
İstanbul’un Işıklı Caddelerinde Ölüm
Bizim memleketimiz, bereketli topraklarıyla, deniziyle, göğüyle herkeslerin memleketi gibi cennetten bir parça. Yeryüzünün her karışında olduğu gibi bu topraklarda da bitenler, üzerinde yaşayanları doyurmaya yetecek kadar var. Açlığımızın, sefaletimizin sebebi olan kapitalizm olmasa bu memleketin ne de güneşli günleri var…
İşçilerin yıllar yılı verdiği mücadeleler sonucunda kazanılmış haklar var. Sendikalı olmak var, kıdem tazminatı var, öyle kafana göre işten kovamamak var, var da var. Mesela hukuk var, anayasa var, savcı, hakim var. Krallık değil ya, e nihayetinde cumhuriyet var. Fakat tüm bunların yanı başında bir de Erol Eğrek’ler var. İşte tam da bunun için, bu memlekette bir hakkı kazanmak yetmiyor. Kazanılanların nöbetini tutmak, yeni kazanımlar için çabalamak gerekiyor.
İstanbul’un gündüzü ayrı gecesi ayrı hayat dolu. En işlek caddeleri, en yüksek holdinglerin hizmetinde. Böyle caddelerde ışıklar hiç bizim için yanmaz. O holdinglere ancak çalışmak için girebiliyoruz. Yanıbaşlarındaki afilli mağazaların ise vitrinlerine bakıp durduğumuzla kalıyoruz. Sanki tüm bunlar bizim değilmiş, hiç bizim olmamış gibi. Sanki kapitalizm onları bize hiç yar etmezmiş gibi.
Bu güzelim şehirde güpegündüz öldürdüler Erol Eğrek’i. İşlek bir caddede, kameralar altında, bir an olsun şüpheye kapılmadan kopardılar onu yaşamdan. Sebep? Tazminatını almak istiyor. Çalık Holding 200 kadar işçinin tazminatını yıllar yılı vermemiş. işçiler dava açmış, kazanmış da kazanmasına. Fakat ne çıkar, Eğrek 10 yıldır tazminatının peşinde mücadele etmiş, yine de alamamış. Tamı tamına 10 yıl. Bizleri çalıştırırken 5 dakikanın hesabını yapanlar; sıra maaşımızı, tazminatımızı, primimizi vs. ödemeye gelince işi yokuşa sürmede 10 yılı buluyor.… Ve hatta bir ömür emeğinle zenginlik verdiğin kişiler, bir çırpıda canını alıyor. Ne diyordu şarkıda, “Nerden baksan tutarsız, nerden baksan ahmakça”.
Bütün bu çarpıklığın temelini elbette kapitalizm oluşturuyor. Fakat bu bol paralı beylerin ‘müthiş’ kapitalizmine bile sığmayacak şeyler var. Tazminat vermemek, hele ki tazminat istedi diye işçinin canına kastetmek. Bu kapitalizmin neresinde var? Polis günlerdir Çalık Holding’in önünden ayrılmıyormuş. Oraya patronların canı için özenle polisleri dizenler, Erol Eğrek tazminatını alamazken yoktu. Kapitalizmin bekçileri ne de çalışkan değil mi? Bizim memlekette patron sınıfının bu denli mafyalaşmasının sebebi acaba o holdingin kapısına polisleri yığanlar olabilir mi? İşçi sınıfına gelince üç maymunu oynayanlar, işçi sınıfının canına kıyanlar için ne de gözü açık. Maşallah kere maşallah.
Erol Eğrek’in ardından o holdingin önüne gidenler oldu. Sol örgütler, tazminatını alamayan iş arkadaşları, ailesi, eylem çağrılarını duyup gelenler… Kapitalizmden kurtulmanın çaresini arayan, kazanılan hakların nöbetini tutan birileri var. Kapitalizmi övenler, krizlerini yok sayanlar nasıl varsa; bu bozuk sistemi göndermek için paçaları sıvayanlar da var. Bu beylerin nöbetçileri varsa, evelallah bizler de varız. Bu sistem yalnızca 5-10 beye tıkır tıkır işleyecek, milyonları da bu yolda sersefil edecekse bugün değilse de yarın tükenecek. Ya o, bu güzelim alemi tüketecek ya da bu alemin asıl sahipleri, onu tüketecek.
Ne dedi Eğrek’in abisi, “Öldürüp göndermişler. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı”. Bütün bir insanlığın sözünü söyledi aslında. Tarih boyunca insan hayatının bu kadar ucuz olmadığı günleri kurmak için adımlar atıldı. Birileri sefa sürecek diye birileri ölmesin diye adımlar atıldı. İşte bütün bir tarih bu; sınıf mücadelelerinin tarihi. Kazanılanlar Erol Eğrek gibi nice ölümler taşıyor. O hakların daima nöbetçileri, ve yenileri için mücadelecileri oldu. Bana öyle geliyor ki bizim en birinci payımıza düşen görev, tazminat gibi kazanılmış haklarımızın nöbetini en diri halimizle tutmak, geriye düşmemektir.
Işıklı caddeler altında koşturmadan yürümek, yalnız çalışmak değil bir de limonata içmek, vitrindekilere bakmak değil bir de onları giyinip kuşanmak… Kursağımızda her ne kaldıysa yaşayamadığımız, hepsi hakkımızdır. Şu İstanbul’un ışıklı caddeleri bizimdir; ölmek için değil, doyuncaya değin yaşamak için.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.