Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Eskiden de çok işlek bir söz vardı. Fazla direnmeyin, eğer direnirseniz faşizm gelir. Türkiye’de faşizme direnildiği için ilerleyemedi aslında faşizm. Çok meşakkatli koşullarda mücadele verildi ama MHP sorunsuz bir biçimde sıyrılıp yükselemedi. Devrimcilerin elleri yakasındaydı çünkü.

Gelgelelim o söz hiç düşmedi dillerden. Kürt halkı hakkı için mücadele edince de denildi ki “yapmayın baskı artar”. Gezi direnişi bile ilk üç gününden sonra pek beğenilemedi. Ne gerek vardı, şimşekleri üstüne çekiyordu işte. Ne yapacaktık, olmayacak işlere kalkışmayacaktık. Orta sınıfların bozuk diliyle “çok da şeyapmayacaktık”.

Döndük dolaştık, enflasyon ve ücretler meselesini konuşmaya başladık, şimdi de “ürün ve hizmetlere zam olmasın, bizim ücretlere de zam olmasın” lafı peydahlanıverdi yine karanlıklardan. Ne kadar toz pembe bir hayat. Yine hiçbir harekette bulunmayacağız ve ölü taklidi yapacağız ve sorunlar çözülecek. Yine lütuf isteme haleti ruhiyesi ama elbette ki lütfeden yok. Ürün ve hizmetlerin fiyatını akşamdan sabaha biz belirlemiyoruz, şirketler belirliyor. Elinde zam etiket olan patronlar. Buna karşılık bütün emek verenlerin ellerinde şalterler var, kontak anahtarları var, demiri eriten ateşleri var. Şalterler iner, kontaklar kapatılır ve saçını savuran ateşler söner. Bu kadar basit, bu kadar sade ve bu kadar öğretici.

Üretimden gelen güç budur ve güç üretimden gelir. İşçi sınıfı bir kimlik değil, tarihsel ve üretken olan tek fonksiyondur. Tek iş gören odur ve o nedenle ben durdum derse her şey durur. Vara yoğa çalışmaz, kendi koşullarını ve tüm toplumun koşullarını düzeltmek üzere şart koşar. Mesele bu kadar uzun boylu, büyük ve bütünseldir. O nedenle mücadelesini “bir arkadaşa bakıp çıkacaktım” kolaylığıyla veremez.

Sorunlar derin ve köklü olduğu için öyle tereyağından kıl çeker gibi çekilip çıkılamaz. Dikkat edilirse asgari ücret görüşmelerinde Ergün Atalay’ın tutumu tam anlamıyla kendini çekip çıkarma şeklindeydi. Şu iş bir bitse de kurtulsam hali paçalarından akıyordu. Hatta bir aşamada birebir bu ifadeyi kullandı. “Eğer uzlaşırsak masada otururuz. Uzlaşamazsak masadan kalkar, işin içinden çıkarız” dedi. Sadece masadan kalkılarak işin içinden çıkılamaz. Ellerin şalterlere uzanması, meydanların hakkını arayan seslerle dolması da var. Bolluk ve ferahlığı getiren bir ücret ancak bu yöntemle şart koşulabilir.

İşte metal sektöründe iki sendika olarak, Birleşik Metal-İş ve Türk Metal Sendikası bunu yapmak üzere harekete geçti. Sendikalar grev kararı aldıklarını ve bu kararı kademe kademe uyguladıklarını açıkladılar. Bu bir rica değildir, bu kendi hakkını, kendi örgütlü gücünün mecbur bırakmasıyla alma girişimidir.

Birleşik Metal-İş sendikasının Genel Başkanı Özkan Atar grevle ilgili kararlarını açıklarken, işçiler “İşçiler Açken Patronlara Huzur Yok” sloganını attılar. Bu manzaranın ne olduğunu açıkça dikte etmektir. Eğer işçiler açlığa mahkum etmeye kalkışılacaksa, işçiler de onları bundan geri durmaya mahkum eder. İşçi sınıfının elleri armut toplamıyor. İktidardakilerin sevdiği bir söz gibi “men dakka dukka”.

Başkan Özkan Atar şöyle anlattı sektörün önemini: “Sadece kendi üyelerimiz değil, 163 bin metal işçisi yani diğer sendikaların da örgütlü olmuş olduğu Türkiye’nin özel sektörde en kapsamlı, en önemli ve en büyük toplu iş sözleşmesi. Metal sektörü, otomotivden beyaz eşyaya, demir dökümden, elektroniğe geniş bir alanı kapsamaktadır ve Türkiye ekonomisinin lokomotifi niteliğindedir. Ekonominin üçte birini metal sektörü oluşturmaktadır. İSO’nun En Büyük 500 Firma araştırmasında ilk 10 sıradaki 7 firma metal sektöründedir. İhracatta ilk sırayı metal sektörü oluşturmaktadır.”

Sonuç olarak metal sektörü zincirin ana halkısı sayılabilir. Atar, bu kapsayıcılıktan yola çıkarak büyük bir beraberlik ruhu ortaya koydu ve “Metal işçisi kazanırsa bütün işçiler kazanır” ifadesini kullandı. Amaçları ve amaçlayanları daraltmanın yaşadığı koşullarda, bu ufuk genişleten bir yaklaşım olarak görülmeli.

Özkan Atar otomobil sektöründeki karlılıkların arttığını buna karşılık işçilerin yoksullaştığını vurgulayarak verileri şöyle ortaya koydu: “Türkiye otomotiv endüstrisi geçen 2023 yılında, 2022'ye kıyasla yüzde 13 artışla 35 milyar dolar ihracat gerçekleştirerek tüm zamanların rekorunu kırmıştır. Bunun yanı sıra, borsa verilerine baktığımızda metal sektöründe karlılık oranlarının giderek arttığını görüyoruz. Bir önceki yıla göre 2022 yılı net kar oranları; otomotivde yüzde 121,5, dayanıklı tüketim maddelerinde yüzde 52,4, makine ekipmanlarında yüzde 146,5, elektrikli malzemelere bakıldığında da yüzde 158,7’ye ulaşmıştır.”

Şirketler karlarını katlarken işçiler neden açlık sınırında bir ücreti kabul etsin. O karları yaratan işçiler yaratılmış olan toplam değerden, hak ettiği payı almalı. Bütün bir alın teri, bütün bir göz nuru, bütün bir el emeği halk için bir refah üretmiyorsa, buna eyvallah denilemez.

Şunu da söyledi Başkan: “Şimdi öncelikle iktidarı buradan uyarıyorum. İşçilerin anayasal ve yasal haklarını kullanmalarına engel çıkarmayın. Grevlerimizi yasaklamayın. İşçilerin en temel haklarına saygı gösterin. İktidar yanında; MESS yetkililerini de uyarıyorum. Sakın ola grev yasaklarından medet ummayın. Olası grev yasaklarından sizlere bir sonuç çıkmaz. Metal işçileri, her şart ve koşul altında grev hakkına sahip çıkacak ve bunu uygulamadan bir an olsun geri durmayacaktır.”

Görüldüğü gibi sınıfın sendikası uyardı ve grev yasaklarına eyvallahı olmadığını açıkladı.

Bütün bu çabalar sonucunda aylardır görüşmeleri yapılan 2023-2025 dönemi Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci anlaşmayla sonuçlandı ve metal işçisi haklarını önemli ölçüde kazandı.

Yapılan anlaşmaya göre: Ücret zammı, birinci 6 aylık dönem için çıplak saat ücretlerinde ortalama yüzde 98 artış olarak kabul edildi. 1 Mart’tan sonra (sözleşmemizin ikinci 6 aylık dönemi için) yüzde 30 zam yapılacağı, ancak 6 aylık enflasyon yüzde 30’u geçerse çıkan enflasyon oranının uygulanacağı karar altına alındı.

Demek ki işçi sınıfı şart koşabiliyor ve şart koşarsa olabiliyor.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Ortadoğu’daki Dalgalanmalar

Post

Tam Kurtuluşun Yolu

Post

Gerçekçi Ol, İmkansızı İste

Post

Kamusal Emeklilik Hakkı Savunulmalı

Post

Köylülere Her Yönden Saldırı

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Tek Adam Rejimi Tekledi

Post

Açlıktan Öte Köy Var mı?

Post

Emsalsiz, Tek ve Kıyaslanamaz Değiliz

Post

Asgari Ücret 42.300 Lira Olmalı

Post

Asgari Ücreti Kıyaslamak

Post

Asrın Hortumlaması: 133,5 Milyar Dolar

Post

Enflasyonu Ücretler Yaratmıyor: 5 Kanıt

Post

Üreten Biziz, Paylaşan Da Biz Olacağız

Post

Emeğin Tam Karşılığı, Tam Refah, Tam İstihdam

Post

Haklılığımızı Açıklıyoruz Ve Kanıtlıyoruz

Post

Üç İnsandan Biri İşsiz, Dört Çocuktan Biri Aç

Post

Kurban Edilmek İstenen Emekliler

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Var ve Yok Listesi

Post

Karşı Kültür

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Tabutta Röveşata

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Görev Zamanı

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Seçenek Biziz

Post

Üç Husus

Post

Radikalizm

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı