Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Anayasa’nın 153. Maddesi diyor ki:
“Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”

158. Maddesi de şöyle:
“Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.”

Yani Anayasa’nın sadece 153. Maddesi değil, 158. Maddesi de alenen ayaklar altına alınıyor.

Şeytan bunun neresinde? Kafaların karışacağı ve tekrar bir yasama yapması için Meclis’e başvurulacak hiçbir karanlık nokta yok. Ama yok kasa kazanana kadar oynanacak.

Bütün bu anayasa maddelerine rağmen, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu Can Atalay ile ilgili ikinci ihlal kararına uymamaya karar verdi. AYM'nin kararı jüristokratik bir davranışmış ve hukuki bir değeri yokmuş.

Ne ala memleket değil mi? Ne yaparsanız yapın AKP-MHP ittifakının ablukasından kurtulamıyorsunuz. Bu ittifak, devlet mekanizmasını anayasal çerçeve içinde kullanmıyor ve bu açıdan sınırlara uygun hareket edip etmedikleri yargı erkince denetlenemiyor. Can Atalay’la ilgili son gelişme bunun kocaman ve apaçık bir örneği.

Anayasa Mahkemesi’nin dahi yargısal denetim fonksiyonunu yerine getiremediği koşullarda denilebilecek daha öte bir söz yok. “Balık kokarsa tuzlarsın, tuz kokarsa ne yaparsın?” diye bir sözümüz var. Şu anda balığın kokmasını engellemek üzere tuzun kullanılması engelleniyor.

Bir yandan sözüm ona hilafet isteniyor, bir yandan en üst mahkeme tanınmıyor ve hatta o en üst mahkemenin kapatılmasından bahis açılabiliyor. Rejimin geldiği karanlık aşama bu. Hasbelkader seçildikleri için yetki alanları en üst mahkemeyi kapatabilecek kadar geniş sanıyorlar. Onların otoritesi had safhada genişken, denetleyici kademelerin yetkisi tırpanlanıyor.

Demokratik işleyişin olduğu koşullarda toplum seçilmişlerin kendisine değil, seçilmişler aracılığıyla yarattıkları yasalara uyarlar. O nedenle yöneticiler seçilmiş olsalar da kendilerini yasanın ya da yargının yerine koyamazlar. Bir siyasi partinin başkanı “Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” diyemez.

Tartışmasız bir ahlaki üstünlüğe sahip olduğunu ileri süren bir parti ve o partinin başkanı mahkemeyi bile yoldan çıkmışlıkla suçluyor. O namuslu ama onun dışındaki herkes yozlaşmış, hain ve terörist. Herkes hapse atılmaya aday.

Bütün bu tabloda Can Atalay’ın cezaevinde tutulmasına devam ediliyor.

Neden cezaevinde tutulmaya devam ediliyor?

Çünkü birkaç ağacı savundu.                                                                                                                                     
İlk birkaç gün değil, sonuna kadar savundu ve savunmayı sürdürüyor.

Çünkü o birkaç ağaç bizimdi. Taa kalubeladan beri bizimdi.

O ağaçlar halkın öz varlığıydı. O park ve o parkın bütün büyük alanı halkındı. Kimsenin ihsanı değildi, zaten halkındı. O nedenle verilemezdi çünkü halkın öz varlığı kimseye verilemez. Hani “Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi” denir ya. Taksim Gezi’si bir nefes sıhhattir halk için. Halkımız ancak orada bir nefes alabildiği için veremezdik kimseye otel yapması için. 

Bazılarının sandığı gibi her yerin ve herkesin bir fiyatı yoktur.

Orayı vermemek için mücadele ederken caddenin en önünde, atılan gaz bombalarının etkisiyle kocaman bir sis bulutu oluşurdu. Göz gözü görmezdi neredeyse o en ön tarafta. Hani çocuklar anne babası aradığında “merak etmeyin ben arkalardayım” diye cevap veriyorlardı ya. Bu kesinlikle doğru değil. O çocuklar, o yapraklar hep en öndeydiler. Şaka değil, koysalar on saniye durulmaz orada.

Onlar o karabulutun içinde, hiç nefes alamadan saatlerce savundular halkın bir nefes sıhhatini.

O kadar fedakâr, o kadar erdemli ve o kadar cesurdular.

68 gençliği ve 71 devrimcileri kadar güzeldiler.
 
Şu şiir onlar için:

Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
Mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgâr
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkiyalar
Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?
 
Can Atalay ve Gezi davasından onla birlikte şimdi cezaevinde bulunanlar, o güzel gözlü çocukların arkadaşlarıdır işte.

Ey hüküm verenler, onlara imrenmekte ve onları hazmedememekte haklısınız.

Çok erdemlidirler ve yamandırlar çünkü.

Onlarla tekrar özgürce kucaklaşabilmek için çırpınacağız, emin olun.
 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Ortadoğu’daki Dalgalanmalar

Post

Tam Kurtuluşun Yolu

Post

Gerçekçi Ol, İmkansızı İste

Post

Kamusal Emeklilik Hakkı Savunulmalı

Post

Köylülere Her Yönden Saldırı

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Tek Adam Rejimi Tekledi

Post

Açlıktan Öte Köy Var mı?

Post

Emsalsiz, Tek ve Kıyaslanamaz Değiliz

Post

Asgari Ücret 42.300 Lira Olmalı

Post

Asgari Ücreti Kıyaslamak

Post

Asrın Hortumlaması: 133,5 Milyar Dolar

Post

Enflasyonu Ücretler Yaratmıyor: 5 Kanıt

Post

Üreten Biziz, Paylaşan Da Biz Olacağız

Post

Emeğin Tam Karşılığı, Tam Refah, Tam İstihdam

Post

Haklılığımızı Açıklıyoruz Ve Kanıtlıyoruz

Post

Üç İnsandan Biri İşsiz, Dört Çocuktan Biri Aç

Post

Kurban Edilmek İstenen Emekliler

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Var ve Yok Listesi

Post

Karşı Kültür

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Tabutta Röveşata

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Görev Zamanı

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Seçenek Biziz

Post

Üç Husus

Post

Radikalizm

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı