Emsalsiz, Tek ve Kıyaslanamaz Değiliz
Ankara’daki Kobani davası sonuçlandı.
Ben de mahkeme salonundaydım. Peki Kürt halkı ne yapmalı diye düşündüm duruşma başlarken.
Denilmişti ki eskiden Kürt halkına mealen, hakkınızı dağlarda aramanız şart değil. Hakkınızı parlamentoda arayabilirsiniz. Hakkınızı yerel yönetimler aracılığıyla arayabilirsiniz. Önemli bir mesele varsa bunu siyasal olarak barışçıl eylemlerle protesto edebilirsiniz. Eğer her şey iyi yönde ilerlerse çözüm için bir masaya oturulabilir ve barış konuşulabilir. Kürt halkı bütün bunları olumlu kabul etti.
Buradan yola çıkarak kendi temsilcilerini parlamentoya gönderdi. Bunun karşılığında ne oldu? Gönderdiği milletvekillerine ve iki eş genel başkan olan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a onlarca yıl hapis cezası verildi.
Parlamento tarihte zor konuların karşılıklı konuşulduğu bir zemin olarak düşünülmüştür. O nedenle hatta parlamentoda fikir beyan edenlerin bir kürsü dokunulmazlığı vardır. Bugün söylenen fikirler ilk etapta tepki çekecek olsa bile, uzun vadede haklı çıkabilir diye düşünülerek. Parlamentodaki insanların bu nedenle bir dokunulmazlığı vardır. Bu koruyuculuk en başta yerle bir edildi ve milletvekilleri inanılmaz cezaları alır hale geldiler.
Kürt halkı yerel yönetimlerde yer alarak bir demokratikleşme yolculuğu yaratmayı da gayet iyi karşıladı. Seçimlere katıldı ve nüfusunun yoğun olduğu birçok ilde belediye başkanlıklarını kazandı. Her şey oldu bitti ama her şey olup bittikten sonra AKP iktidarı dedi ki “hayır biz sizin kazandığınız bütün belediyelere kayyım atadık”.
Bir Kürt abiyle sokak röportajı yapmışlar, diyor ki “bizim aday gösterdiğimiz kişilerin bir yasal engeli olduğunu baştan söyleselerdi biz başka birini aday gösterirdik”. İşler yoluna girsin, bütün meselemiz uhulet ve suhuletle çözülsün diye o abi bu esnekliği bile gösteriyor.
12 Eylül darbesinden bir süre sonra, yeniden seçimlere gidilebileceği yönünde bir tutum ortaya kondu. Kenan Evren geçmişte siyasetle uğraşmış sayısız insanı beğenmiyordu. O nedenle 1983 yılının Kasım ayında seçimlere gidilirken, birçok insanın milletvekili adaylığının engellendiği bir veto sistemi yürürlüğe kondu. Buna göre Kenan Evren’in başında bulunduğu Milli Güvenlik Konseyi uygun bulmadığı milletvekili adaylarını veto ederek adaylıktan düşürüyordu. Durum çok vahim olsa da bugünkü kayyım atamaları durumundan daha vahim değildi. Çünkü Konsey, milletvekili adaylarını veto ederek en baştan adaylıktan düşürüyordu, seçilip iş bittikten sonra değil. Veto edilenin yerine başka birini aday gösterme imkânı vardı. O nedenle belediye başkanının aday olup seçildikten sonra görevinden alınarak yerine bir kayyım atanması görülmemiş derecede vahim bir uygulamadır. 12 Eylül darbe hukukunun bile gerisinde.
Kürt halkı bir meseleyi gündeme getirmek üzere protesto yaptığında ne oluyor? Gelsin polis copu, gelsin polis otobüsü, gelsin hapishane. Kobani’de bir soykırım söz konusuydu, oraya yardım gidebilsin diye bir Twitter çağrısı oldu. Buna karşılık Kobani davasından yargılanan mücadele insanlarına toplam 400 yıl hapis cezası verildi. Oysa ki Recep Tayyip Erdoğan “bir şiir okuduğum için ceza aldım” diyerek yıllarca serzenişte bulunmuştu. Soruyorum Adalet ve Kalkınma Partisi’ndeki adalete uyuyor mu bu?
Akit gazetesinden bir gazeteci böyle bir kıyaslama yaptığım için beni eleştirmiş. Kıyaslama yapmak, mantıklı sonuçlara ulaşabilmek için uygulanabilecek en iyi yöntemlerden biri. Zaten Türkiye sağının en büyük hatası kıyaslama yapamamak. Türkiye’de Kürt halkının yaşadığı kimlik sorununu da “tek” zannediyor. Hayır bu sorun tek değil ve böyle bir sorun sadece bizim ülkemizde yaşanmıyor. Çin’de Uygur Türkleri kendi kimliklerine yönelik bir baskıyla karşı karşıya kalıyorlar. Yıllar önce, Turgut Özal zamanında Bulgaristan’daki Türkler benzer bir insan hakları ihlalini yaşadılar. Hatta o nedenle orada yaşayan Türklerin bir kısmı Türkiye’ye göç etti.
İngiltere’de İrlandalılar, İspanya’da Basklar, ABD’de Afro-Amerikalılar yaşadıkları sorunları ortaya koyuyor ve bir siyasal mücadele veriyorlar. Bu anlamda sorun yaşayan coğrafyalar saymakla bitmez. İşin özü ülkemizde yaşanan Kürt meselesi bazı art niyetli insanların, eşine hiç rastlanmaz bir şekilde ortaya attıkları bir konu değil. Benzerleri dünyada vardır ve dünyada bu meseleler iyi örnekleriyle nasıl çözülmüşse biz de öyle bir çözüme ulaşmak için çaba göstermeliyiz.
Emsalsiz, görülmedik, tek ve kıyaslanamaz değiliz, kıyaslanabiliriz. Kürt meselesinin açıklanamaz ve gerçeğe aykırı bir hali yok. Hiçbir coğrafyadaki statüko AKP’lilerin deyimiyle “layüsel” değil.
Dünyada benzer ulusal sorunlar var, benzer kimlik sorunları var ve bizde de var. Bir kere varlığını kabul etmeliyiz ki, çözmek yönünü de bir düşünmeye başlayalım.
*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 24 Mayıs Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.