde bulunduğu nispette kendi şahsiyetinin bir parçası hâline getirebilir demiştim. Kendinden başka hiçbir şeyi düşünemeyen, hodbin, fedakarlıktan uzak, kısa yoldan veya dalkavukça kazanmayı düstur edinen ellerde yetişen nesiller de insani nesiller değil ancak Adem’in, Asım’ın, AKP’nin ve kapitalizmin nesilleridir.
Bunun karşısında her sosyalist bir öğretmendir.
Yazının devamı yakında...
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.