Kadınları Özgürleştiren Kentler İçin
1 Ocak 2024’te, Türkiye’de bizim yalnızca yeni bir yıl başlamıyor, aynı gün yerel seçim için takvim açıklanıyor, seçim sath-ı mailine tam olarak giriyoruz. Böylece partilerin tüm adaylarını da, bundan daha çok merak edilmesi gereken seçim programlarını da ve kadınlar neler vaat ettiklerini de görebileceğiz.
Demokrasinin asli unsuru seçimleri bu kadar sık yaşadığımız halde, demokrasiden sürekli uzaklaşan bir ülke olmak da bize nasip oldu. Tarihin ironisi işte. Dünyanın yarısını oluşturan kadınların, dünyanın en büyük çoğunluğa sahip azınlık olması gibi… Ki, demokrasinin önemli göstergesi olan toplumsal cinsiyet eşitliğinden de her seçimde daha çok uzaklaşıyoruz. Ama uzaklaştıkça, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesine daha kararlı sarıldığını da görüyoruz.
İşte bu artan inanç, her gün ölüm pahasına pes etmeyen dirençten korkanlar geçtiğimiz günlerde Ankara’da 25 Kasım eylemine katılan üyelerimizin ailelerini arayıp tehdit ettiler. Neymiş; çocukları mücadeleye devam ederlerse gelecekleri iyi olmazmış…Genç işsizlik görülmemiş seviyede, eğitim sıfır ve her gün genç kadınlar cinayet dahil her tür şiddete maruz kaldığı ülkede, hiç utanmamışlar.
Gençlerin, kadınların, hayatlarını ve geleceklerini kazanmak için mücadele etmekten başka bir yolu yok. Nitekim kararlıkla mücadeleye devam eden arkadaşlarımız da, anında tehdit sahipleri hakkında suç duyurusu ve eylem yaparak, tüm kadınlara “Korkma, Kadın Meclisleri var” dediler, müthiş bir yanıt verdiler. Açıklamaları ve yaratıcı mizahlarıyla yüzümüzü de güldürdüler; eylemlerimize katılan anneleri hatta anneanneleriyle birlikte eylem fotoğraflarını paylaşırken herkese ne kadar da güzel bir kuvvet taşıdılar. Göğsümüz kabardı.
Kuşaklar boyu örgütlenen kadınlar, bu dünyayı değiştiriyor.
Bu ülke de değişiyor, toplumun farklı kesimlerinden milyonlarca kadın değişti, hayatına sahip çıkarak erkeklerin değişime direncine kafa tutuyor. Kadınların mücadelesi buraya kadar varmış ve sonuçlar üretmişken hala tehdit ile yıldıracaklarını sananlara yazık. Hiç anlamamışlar toplumun gerçeğini; boşanma aşamasındaki kadınların bütün tehditlere rağmen kararından nasıl vazgeçmediklerini anlamadıkları gibi…
Şimdi, bu gerçekleri yerel seçim sürecinde partilerin ne kadar anladığını da göreceğiz.
Kadın Adayları Desteklemek Yetmez, Bütünlük Şart
Yerel yönetimlerin kadınlar için programı ne olmalı konusuna girmeden önce Türkiye’de ne durumdayız tablosuna bakalım. Kuşkusuz yereller diye ayrı bir uygarlık yok, tüm ülke sathında bütünün bir parçası olan her yerleşim, genel eşitsizlik oranlarından etkileniyor. Ve ülkemiz, son verilere göre; 2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporunda 146 ülke arasında 129. sırada yer alıyor. Kadınların istihdam, sağlık, eğitim ve siyasi temsil alanlarında yaşadıkları eşitsizlik farklı oranlarda olsa da, bütüne bakıldığında uçurum derin ve geride bıraktığımız ülkeler sadece Kuzey Afrika, Ortadoğu bölgelerinden oluşuyor.
Kadınların siyasete katılımında ise tablo biraz daha vahim; yerel yönetimlerde temsiliyet oranı dünya ortalamasının çok gerisinde ve genelde rastlanmayan şekilde merkezi siyasettekinden de düşük.
Ama hemen belirtmek gerekir ki; yerel yönetimlerde toplumsal cinsiyet eşitliği dediğimizde sadece kadın adaylar, temsiliyet sorunu değil, o yönetimin bütün uygulamalarının kadınların hayatını iyileştirip iyileştirmediği anlaşılmalı.
Bugün coğrafi alanlarda kadın ve erkekler arasındaki eşitsizlikleri, mekansal düzenlemelerin cinsiyet rollerini nasıl etkilediğini araştıran “feminist coğrafya” yaklaşımı sayesinde, yaşadığımız her yerin nasıl da toplumsal cinsiyetin etkisi altında şekillendiğini anlıyoruz. Bu sayede kentleşme artar, şehirler sürekli gelişirken kadınların yaşam koşullarının neden aynı oranda düzelmediğinin açıklamasını da buluyoruz: toplumsal cinsiyet eşitsizliği.
Oysa yerel yönetimler kadınların, çocukların, LGBTİQ+’ların, yaşlıların, erkeklerin ve dolayısıyla hanenin tüm üyelerinin yaşam alanlarıyla en doğrudan ilişkili yapılar olduklarından hayatımızı iyileştirilmek için büyük imkanlar da yaratırlar. Her yurttaşın hayatında doğumda da, ömrünün tüm evrelerinde de ve en nihayetinde ölümde de hep belediyeler vardır. Kadınların ihtiyaçlarının görülmesinde ve yaşanan eşitsizliğe müdahalede de belediyeler rolünü oynamalıdır.
Tüm yurttaşların gerçek anlamda eşit, özgür ve tam refah içinde yaşaması şüphesiz bütünlüklü mesele olup merkezi siyasete görev yükler. Ancak merkezi yönetimce görülemeyen sorun ve ihtiyaçları görebilen ve kendi kaynaklarını harekete geçirebilecek konumda olan belediyelerin, demokratik bir işleyişle, sorunlara ve kadınların ihtiyaçlarına çözüm bulma imkanları var ve kadınlar lehine kullanılmalı.
Kadınların İhtiyaçlarından Ne Anlaşılmalı?
Tüm kamu hizmetleri için olduğu gibi belediye hizmetlerine de herkesin eşit ve ayrım görmeden ulaşması şüphesiz temel bir prensip. Ama kadınların cinsiyete özel bir ayrımcılık yaşadığı; açıkça eşitsiz oldukları koşullarda bu prensip, bazı eşitsizliklerin üstünü örtüyor.
Neyin üstü örtülüyor olduğunu anlamak kolay olmayabilir; depremde de gördüğümüz gibi kadınlar genellikle kendilerinden çok hanenin genel ihtiyaçlarını dile getiriyor olabilirler. Bu yüzden önce kadınların cinsiyete özgü ihtiyaçlarını ifade edebilmesini sağlayacak bir işleyiş kurulmalıdır.
Eşitlik soyut bir kavram değildir; çok somut olarak hayatımızı doğrudan etkileyen kamusal hizmete ulaşabilmemizle başlar. Ve eğer belediye hayatın devamında şart olan temel hizmetleri kamusal sorumluluk olarak sağlayamazsa, örneğin kadınlar çalışma hayatına katılamaz. Bu yüzden yerel yönetimlerde kadınlar için ekonomik güçlendirme, şiddetle mücadele, bakım yükünü alma gibi temel hizmetler olmazsa olmaz.
İkincisi sadece kadınlara yüklenmiş işlerle ilgili olanlar değil bütün hizmet alanları bizi ilgilendirir, kadınların ihtiyaçları bireysel değil, toplumun geneli için sonuçlar üreten bütünselliktedir. Örneğin özelleştirme politikaları, yeşil alanların olup olmaması, sağlık hizmetlerinin kamusal olarak yok olması tüm toplumu da ve elbette kadınları da etkiler. Türkiye’deki belediyeler ise genelde kadınlara meslek edindirme ya da hobiye yönelik kurslar, yine cinsiyetçi iş bölümü sınırında kalan hizmetler sunuyor. Ekonomik güçlendirme denilince en iyisinden kadın kooperatifleri anlaşılıyor. Bunlarda kadınları ekonomide eşit ve belirleyici özne olarak değil, destekleyici, yardımcı konumda bırakıyor. Bunun ötesine geçen ve gerçekten cinsiyet eşitsizliğini aşındıran uygulamalar yok değil ama çok sınırlı.
Gerçek ekonomik güçlendirme bu değildir. Kadınların çalışma hayatına eşit, tam ve güvenceli istihdamla katılımını sağlamaktır. Gerçek toplumsal cinsiyet eşitlikçi politika, bütünsel bir yaklaşımla, her bir hizmet alanının kadınların ihtiyaçları düşünülerek ve onları özne olarak katarak yeniden yapılandırmasıdır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Yerel Yönetim İçin Hedefler
Toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir yerel politika, çok önemli olmakla birlikte yalnızca seçim süreçlerinde kadın adayları desteklemek değil, adayın niteliği ve arkasındaki politik programın ne olduğu önemli. Elbette adaylık sürecinde kadınların önündeki engeller kaldırılmalı; başvuru ücretleri, “zorunlu bağış” gibi uygulamalar ve kadın kotası buna göre düzenlenmelidir. Ancak asıl kadınlar için eşitlikçi bir yerel yönetim programı, planlama aşamasından başlayarak kadınların kent yaşamının her alanında eşit şekilde katılmasını ve tam refah içinde yaşamalarını sağlayacak bütünlükte olmalıdır.
Bu çerçevenin nasıl sağlanacağı konusunda CEİDİzler’in “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanmasında Yerel Yönetimler” konusundaki kapsamlı raporu fikir veren iyi bir çalışma. Rapordan da yararlanarak, bütünsel yaklaşımla yerel yönetimlerin önüne koyması gereken hedefler şöyle sıralanabilir:
Katılımcı Planlama ve Karar Alma: Kadınlar ve feminist örgütler, özellikle bütçe planlaması dahil kent planlama süreçlerine ve karar alma organlarına dahil olmalı, kadınların özne olduğu tam demokratik işleyiş kurulmalıdır. İşleyiş, kota uygulaması, etkin çalışan hesap verme mekanizmaları ve eşitlikçi kaynak dağıtımını denetleyen sistemler ile bütünleşmelidir.
Barınma: Öncelikle en dezavantajlı grupların farklı ihtiyaçlarını dikkate alan konut politikalarıyla düşük maliyetli ve güvenli, sağlıklı barınma sağlanmalıdır. Şiddet mağdurlarına güvenli konaklama, tek ebeveyn annelere öncelik sağlanmalıdır. Bunun için toplu konutlarda kadınlara yönelik destek mekanizmaları kurulabilir, çeşitli kiracılık türlerinin yasal düzenlemeleri yapılabilir.
Kamu Hizmetlerine Erişim: Cinsiyete göre ayrıştırılmış hizmete erişimi verileri çok yol göstericidir. Ev içi emeğini ölçen anketler de, sağlık hizmetlerine ihtiyacın cinsiyete göre ölçülmesi de kullanılabilir. Bir bütün olarak çocuk, yaşlı ve engellilere yönelik bakım hizmetleri ve diğer bakım hizmetleri için yeterli merkez açılmalı, kadınları ve LGBTİ’leri sosyal yaşamdan soyutlayan tüm toplumsal görevler belediyenin üzerine alınarak istihdamda yaşadıkları ayrımcılıklar önlenmelidir. Belediyelerin tüm imkânları toplumsal eşitlik eğitimleri için de kullanılmalı, çalışanlara eğitim süreklileşmeli ve tüm uygulamaların sürekli toplumsal cinsiyet değerlendirmeleri yapılmalıdır.
Hareket Özgürlüğü: Burada da cinsiyete göre ayrıştırılmış kent içi hareketlilik verileri yol gösterir, kadınlar ulaşıma fiziksel engeli olup olmadığı (yeterli güvenli durak, yeterli ulaşım aracı vb), farklı bireylerin hareketlilik ihtiyaçlarının belirlenmelidir.
Güvenlik Hakkı: Tüm sokak ve parklar için yeterli aydınlatma, toplu taşımada güvenlik ve aydınlatma sağlanmalıdır. Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin ortadan kaldırılması için, şehrin her bir biriminde şiddet önleme merkezleri yeterli ve işlevli hale getirilmeli, sığınma evleri yeterli sayı ve niteliğe ulaştırılmalıdır.
Sonuç olarak şehirleri toplumda uygulanan tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmak üzere düzenlemek mümkün. İşte o zaman kentlerin özgürleştirici gücünü tam olarak yaşayacağız. Çünkü gerçekte kentler kadınları özgürleştirir.
Bugün bütün engelleme, yasaklar ve tehlikelere rağmen sokakları, caddeleri terk etmeyişimiz, kentleşmenin kadınlar üzerinde yarattığı o güzel özgürlük arayışı, işte o zaman tamamlanmış biçimine kavuşacak.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.