Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?
Büyümenin gayet iyi olduğundan bahsediliyor. Zaten bir ara, seçimler esnasında doğalgaz bulunmuştu Karadeniz’de. Yerli ve milli arabayı seri olarak üretebilmek için harekete geçtik. İHA ve SİHA’lar damada yaptırılıyor. Tutmayan ve sürekli revize edilen hedefler havada uçuşuyor. AKP seçimlerde başarılı olduğu için beka sorunu da buhar oldu gitti.
Ama bir de enflasyon sorunu vardı değil mi?
Sağcı geleneğin çarpıtma kodları hiç şaşmadan devam ediyor.
Sivas Katliamı’ndan sonra, zamanın başbakanı Tansu Çiller “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir” demişti.
Şimdi de durum aynı. Halk hayat pahalılığı ateşinde yanarken, etrafındaki yandaş şirketler, bankalar ve rantçılar çok şükür bu yangından hiç zarar görmüyor. Biz garibanlar daha ne isteriz ki. Allah devlete, şirketlere, bankalara ve rantçılara zeval vermesin.
Ülkedeki yöneticiler “milli yargı” üretmiş durumdalar. Hukukun evrenselliği bile onları etkilemiyor. Her alanda emsalsiz ve karşılaştırılamaz durumda olduğumuzu ileri sürüyorlar. Oysaki asıl nitelik karşılaştırmalar yapılabildiğinde elde edilir. Bir ıssız adada yaşamıyoruz. Başka ülkelerle karşılaştırılabilir ve bunun sonucunda ölçülebilir durumda olmalıyız.
Aslına bakılırsa bazen karşılaştırma yapılıyor ve “kıskanılıyor olduğumuz” tespit edilmiyor değil. Sonuç olarak başka ülkeler tarafından kıskanıldığımızı gözlemlemek de bir ölçme işidir. Sağcı zihniyet böbürlenme hevesiyle, farkında olmadan emsalsizlik yeminini bozuyor.
Kıskanılıyor olmanın bir temeli var mı diye düşünecek olursak, enflasyonla ilgili dünya çapındaki değerlere bakabiliriz. Enflasyon oranı yönünden Avrupa’da birinci dünyada altıncı sıradayız. Bizdeki enflasyon Ekim ayı itibariyle 61,36. Avrupa’da bizden sonraki en yüksek oran ise 9,9 olarak Macaristan’a ait. Uçurumu çok net hissedebiliriz ciğerlerimizde. Savaş içindeki Ukrayna’da enflasyon yüzde 5,3. Bizim bir aylık enflasyonumuz onların bir yıllık enflasyonu kadar. Vay beni beni. Daha ENAG’ın belirlediği enflasyon oranı TÜİK’in belirlediği orandan yaklaşık iki kat fazla çıkıyor demedim dahi.
Herhalde çarpıtmaya bir mahal kalmamıştır. Gerçek apaçık ortada.
Bir yüzde 5’lik enflasyon hayali, hedefi ve tahmini havada uçuşup gidiyor. Buna karşılık 2017’den beri enflasyonun çift haneli olarak sürdüğünü izliyoruz. En son 2022’de yüzde 64 olarak gerçekleşti. 2023 yılında ise bu oran yüzde 70’i bulacakmış gibi gözüküyor. Niyet neydi akıbet nereye doğru gidiyor. Niyet ve akıbet arasındaki farkı örtebilmek için revizyon üstüne revizyon geliyor çok mektep medrese görmüş yetkililerden.
İlk başlarda enflasyonun sebebi olarak soğancılar, zincir marketler ya da dış mihraklar gösteriliyordu. Sonra Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gelince her şey yerli yerine oturdu. O ve ekibi öyle kabalıklar yapmadı. Ne de olsa okumuş çocuklar. Enflasyonun sebebi olarak sıkı durun ücret zamlarını açıkladılar. Yani açlık sınırının altındaki ücretler. Bu ülkede asgari ücret civarında çalışanların oranı yüzde 50’lere ulaşıyor. Güya yapılan zamlardan bir ay sonra ücretler zam yağmurunun altında eriyor ve açlık sınırının altına düşüyor. Sadece bu bile artışın reel değil nominal olduğunu gösteriyor. 2016 yılında işgücü ödemelerinin yani emeğin Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı yüzde 40,5 iken bu oran 34,3’e gerilemiş durumda.
Ama yook, bir kere bellediler bunu. Döne döne ücret artışı ve enflasyon kısır döngüsünü anlatıyorlar. Böyle bir girdap varmış, çok çok kötü. Bu girdabı durdurmak için gözü karatıyorlar, üstlerine bir soğukluk geliyor. Öyle popülizm falan yok. Bundan sonra gerçekleşmiş olan enflasyona göre ücret artışı yok. Ücret artışı “hedeflenen” enflasyona göre yapılacak ve yılda iki kere değil bir kere yapılacak.
Hakkını teslim etmek gerekirse, belki de Tayyip Erdoğan doğru söylüyor. Hani “faiz sebep enflasyon sonuçtur” diyor ya. Bu onun iddia ettiği gibi doğrusal ilişki şeklinde değil de, ters ilişki şeklinde tezahür ediyor. Faiz düşünce enflasyon da düşmüyor ama kesinlikle anlaşıldı ki faiz düşünce enflasyon yükseliyor. Bu da yarıya kadar doğru söylediğini gösterir. Meselenin yarısını keşfetmiş olmak bir ekonomist için iyi sayılır. Sonuç olarak bir sebep sonuç ilişkisi var mı var.
Mehmet Şimşek kronik bir şekilde ücretlerdeki artışın enflasyonu artırdığı yönünde bir şüphe duyuyor. Her ne hikmetse bu yüksek şüpheciliği büyük şirketlerin ve bankaların karlarının görülmemiş oranlarda yükselmesi bahsinde işlemiyor. Şirketler ortam buysa kral biziz diyerek fiyatlarını yükseltiyorlar. Çünkü bu imkan onların elinde. Neden yapmasınlar ki? Reel sektör firmaları 2023 yılında karlarını yüzde 423 arttırdı. Bankalar ise 2022 yılında karlarını yüzde 366 arttırma düzeyine ulaştılar.
Bu astronomik kar oranları enflasyonu yaratmıyor ama açlık sınırının altındaki ücretler “enflasyon sarmalı” yaratıyor öyle mi Maliye Bakanı?
Peki, ücretliler açlık sınırının daha altında ne gibi bir fedakarlık yapabilir bu berbat düzen için? Bu da size lüks geliyorsa ölüm sınırında bir ücret verin bitsin bu iş.
Ücretliler açlık sınırında bir ücret aldığı halde bu düzen girdaba giriyorsa, yerin dibine batsın o düzeniniz.
*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 24 Kasım Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.