Post

Gerçekçi Ol, İmkansızı İste

“Gerçekçi ol, imkansızı iste” sözünü Ernesto Che Guevara’nın ifade ettiği bilinir. Ne var ki bu kritik sözün ilk halini aslında yiğit Alman devrimcisi Karl Liebknecht dile getirmişti.

Liebknecht Almanca olarak şöyle der: “Das Unmögliche zu wollen, ist die Voraussetzung dafür, das Mögliche zu schaffen.” Çevrilmiş halini yazarsak: “İmkansızı istemek, mümkün olanı yaratmanın ön şartıdır.”

Karl Liebknecht tarihsel anlarda, Alman işçi sınıfı mücadelesinin en keskin virajlarını uçuruma savrulmadan alabilen sayılı devrimcilerdendi. 1914’de, Alman Parlamentosu’nda 1. Dünya Savaşı için savaş kredileri oylanırken ret oyu verebilmiş tek kişi oydu. Kolay gibi görülür uzaktan bakınca ama hiç de kolay değil. Dünya Savaşı bütün hızıyla sürerken “Alman halkının asıl düşmanı içerde” diyebilmişti. Bu söz de Mahir Çayan’ın “Emperyalizm içsel bir olgudur” değerlendirmesininin önceli sayılabilir. Büyük devrimcilerin ruhu birbirine ne kadar yakın.

“Asıl sorun içerde” şeklindeki formülün, ülkelerin girdiği savaşlar konusunda ufuk açıcılığı ne ise; “Gerçekçi ol, imkansızı iste” formülü de o ayarda. Hangi konuda mı? Bir mücadele stratejisi kurma konusunda. Mücadele stratejisi kesinlikle Moğollar’ın “Bir Şey Yapmalı” şarkısı söylemek değildir. “Kese kâğıdı bulsam okuyorum” demek de tahsil etmek anlamına gelmez.

Çözüm stratejisi ya da politik program konusunda kafalara takılan üst üste birçok soru var. Liebknecht’in formülasyonu yıllar öncesinden meseleye muazzam bir ışık tutuyor. Onun sıralamasıyla gidecek olursak ne yapmak gerekiyormuş? İmkansızı istemek gerekiyormuş. Solun epeyce bir bölümü, bu girişten sonra bir yönüyle rahatlamış olabilir. Çünkü sol, mevcut sistem koşullarında imkânsız olanı hedeflediğini düşünür. O nedenle de sistemi değiştirecektir zaten. Sonuç olarak solun bir ütopyası vardır. Daha doğrusu eskiden böyleydi diyelim. Eskiden, yeteneklere ve ihtiyaçlara göre düzenlenecek bir eşitlik hedefine sahipti.

Dikkatli bakacak olursak, bu alanda birkaç yıpranmanın yaşandığını görebiliriz. İlk konu, eşitsizliğe özel mülkiyetin sebep olup olmadığıyla ilgili. Solun büyük bir çoğunluğu, soruna bunun yol açtığı konusunda emin değil. İkinci konu ise eşitliğe ulaşmak yönünde güçlü bir arzusunun bulunmayışı.

Birinci konu, Karl Marks’ın “Kapital” adlı kitabı yazmış olmasına rağmen böyle. Sanki sorun özel mülkiyet, iktisadi alanın eleştirisi ve ekmek davası değilmiş gibi bir hava var. Sol, orta sınıfların kültürel özlemleri içinde hapsolmuş bir tablo ortaya koyuyor. Anlaşılacağı üzere, ana sorun kaynağının ne olduğuyla ilgili bir odaklanma kaybedilmiş bir durumda. Bu, daha teşhiste hata yapıyor olduğumuzu gösterir.

İkinci konu olarak: Sol, sanki bir düzen değişikliği gerçekleştiğinde, bir tür solcu elit ülkeyi liyakatli bir şekilde yönetecek ve bu çok yararlı olacak gibi düşünüyor. Herkes mesleğini ya da işini çok iyi yaparsa, hiçbir sorun kalmayacak. Burada iş bölümünü sorgulamaya hiç gerek yok tabii ki. Metal işçisi metal işçisidir, yazılım mühendisi yazılım mühendisi. Onlar öyle doğmuşlardır ve bu hayatın doğal düzenidir. Biraz eleştirel bakarsak, bu düpedüz bir elitizmdir ve eşitlik fikriyle hiçbir alakası yoktur.

Görüldüğü gibi zaten cepte bilinen eşitlik ütopyası cepte değildir aslında. Eşitsizliğe sebep olan tarihsel faktörle ilgili olarak da solcuların büyük bir kısmının kesin bir kanaati yoktur. O halde Liebknecht’in “imkansızı iste” şeklindeki bir ütopya, bir büyük anlatı ortaya koyma şartı, yerine getirilmemiş oluyor.

Birinci bölüm yokken formülün ikinci bölümünde nasılız acaba? Doğrusunu söylemek gerekirse orada da karnemiz pek parlak değil. Gerçekçi olmak konusunda ya da mevcut gerçeklere yaslanarak mümkün olanı yaratmaya çalışma konusunda da iyi değiliz. Sol her şeye rağmen “imkansızı istemek” konusunda daha iyi sayılabilir. Lakin bu erdemli konumuna çekilerek, gerçekçi olmak ve mümkün olanı yaratmak alanındaki bütün yükümlülüklerinden uzaklaşıyor.  Buna bağlı olarak; artık yalnız, güzel, ütopya sahibi ve görevsizdir.

Ütopya sahibi olduğu için politik ve örgütlü olarak hiçbir iş yapması gerekmez. Kalbinde bulutsu bir iyilik taşımaktadır ve bu nedenle seçkin sayılabilir. Öncelikleri olan, somut bir politik program ileri sürmek zorunda değildir. Bu zaten onun yine bulutsu “gönül adamlığı”nı bozar. İmkansızı istemiş ve gereğini yapmış bir aydın solcu olarak, bir de ayrıntılarla uğraşacak değildir. Gönül indirmez ve hatta gerek görmez.

Gerçekçi olmak ya da mümkün olanı yaratmaya kalkışmak ne olabilir ki? Onun cevabı da büyük devrimci Lenin’den geliyor: Somut koşulların somut analizi. Evet ütopya, evet imkansızı istemek ama somut koşulların somut analizi. Sözüm ona ütopya sahibi olmanın koltuğunda pineklemek yok. Kalkıp ütopyamızın ve prensiplerimizin izdüşümlerini hayata geçirmeyi denemeliyiz.

Şaşırtıcı bir biçimde üç büyük devrimcinin yaklaşımı da birleşiyor. Ernesto, gerçekçi olmak; Liebknecht, mümkün olanı yaratmak ve Lenin ise, somut koşulların somut analizi diyor. Aklın ve stratejinin yolu bir.

İmkansızı istemekle; mümkün olanı, somut olanı, gerçekçi olanı yaratmak arasında karşılıklı bir bağ var. İki taraftan da girişmeliyiz mücadeleye. Yeteneğe ve ihtiyaçlara göre düzenlenmiş eşitlik; iyi, doğru ve güzeldir. Buna sonuna kadar bağlı kalmalıyız ve pergelin sivri ucunu buraya koyarak çizmeliyiz dünyamızı. Pergelin diğer ucunda da bir kalem olmalı.

Gerçekçi, somut ve mümkün olanı çizen bir kalem.

Yani; güncel, öncelikleri olan, çözüm öneren, cevap veren, yenilik getiren bir politik program.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 18 Ekim Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Ara Aşamalar

Post

Ortadoğu’daki Dalgalanmalar

Post

Tam Kurtuluşun Yolu

Post

Gerçekçi Ol, İmkansızı İste

Post

Kamusal Emeklilik Hakkı Savunulmalı

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Tek Adam Rejimi Tekledi

Post

Açlıktan Öte Köy Var mı?

Post

Emsalsiz, Tek ve Kıyaslanamaz Değiliz

Post

Asgari Ücret 42.300 Lira Olmalı

Post

Asgari Ücreti Kıyaslamak

Post

Asrın Hortumlaması: 133,5 Milyar Dolar

Post

Enflasyonu Ücretler Yaratmıyor: 5 Kanıt

Post

Üreten Biziz, Paylaşan Da Biz Olacağız

Post

Emeğin Tam Karşılığı, Tam Refah, Tam İstihdam

Post

Haklılığımızı Açıklıyoruz Ve Kanıtlıyoruz

Post

Üç İnsandan Biri İşsiz, Dört Çocuktan Biri Aç

Post

Kurban Edilmek İstenen Emekliler

Post

Köylülere Her Yönden Saldırı

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Var ve Yok Listesi

Post

Karşı Kültür

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Tabutta Röveşata

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Görev Zamanı

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Seçenek Biziz

Post

Üç Husus

Post

Radikalizm

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı