Taksim Mücadelesi ve 1 Mayıs’ın Bütünlüklü Siyaseti
1 Mayıs’a sayılı günler var. İktidarı alkışlayan her kesime açık olan Taksim, işçi sınıfına yine yasak. Anayasa Mahkemesi’nin açıkladığı kapsamlı karara rağmen hem de. Çağrılar yapıldı. Taksim’e yürüyoruz! CHP ve DİSK Saraçhane hususunda hemfikir oldu. Biz Beşiktaş’tan taraf olduk. İlk ayrışma burada başladı. Mevcut koşullar buna olanak tanımadı. Türkiye solu olarak Saraçhane’de buluştuk. CHP ve DİSK sözünü söyledi. Kararlarını açıkladı. Açıklamalar sonrası gidenler oldu. Kalanlar da tabii. Her örgüt tutumunu kayıtlara geçirdi. Konuya da az bilinçle, dışarıdan bakanların “siz bir avuç insan ne yapabileceksiniz? Polisi aşsanız, köprüyü kaldırırlar” dediğinden çok eminim. Bu bilinci değiştireceğiz.
Peki içerisinde yer alan özneleri ne diyor? “Daha örgütlü ve kuvvetli gelmeliyiz.” Elbette öyle. Peki ya o gün ne karar verecektik? DİSK Başkanını dinledikten sonra alkışlayıp gidecek miydik? Tabi ki hayır. Sorular bitmez. Biri de çıkıp, bize sorar. “Siz de bir partisiniz. Fikriniz, iradeniz yok mu?” diye. Konu çok da karmaşık değil. Herkes anlattığı siyasetin gereğini yaptı. Partimiz ben bildim bileli birliklerin öznesi oldu, elinden geldiğince yürütücüsü oldu. Bunu Türkiye solu da inkar edemez sanırım. Bu sebeple kimse bizden kendi başına karar veren DİSK veya başkaca yapıların kararlarına riayet etmemizi beklemesin. Her dönem kitlesel 1 Mayıslardan taraf olduk. Mantıklı olan da budur. Bu defa ise, derinleşen ekonomik kriz ve iktidarın kemer sıkma politikaları gündemli bir 1 Mayıs yaşadık. Bu iktisadi gerçeklik, CHP’nin işçi siyaseti üzerine görüş beyan etmesine, miting tarihleri konuşmasına yol açıyor. Bu iyidir diyebiliriz. Fakat, düzen içi bir işçi siyasetinin işçi sınıfına vaat edebileceği en fazla bir kilo daha peynirin ötesine geçmez. DİSK tarihi, en demokratik burjuva muhalefet bile işçi sınıfına ücretli köleliği vaat edecektir der. Haklıdır da. Nereden nereye…”Koskoca” DİSK de işte burada kararını verdi. Güzel haber, taraflar iyice netleşti.
Gelelim diğer bölüme. Konumuz, sonucu itibariyle birçok devrimcinin tutuklanmasına sebep oldu. Mesele plastik sopalar değil elbette. Bu bölüme ayrıca geleceğim. Mesele, iktidarın durumun “büyüklüğünün” farkında oluşudur. İktidar Taksim Meydanı’nın ne anlama geldiğini biliyor. Açık olduğunda kendisi için nasıl bir tehdit oluşturacağının bilincinde.
Bir örnek vereyim. Yoldaşlarım DİSK-AR’ın raporlarına ulaşmışlar. 77 tarihsel 1 Mayısından sonra asgari ücrette artış olmuş. Grafiklerle sabit. Sonraki yıllarda, kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıladan işçi sınıfına düşen pay ise giderek azalmış. Bu sebeple, Taksim’de buluşabilmek işçi sınıfının önünü açar. Konu, tam olarak budur. İktidar da bu kriz koşullarında varlığını sürdürmek için bunun karşısında olmak zorunda. Meselemizi bu düzlemde ele alıp, tartışmalıyız.
Peki bizim cephede konu böyle mi tartışılıyor? Hayır. Bir kısım solcu plastik sopaların “şiddetini” konuşmak istiyor. Yahu, kimin umrunda o sopalar. Buna da bir örnek vereyim. Aynı gün Taksim değil de, Alibeyköy Meydana yürüsek. Aynı “şiddet” sahnesi cereyan etse. Olaylar buraya gelir miydi? Gelmezdi. Bir de “ne yaptık sanki, faşizm kapıda” diyenler var. Tamam “şiddet” açısından ortada elle tutulur bir şey yok. Ama karara siyasidir deyip, böyle tartışmak olmaz. Hele faşizm kapıda demek. Hitler’in onca ekonomik gücü elinde bulundurduğu durumu düşününce çok yanlış olur. Tutuklu arkadaşlar içeride Marksist eserler okuyorlar ayrıca, bir de böyle düşünmek gerekir. Bu konu için bir tane esaslı tartışma var; memleketin ve İstanbul’un en büyük ve en önemli meydanına yürümek istedik. Bu nedenle daha bütünlüklüklü düşünmeliyiz. Ne iyi ki yeni dönem için, Taksim Meydanı tartışması bir netliğe kavuştu. İşçi sınıfı alınan kararları sonuçlarıyla birlikte yaşadı ve gördü. Taksim konusunda yeni bir döneme adım atıyoruz. Yolumuz uzun, nice 1 Mayıslarımız var. İşçi sınıfına açlığı ve yoksulluğu reva gören iktidar ve sarı muhalefete karşı bir parmak balın değil, iktisadi düzenin alaşağı edilmesi tarafında olacağız.
*Anıl Alkan bu 1 Mayıs 2024 değerlendirmesini Silivri Cezaevi'nde kaleme aldı.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.