Elin ve Evin İyisi
7 Ekim’de, Hamas’ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları’nın başlattığı çatışmalardan sonra dikkat çeken durumlardan biri Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklama oldu.
“Bölgede sükûnetin bir an önce yeniden tesis edilmesine büyük önem veriyor, sivil can kayıplarını şiddetle kınıyoruz. Şiddet eylemlerinin ve buna bağlı tırmanmaların kimseye bir fayda sağlamayacağını vurguluyor, tarafları itidalle hareket etmeye ve fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz.”
Bölgede sükunetin sağlanması gerektiğini, şiddet eylemlerinin bir fayda sağlamayacağını söylüyor ve itidalli olmaya, fevri adımlar atmamaya çağırıyor.
Bu sözlerin bir gramını bile bizim coğrafyamızda yaşanan gelişmelerle ilgili olarak hiç duymuyoruz Dışişleri Bakanlığından.
Sükûnet, itidalli olmak ve fevri olmamak, ne kadar olumlu kavramlar.
Açıklamanın sonunda yine şaşılacak düzeyde ileri ifadeler kullanılıyor. Deniyor ki “taraflar çözüm vizyonu doğrultusunda güç kullanmaktan vazgeçmelidir”.
Çözüm vizyonu ve güç kullanmaktan vazgeçmek. Bu sözleri ülkemizde Dışişleri Bakanlığından başka bir kişi ya da kademe dile getirse başı belaya girer.
Bizim ülkemizin sınırları içinde ve sınırları dışında da bazı sorunlar oluyor. Bu durum karşısında, hükümet yetkililerinin ve sözcülerinin koro halinde kullandıkları ifade nedir? Bir gece ansızın gelebiliriz.
Böyle olmakla beraber Bakanlığın açıklamasında gerilimin tırmandırılmaması ve kalıcı çözüm konusu geçiyor. “Bir gece ansızın gelebiliriz” ifadesi dikkat edilirse hiçbir kalıcılığı ciddiye almayan ve gerilim tırmandırma eğiliminde olan bir yaklaşımı ortaya koyuyor.
İlanihaye, zamansız ve kuralsız bir güç kullanma tehdidi.
Aslına bakılırsa görülüyor ki bizim hükümet yetkililerimiz de gayet barışçıl, adaletli ve rasyonel düşünebiliyorlarmış. Bir tek kendi vatandaşlarına göstermiyorlar bu olumlu yönlerini.
Güzel bir söz var “elin iyisi” diye. Yani o kadar iyi bir insandı ki sadece aile için iyi olmasının ötesinde, aile dışındaki insanlar için de iyiydi gibi. Herkes ailesini sever ve iyi davranır ama genel olarak toplumun iyiliği için çaba sarf etmek daha ileri bir haslettir. Bizim hükümetimiz ise tam tersi. İsrail ve Filistin arasındaki meselelerde muhteşem iyi ve ilerici fakat konu memleketteki meselelere gelince nutku tutuluyor.
Peki uzağımızdaki meselelerle, kendi memleketimizdeki meseleler arasında benzerlikler olabilir mi? Teşbihte hata olmaz derler ya. Bu konularda teşbih yapmak olanaklı ve gerekli gibi geliyor bana.
Uluslararası ve uzaktaki sorunlarla ilgili itidalli, çözüm vizyonlu, güç kullanmaktan kaçınılmasını teklif eden bir çizgideysek, kendi ülkemiz için de aynı ilkeleri savunabiliriz.
Başkaları için istenen iyiliği kendi ülkemiz için de istesek en doğrusunu yapmış oluruz.
Bu yönleri aklımızda tutarak Filistin halkının büyük bir zulme uğradığını görmeliyiz. Bu zulme karşı verdikleri mücadeleye elbette ki hakları var.
Yıllar yılı kuşatmayı ve işgali ortadan kaldırmak için her yolu denediler. Şiddet dışı eylemleri hiç denemediler diye bir eleştiri yapmak mümkün değil ama kadınlara yönelik şiddet görüntüleri asla kabul edilemez.
Yaşananlarla ilgili Bülent Arınç da konuştu. Şöyle diyor:
“Her defasında da onlara söylüyorum yanlışlık şurada; senin ne gücün var? Senin gıdanı bile dışarıdan gönderiyoruz, senin teknik aletlerini, ihtiyaçlarını dışarıdan karşılıyoruz. Sen iki tane uydurma füze atıyorsun, İsrail'de sinek vızıltısı gibi geliyor ama onlar diyor ki ‘Hamas bize hücum etti’, senin başına bomba yağdırıyor. Sana olan oluyor ve sen onlara haklılık payı kazandırıyorsun.”
Gelgelelim durum böyle değil. Filistin halkının vermiş olduğu mücadele daha şimdiden bazı sonuçları yaratmış durumda. Filistin meselesini dünyanın gözleri önüne bir kez daha koydu, İbrahim Anlaşmaları’nı ketledi.
Bu mücadeleyle birlikte İsrail’in ya da bir başka emperyal yapının yenilmez ve sarsılmaz olduğuyla ilgili kanaat yerle bir oldu. Haksızlığa uğrayanların direnmenin ötesinde bir karşı saldırıda bulunabileceğini, her zaman bir umut ışığı olabileceğini gösterdi.
Filistin halkının mücadelesi Demir Kubbe’nin ve kendi kafesinin demirlerini yerinden oynattı.
*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 13 Ekim Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.