Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Ana muhalefet partisi başkanı deprem sonrasında şöyle bir açıklama yaptı: ‘Bu sürecin başlıca bir sorumlusu varsa o da Erdoğan’dır. 20 yıldır ülkeyi depreme hazırlamayan bu iktidardır. Onun için kendisiyle görüşmeyi de asla düşünmüyorum. Bu meseleyi siyaset üstü görmüyorum. Bu duruma bizi onun siyaseti getirdi. Deprem vergilerini çetelere yedirdiler. Hani nerede o para? O paralar da yok. Ömrü boyunca devlete her biçimde vergi veren halk, ihtiyacı olduğunda devleti yanında göremedi. Varsa yoksa seçim, varsa yoksa saray’

“İktidarla hizalanmayı reddediyorum” dahi dedi.

Çok geç kalmıştı ana muhalefet partisi başkanı.

O kadar çok iktidarla hizalanmıştı ki. Yenikapı’da, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasında, sınır ötesi operasyonlarda, kayyum atamalarında.

O hareketleri ülkeyi şimdiki düzeyinde batırmaya yetti.

Peki, bu açıklamayı yaptıktan sonra “deprem meselesini siyaset üstü görmeme” yaklaşımını ortaya koyabildi mi? Hiç öyle gözükmüyor. O günden bugüne siyaset namına en ufak bir hareket olmadı. Her konuda olduğu gibi, bu konudaki apolitik tutumlarını da sürdürüyorlar.

Deprem konusunda bilim insanı olmalarıyla birlikte Prof. Dr. Naci Görür ve Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan son derece politik değerlendirmeler yaptılar. Bu muhteşem halleriyle karanlıkta bir kutup yıldızı gibi parlıyorlar. Bildiğimiz en politik insanlardan daha politikler.

Tabii ki ben bunları politik tavır takınmayı çok değerli bulan bir insan olarak söylüyorum. Bir kesimin politik olmayı olumlu ve faydalı bulmadığını biliyorum. Varsın öyle olsunlar, hayatın ve tarihin kimleri haklı çıkardığını hep birlikte göreceğiz.

Medyayı siyaseti olumlu bulmayan insanlar kaplamış durumda. Kimseye nefes aldırmıyorlar. Deprem bilimci Naci Görür bir programa katılmış orada görüşlerini anlatıyor, ‘Kendi halkıma üzülüyorum, içtenlikle gönül koyuyorum’ derken ‘Hocam, vatandaş ne yapsın’ cevabını alıyor. ‘Çok şey yapabilir’ derken spiker sözünü kesiyor ve ‘Mesela, İzmir’de evinde çatlak olmayan vatandaşlar var evlerine ne zaman girsinler ve şu andan itibaren ne yapsınlar’ diye soruyor.

Hoca ‘Ben günlük çözümden bahsetmiyorum. Halk demokratik yollarla merkezi yönetimden, yerel yönetimlerden can güvenliğimizin sağlanmasını istiyoruz diye bir kararlılık ortaya koyamazlar mı? Kaç tane yerel seçim, kaç tane genel seçim geçti. Hiçbir seçimde hiçbir partinin doğru dürüst bu depremi meydanlarda konuştuğunu gördünüz mü? Niye insanlar pankartlarla can güvenliğimizi sağlayın diye söylemiyor. Niye İstanbul’u, Bingöl’ü depreme hazırlayın diye söylemiyor’ diyor.

El cevap, ‘Hocam halkın imkânı olsa daha güvenli evlerde yaşamaz mıydı?

Naci Hocamız gerçekten Ortaçağ Kilisesiyle tartışıyor gibi.

Demokratik yollarla yapılması gerekenin ortaya konulmasından bahsediyor.

Bunu için örgütlü olmaktan, bu meseleleri mitinglerde konuşmaktan, pankart açmaktan bahsediyor.

Daha ne yapsın, daha ne yapabilir.

Medya büyük bir maharetle onun sözünü etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Güya spiker çok somut konu soruyor. Adam ülkesinin deprem siyasetinin ne yönde olması gerektiğini anlatmaya çalışıyorken, onu boş verelim şu anı konuşalım diyor.

Medyanın ağırlıklı bir kesimi demagoji kumkuması.

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan her çıkıp konuştuğunda ‘Depremlerde varsıllar değil yoksullar ölüyor’ diyerek sorunun sınıfsal yönüne dikkat çekiyor.

Muhalif siyasetin yapması gereken ve yapmadığı işi Naci ve Övgün hocalarımız yapıyor.

Bütün övgülerimiz onlara.

Prof. Dr. Özgür Demirtaş’la bir görüşme yapmışlar. Demirtaş, ‘12.000 binanın yıkıldığını öğrendim. Her binada yaşayan ortalama insan sayısını bununla çarpmalıyız. Kurtarılma oranındaki insan sayısını bundan çıkartırsak kayıp rakamımız ortaya çıkar. Bu Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük felaket, hatta dünyanın gördüğü en büyük felaketlerden biri’

Daha ne desin, ne diyebilir ve daha ne olması gerekiyor?

Bunu neden konuşmuyoruz? Deprem konusu, siyaset üstü olduğu için mi konuşmuyoruz?

Program sunucuları ve gazeteciler neden bunu konuşmak ve konuşturmak istemiyorlar?

Bu genel hesaplamaya göre enkazın altında 500 bine yakın insanın kaldığı söylenebilir. Biz o insanlarımızın çok azını kurtarabildik oradan.

Bu elbette ki Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük felakettir.

Bu felaketin sorumlularından hesap sormalıyız ve soracağız.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 24 Şubat Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Ortadoğu’daki Dalgalanmalar

Post

Tam Kurtuluşun Yolu

Post

Gerçekçi Ol, İmkansızı İste

Post

Kamusal Emeklilik Hakkı Savunulmalı

Post

Köylülere Her Yönden Saldırı

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Tek Adam Rejimi Tekledi

Post

Açlıktan Öte Köy Var mı?

Post

Emsalsiz, Tek ve Kıyaslanamaz Değiliz

Post

Asgari Ücret 42.300 Lira Olmalı

Post

Asgari Ücreti Kıyaslamak

Post

Asrın Hortumlaması: 133,5 Milyar Dolar

Post

Enflasyonu Ücretler Yaratmıyor: 5 Kanıt

Post

Üreten Biziz, Paylaşan Da Biz Olacağız

Post

Emeğin Tam Karşılığı, Tam Refah, Tam İstihdam

Post

Haklılığımızı Açıklıyoruz Ve Kanıtlıyoruz

Post

Üç İnsandan Biri İşsiz, Dört Çocuktan Biri Aç

Post

Kurban Edilmek İstenen Emekliler

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Var ve Yok Listesi

Post

Karşı Kültür

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Tabutta Röveşata

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Görev Zamanı

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Seçenek Biziz

Post

Üç Husus

Post

Radikalizm

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı