Post

Radikalizm

Sosyalist sol olarak bazı hatalarımızın küçük olduğunu düşünüyoruz. Aslında bizi çıkmaza sokan küçük sandığımız o hatalar. Konumlanışımız, stratejimiz, politik-psikolojimiz.

Yapacağımız işlerden, yaklaşımlarımızdan bahsediyoruz örneğin; bu çabamız “anlattıklarınıza siz inanıyor musunuz?” eleştirisiyle karşı karşıya kalıyor. Bizi dinleyenler, arayış içinde olanlar bizde böyle bir açıklayıcılık, böyle bir tezine hâkim olma ve tezini deneme tutkusu görmüyorlar. Bence de biz böyleyiz. Ne acı ki solcular dediğine inanıyor olmaktan öte bir fanatik gibi görünürdü eskiden. O günleri özlüyorum.

Ortada hep bir “Sol Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı” kitabı dolaşıyor sanki. Mütemadiyen goşistler var.

Pekâlâ. O zaman uygun olan radikalizm ne? Sorumuz ve sorunumuz bu. Artık program tartışmasından bir adım geri çekiliyorum. Ekim Devrimi’nden sonra Almanlarla savaşmaya devam etmeyi istemek yanlıştı, tamam. Sovyet iktidarını, barışı, ulusların kendi kaderini tayin hakkını, köylülerin toprak sahibi olmasını ve ayaklanmayı savunmak doğruydu ama. Bunlar zamanının son derece radikal fikirleriydi ve Bolşevikler bunları savundular. Bunları savundular, haklı çıktılar ve iktidarı alabilme gücüne kavuştular.

Mevcut sola göre radikal olan için mücadele edebilme imkânı yok.

Radikal değilsek halk bize neden yüzünü dönecek hiç belli değil.

Sanırım bizim şahsen dürüst karakterimize hayran kalınmasını istiyoruz.

Başka ne olabilir? Şahsen kararlı olmamız, kültürlü bir insan olmamız... Bunun sosyal sınıflarla ne ilgisi var anlayamıyorum. Adı üstünde sosyal-izm.

İnsan neden radikal olamaz? Kendini sağlam temellere yaslananamıyor hissettiğinde. Örneğin “haksızlıklara dayanamayan” dürüst insan pek de radikal olmaz. Haksızlıklara dayanamamak haksız olanı tespit edemez. Bu nedenle sağlam bir dayanma noktası yoktur.

Radikallik için büyük, tok, yıllanmış bir çınar gibi tarihsel gerçeğe dayanmak gerekir.

Solun radikallik için dayanacağı büyük çınar, üretim araçlarının kapitalist özel mülkiyetidir. Dünyadaki büyük felaketleri açıklayan daha eleştirel ve isabetli bir yorumlama ileri sürülmedi bugüne kadar. Kilim değil filim yapacaksak bu iş böyle.

Sol lamı cimi yok mesele özel mülkiyettir demiyor. Öncelikli olarak demiyor. Bu bir iletişim stratejisi değil. Bunu aslında kabul etmiyor, açıklayıcı bulmuyor, heyecan verici bulmuyor. Bir İsveç ve bir Norveç’i düşündüğünde özel mülkiyetle ilgili garezi dağılıp gidiyor. Orada da özel mülkiyet var ama iyi işte diye geçiriyor içinden. İsveç-Norveç aklından böyle geçerken bir insan radikal bir ok gibi fırlamaz tabii ki yayından.

Diyelim ki samimiyetle özel mülkiyetin birinci dereceden sorun olduğunu düşünüyor. Somut nesnel koşulların devrimci bir değişime olanak vermeyeceğini iddia etmek mümkün mü? Bence bu iddianın son derece nesnel ve bilimsel olduğunu iddia etmenin bir karşılığı yok. Birçok bağlamda bin dereden bin su getirilirken neden sol bu konuda bu kadar net?

Belki de kriz daha da ağırlaşacak, belki de yönetenler daha büyük stratejik hatalar yapacak, belki de dünyadaki tertemiz bir devrim herkese ilham verecek. Kimse günü gününe bunları bilip defteri kapatamaz. Lenin bile İsviçre’de gençlerle sohbet ederken karamsarlık yaptığında hata etmişti. Hangimiz Gezi Direnişini ya da 2008 ekonomik krizini günü gününe tahmin ettik. Devrim de Beethoven’in 5. Senfoni’si gibi kapıyı “dadada daaan” diye çalabilir.

Bu kapsamda devrimin olamayacağının “bilimselliği”ni kabul etmiyorum.

Devrimin olabilme ihtimali olduğuna göre devrimin fedaisi de olunabilir gönül rahatlığıyla.

Bu bizi radikal yapar ve radikalliğe ihtiyacımız var.

Bir propaganda olarak değil ontolojik olarak radikalliğe ihtiyacımız var. Bir hayat memat meselesi olarak radikallik. Bir başka türlü var olamayacağımız gerçeği olarak radikallik. Sadece devletle sürtüşmek olarak değil, tezimizin haklı ve açıklayıcı olduğu ileri sürmek anlamında bir radikallik.

Taş çatlasa da tezimiz radikal değilse biz asla radikal olamayız. Doğanın kanunu bu. İnsan bir hiç uğruna kendini feda etmez. Sıkı duracak ve kendini feda edebileceği her halinden anlaşılan tutkulu karakterlere ihtiyaç var.

Kimse merak etmesin ve erken sevinmesin, çetin cevizler her zaman çıkar.

Hiç değilse genetik bir tesadüf olarak seker tarihte.

Ki buna gerek yok, Leninizm kendini tarihte sürdürmenin bütün imkânlarına sahiptir.

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.

 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Ortadoğu’daki Dalgalanmalar

Post

Tam Kurtuluşun Yolu

Post

Gerçekçi Ol, İmkansızı İste

Post

Kamusal Emeklilik Hakkı Savunulmalı

Post

Köylülere Her Yönden Saldırı

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Tek Adam Rejimi Tekledi

Post

Açlıktan Öte Köy Var mı?

Post

Emsalsiz, Tek ve Kıyaslanamaz Değiliz

Post

Asgari Ücret 42.300 Lira Olmalı

Post

Asgari Ücreti Kıyaslamak

Post

Asrın Hortumlaması: 133,5 Milyar Dolar

Post

Enflasyonu Ücretler Yaratmıyor: 5 Kanıt

Post

Üreten Biziz, Paylaşan Da Biz Olacağız

Post

Emeğin Tam Karşılığı, Tam Refah, Tam İstihdam

Post

Haklılığımızı Açıklıyoruz Ve Kanıtlıyoruz

Post

Üç İnsandan Biri İşsiz, Dört Çocuktan Biri Aç

Post

Kurban Edilmek İstenen Emekliler

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Var ve Yok Listesi

Post

Karşı Kültür

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Tabutta Röveşata

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Görev Zamanı

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Seçenek Biziz

Post

Üç Husus

Post

Radikalizm

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı