Hareketin Hareket Halindeki Doktrini
Mahirlerin Geleneğinin Takipçisiyiz
Genelde anma toplantılarında yoldaşlarımızı kaybetmenin hüznü ağır basıyor. Aslında o kuşağın kendi fiili varoluş şekliyle ve yazdıklarıyla Türkiye gerçeğine getirdikleri yenilikleri çok etraflıca konuşamıyoruz. Ama o dönemin devrimcilerinin Türkiye soluna getirdiği yenilikler, oturulup uzun uzadıya etraflıca konuşulacak konular. Sadece söylemiş, anmış olup geçmek bile değil, karşılıklı tartışmakta büyük yarar olacak nitelikte tezleri oldu. Bilindik Kızıldere anmalarında geçen kavramların ötesinde aslına bakarsanız 71 devrimcilerinin getirdiği birçok yenilik var. Bunları en azından duyduğumuz bu kelimeler ne anlama geliyor diye bir elden geçirmekte fayda var.
Suni Denge: Karşımızdaki İktidarlar Ebedi ve Ezeli Değildir
Suni denge o dönemde mevcut burjuva iktidarının alaşağı edilemeyeceği, bunun çok tahkim olduğu yönündeki suni, geçersiz algılayış tarzını kırabilmek için ileri sunulmuş bir kavram. ‘Bunu değiştirebiliriz, böyle bir iktidar ilelebet sürecek değildir. Ezeli değildir, ebedi değildir’ demeye çalışır. Bu aynı zamanda günceldir. Yani ‘o zaman öyle bir güzel söz sarfedilmiş’ gibi değil. Mesela mevcut hükümetleri, iktidarları ezeli ve ebedi gibi ele almamalıyız. Onları öyle dikkate almamalıyız. Onlardan öyle söz etmemeliyiz. Onlarla ilişki kurarken onları hep devam edeceklermiş ve yıkılmayacaklarmış gibi görmemeliyiz. Suni dengenin bugüne devamı olacaksa bunu akıldan çıkarmamak icap eder.
Eğer böyle yapmayacak olursak mesela kendi tezlerimiz, hedeflerimiz mevcut iktidara karşı ileri sürülemez hale gelir. Oysaki Mahirler kendi fiili durumlarında, kendi eylemlerinde kendi hedeflerini hakim sınıflara, burjuvaziye dayattılar. Rica, minnet veya talep halinde bile değildiler. Kendi hedeflerini açıkça ortaya koydular ve gizlemediler. Bir tür demokratik devrim lafzının daha hakim olduğu, parlamentarizmin daha hakim olduğu aşamalarda kendi devrim stratejisini kesintisizlik olarak adlandırmış birisidir Mahir Çayan. Neden kesintisiz, çünkü o bir ara dönemde mevcut hakim sınıfların, burjuvazinin, toprak sahiplerinin iktidarını kabul etmez. Kendi üzerindeki iktidarın propagandasını yapmaz, kendi iktidarının propagandasını yapar. O nedenle o devrimin adı kesintisizdir.
Bu açıdan kendisini teorik olarak da radikalleştirmeye çalışmış birisidir. Bu sadece TİP’e karşı, TİP’in parlamentarizmine karşı değil, sadece demokratik devrimden söz edilmesine karşı da önemli teorik bir çıkıştır. O açıdan Mahir Çayan’ı ve o dönemin devrimcilerini biraz bu yönde de görmek gerekir. Şu anda, yani solun söyleminin sadece taleplere sıkıştığı, kendi iktidar hedefini neredeyse hiç ileri sürmediği ve karşısındaki hükümeti neredeyse ezeli ve ebedi gördüğü koşullarda kesintisiz devrim kendisini ayrıştırır. Bu yönüyle elbette bu “suni” bir durumdur. Kitleler, işçi sınıfı ve onun müttefikleri bunu değiştirebilir. Bunun için kendine güvenmesi gerekir. Değişikliğin yapılabilmesi mümkündür. Bu rejim ve sistem için geçerlidir.
Biz bu geleneğin devamcısıyız, sürdürücüsüyüz ve onu geliştirerek hayata geçirme olanağı bulabiliriz. Bu konuda bir özgüven içerisinde olmalıyız. Bu anmalar ortamında elbette Kızıldere’deki pratik muhteşem bir tablo olarak gözüküyor. O dönemin devrimcileri muhteşem insanlar olarak gözüküyor. Ancak biz de onların izinden gidebiliriz. Yani şarkı var ya, “olaydım, olaydım okur yazar olaydım / Deniz mahkemeye düşmüş, avukatı ben olaydım”. Bu avukatı çizgisi iyi bir çizgi değil. Avukatı değil, takipçisi olmalıyız. O açıdan bazı çok benimsenmiş yargıları değiştirmeye çalışmamızda yarar var.
Parti ve Cephe İlişkisi
Örneğin bunlardan biri de şu, Mahir Çayan cephe ilişkisinden de yanadır. İsimlerinin yanında bir de “C” vardır, cephe ilişkisi vardır. Parti kendi tezlerini ileri sürer ama kendi tezlerine mutlak şekilde yakın olmayanlarla cephe ilişkisi kurar. Bu Mahir’i ayrıştıran yönlerden birisidir. O dönemin dayanışma ilişkisini, birlikte politik mücadele verme ilişkisini ortaya çıkaran bir formüldür. Bu açıdan cephe ilişkisi, dayanışma ilişkisi sadece Kızıldere anında olmadı. Mesela Dev-Genç’in kendisi de bir cephe ilişkisiydi. Dev-Genç’i ne kadar güzel anıyoruz. Ama şu anda bizim örgütlerimizin gençlik alanındaki varoluş biçimi Dev-Genç gibi değil. Sadece şu yönünü söyleyelim, genelde gençlik örgütleri mevcut bir politik örgütün, politik partinin yanı sıra onunla birleşik halde bir örgüt olarak var. Mesela ayrıca bir Dev-Genç yok. Dev-Genç’te ise o dönemin gençlik akımlarının hepsi yer alabiliyor, birlikte kongre yapabiliyor, birlikte yönetim belirleyebiliyor, birlikte tartışabiliyorlar. Bu yönüyle o dönemin devrimci mücadelesinin daha gelişkin olduğunu gözlemleyebiliriz. Hatta o dönemki devrimciler, TİP oluşturulduğunda onun içinde yer aldılar, FKF oluşturulduğunda onun içinde yer aldılar. 15-16 Haziran sürecinde yer aldılar. 6. Filo’ya karşı eylemlerde birlikte yer aldılar. Bunlar hep Kızıldere’nin yanısıra, ondan önce ve ondan sonra devam edebilen birliktelik ve cephe ilişkisi formlarıydı. Bunu da dikkate almalıyız. Dev-Genç sadece hoş bir seda değil, bir ilişkilenme biçimidir. Sizden başka gençlik örgütlerini de meşru kabul edersiniz, doğal kabul edersiniz, ittifak edilecek konumda görürsünüz, devrimci kabul edersiniz. Bunlar yapılabilir ancak bunlarda eksik kaldığımızı görebiliyoruz.
Örgütsüzlük Söz Konusu Değil
Bir gençlik örgütünü düşününüz. Gençlik var, gençliğin hareketliliği var ama örgütü de var. Mesela Mahir gençlikten söz ettiği zaman örgütsüzlükten söz etmiyor. O anlamıyla da parlamentarist olmaktan ayrılır. Ama şu anda yeni toplumsal hareketler kavrayışına baktığımızda neredeyse örgütsüzlük yüceltiliyor. Kıyaslama yapacak olursak Dev-Genç örgütlü olmaktı. Ama bugün bir çok kez söz edilen konu örgütlü olmaktan geçmiyor. O yüzden Dev-Genç ve o dönemin devrimcilerinin deneyimleri hep örgütlülüğe vurgu yapar ve hep örgütlü olarak var olmuştur. Bunun neresinde örgütsüzlükten söz ediliyor? Bunu örgütsüzlükten ‘böyle de olunabilir’ diye söz edildiği için andım. Eğer örnek alacaksak, Kızıldere’den ışığımızı alacaksak, Dev-Genç’ten ışığımızı alacaksak, 6. Filo eylemlerinden ışığımızı alacaksak buna dikkat etmeliyiz.
Burada dikkat ederseniz gençlik hareketinin bir özgünlüğü var, o dönemin devrimci yapıları o özgünlüğü kavrayabilmiştir. Önemli bir gençlik hareketi dinamiği ortaya çıkmıştır. Fakat o suni dengenin kırılması ve suni dengeyi kıracak kuvvet olarak işçi sınıfını görmesi babında işçi sınıfını ileri sürer. İşçi sınıfını devrimci güç olarak görür. İşçi sınıfının önderliğini ortaya koyar Mahir. Bunun ihmal edildiği her durum aslına bakarsanız Kızıldere’nin, o dönemki devrimcilerin mantığından uzaklaşmak demektir.
Ulusal Sorunun Özgünlüğü
Fakat işçi sınıfının kendi gücünü ve devrimci rolünü ortaya koymakla birlikte, Mahir Çayan kendi tezlerinde, örneğin gençlik alanındaki gibi ulusal sorunda da bir özgünlüğe dikkat çekmiştir. Örneğin o dönemin Cezayir meselesi ile ilgili olarak Fransız sosyalistlerinin yaklaşımını geçersiz bulmuştur. Onları böyle bir soruna, yani Cezayir’in sömürgeleşmiş olması sorununa yeterince eğilememekle eleştirmiştir. Hatta bir gözlemi şudur; sömürge konumunda olmayan ülkelerin sosyalistlerinin bu konuya yeterince eğilemediği eleştirisini ortaya koymuştur. 70’ler bazında düşünürseniz bu çok ileri derecede bir eleştirelliktir. O yüzden sömürge konumundaki ülkelerin kendi konumlarıyla ilgili eleştirilerine önemli cevaplar vermeye çalışmıştır. Cezayir ile ilgili Fransız sosyalistlerine eleştirisi şudur; Fransız sosyalistlerine göre Cezayir’in Fransa’nın bir eyaleti olması, sorunun çözümünde en iyi formüldür ama bu böyle düşünülemez, der. Bilinmeyen bir yönünü anmak için söylüyorum, ulusal soruna da böyle bir hassasiyetle bakabilmiş birisidir Mahir Çayan.
Marksizm Hareketin Hareket Halindeki Doktrinidir
Biz bunları bu şekilde düşünüyoruz. Mahir de zaten yine bilinmeyen bir sözüyle marksizmi “hareketin hareket halindeki doktrinidir” diye tanımlardı. Şimdi pek popüler bir söz değil. Marksizm konularına girmek falan pek hoşlanılmayan bir şey çünkü. O yüzden Mahir’in bu lafı çok duyulmuyor, bilinmiyor. Sosyal medyada pek geçmiyor. Onun belki de felsefi manada en ileri sözlerinden biri buydu. Marksizm, hareketin hareket halindeki doktrinidir. O yüzden bu konular üzerine düşünüyoruz. Gençlik hareketini düşündük, işçi sınıfının öncülüğünü düşündük, ulusal soruna ayrı bir pencere açmak gerektiğini düşündük. Ki bizim memleketimizde ulusal sorunun ne kadar yakıcı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir cephe ilişkisini de düşündük.
Emperyalizm İçsel Bir Olgudur
Bir yön daha var. Şimdi çok güncel bir konu, emperyalizm konusu. Emperyalizm denildiği anda Türkiye solu ‘akan sular duracak’ gibi bir yaklaşım içerisinde. Onunla ilgili bir eleştirelliği üzerinde taşımıyor. Ama Mahir Çayan’ın getirdiği eleştirellik düzeyi şöyleydi, o emperyalizm ile ilgili aynı zamanda şöyle derdi: “Emperyalizm aynı zamanda içsel bir olgudur”. Yani içimizde de bir sorun var. İçimizdeki sorun ne, içimizdeki sorun kapitalizm. Kapitalizme karşı olmak gerekir, kapitalizmi aşmaya çalışmak gerekir. Yerine başka bir dünya kurmak gerekir. Onu da suni denge kavramını dile getirmiş olmakla; ta o zamanlardan başka bir dünya mümkün, başka bir ülke mümkün mesajını vermiş olarak yerine getirdi Mahir Çayan. O nedenle onun izinden gitmeliyiz.
*2 Nisan 2022’de düzenlenen 50. Yılında 30 Mart Sempozyumu’nda Hakan Öztürk’ün yaptığı konuşmanın yazıya dökülmüş halidir.