Post

Medeni Kanun İçin Mücadelemiz Herkes İçindir

Dünyanın en büyük adalet sarayı diye hava atılan, 8 ayrı bloktan 360.000 metrekarelik kaplı alandan oluşan dev yapısıyla “İstanbul Anadolu Adalet Sarayı” bu hafta ününe ün kattı.

O dev yapının içinde bir grup “Yaşasın şeriat” sloganıyla epeyce de uzun bir süre yürüdüler, bir nevi eylem yaptılar ve bir tek görevli bile çıkıp da “ne yapıyorsunuz? ” demedi.  

O adliyeler ki, öldürülen kadınlar için değil içerisi, dışarıda eylem yapmak istediğimizde bile beş saat nerede yapabileceğimizi belirlemeye çalışır, bayraklarımıza, yakamıza taktığımız rozetlerimize bile karışmaya çalışır.

Gökkuşağı Bayrağına Delirenler

O görevliler ki, kadın cinayeti ile kaybettiği evladının fotoğrafını taşımak isteyen bir anneyi bile içeri almazlar. Gökkuşağı bayrağı görünce deliye dönerler, anında bir kişiye otuz kişi çevik kuvvetle gelip gözaltı yaparlar.  

Yıllardır takip ettiğimiz davalarda sayısız gözlem yaptık, sayısız anı birikti. Hiç unutmayacağım bir tanesi; Gülşah Sarcan’ın annesinin, öldürülen kızının yüzünü taşıyan özene bezene yaptırdığı fotoğraf çerçevesiyle davasına girmek istemesi, öyle içeri alınmaması üzerine kapıda verdiğimiz mücadele ve maalesef artık duruşma başlayacağı için Gülşah’ın güzel yüzünü bırakıp içeri girişimiz, annenin yaşadığı hüzündür. Kızından geriye kalan torununa da o bakıyordu ve onun için o çerçeve bambaşka bir anlam taşıyordu. Ama orası adliyeydi, “kurallar” vardı.

Onlara Kural İşlemiyor

Anadolu Adliyesi’nde bu kuralların hep bize var, başkalarına yok olduğu bir kez daha ortaya çıktı işte.

Hoş kural diye bir konu da yok, keyfi yasaklar var. Mesela gökkuşağı bayrağı ile ilgili bir kural mı var? Yok, olamaz da. Ama ifade özgürlüğümüzle ilgili birçok başka durumda olduğu gibi keyfi bir yasak var. Kendisi de bir hukuk garabeti olan derneğimize açılan kapatma davasında,  son duruşmada, arkadaşlarımızı gözaltına almaya kadar götürdükleri bayrak yasaklama işgüzarlığının zerresi, üstelik adliye içerisinde ve epey uzun süre laikliğe karşı slogan atanlara işlemedi.

Açıkça Anayasayı Çiğniyorlar

Laiklik anayasanın temel ilkelerinden ve bu kişiler göz göre göre anayasayı çiğnediler.

Bu olay anından geriye doğru gider isek, hemen öncesinde hukuksuz biçimde tutukluluğu devam eden Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı çiğnenmiş, anayasal işleyiş bozulmuştu. Bu ortamda gayet rahat hilafet bayrakları ile yürüyüşler yapılmıştı. Biraz daha öncesinde Milli Eğitim Bakanlığı ÇEDES projesi adında okullara imam görevlendirmiş, 6 yaşında kız çocuklarının tarikat liderleriyle evlendirildiği ortaya çıkmış, elinde Gonca Kuriş’in kanı olan kadın haklarına savaş açmış partiler meclise girebilmişti. Hemen her sene evlenme yaşının erkene alınması ve bu kişilere af denenmiş, din görevlilerine resmi nikah kıyma yetkisi verilmiş, hemen her gün kadınları şiddetten korumak için elimizdeki son düzenleme 6284’e saldırılmış, çünkü daha önce İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede imza çekilmiş, bahanesi fiili kadar korkunç biçimde LGBTQ+’lar hedef gösterilmiş ve hemen her gün laiklik konusunda mutlak bir ihlal yaşanmıştı.

Deprem günlerinde bile depremzedeye “kader planı bu” denilebilmişti.

Medeni Kanun’a Kadın Karşıtı Düzenleme Çabası

İşte bu iklimde ne zamandır şifahen dile gelen Medeni Kanun’da değişiklik yapma niyeti için resmi olarak bir çalıştay da düzenlediler. Adalet sisteminin önemli bileşeni barolara bile neredeyse son gün haber vererek, biz kadın örgütlerine haber bile vermeyerek tek tip bir görüşün kendi topluluğu ile yaptığı bu toplantıya doğası gereği “çalıştay” denilemez, o da ayrı. Çalıştay birbirinden farklı düşünenlerin bir çoğulculukla bir araya gelip ele alınan konuyu değerlendirmesidir. Sonuçta neyse ki TÜBAKKOM (Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu) kısa sürede katılmayı başararak en azından kadınlar adına gerçek meseleleri oraya taşıdı.

Yine ‘Fıtrat’ Meselesi

 “Türkiye Yüzyılında Türk Medeni Kanunu Çalıştayı” adındaki toplantıda Adalet Bakanı da “kadere” benzer biçime “fıtrat” dan söz ederek;  “aileyi hedef alan en büyük tehdidin küresel güç odaklarının teşvik ettiği “cinsiyetsizleştirme” politikası olduğunu bildiklerini” buna karşı insan fıtratını ve ailevi değerleri savunacaklarını açıkladı. Konu Medeni Kanun idi ama kapı yine yeni anayasaya açıldı. Bu da hiç tesadüf değil.

Çünkü gerçek hayatımızı; eğitimi, çalışmayı, evliliği, boşanmayı, miras hukukunu, çocukların esenliğini, doğumdan ölüme hayatımızı nasıl yaşayacağımızı şekillendiren medeni kanunda her değişiklik, laiklik ilkesine, laiklik ilkesi ise en temelde anayasaya yaslanıyordu. Tıpkı adliyede şeriat isteyenlerin açıkça ortaya koyduğu gibi.

Bu yüzden bugün kadın mücadelemizde gündemimiz olan Medeni Kanunu ve modern haklarımızı savunmamız, temelde laikliği ve tüm toplumun anayasal haklarını savunmaktır.

Laiklik Niçin Var?

Laiklik salt din ile devlet işlerinin ayrılması değil bunun ötesinde, emek rejimi, kamu kaynaklarının dağılımı, toplumsal cinsiyet, eğitim, hukuk, kültür, tüm bir toplumsal hayat ve tüm kurumlarıyla devletin yapısıyla ilgili bütünselliktedir ve tüm bunların yapıtaşları anayasadadır.

Elbette Medeni Kanuna dokunmak, öncelikle ve doğrudan kadınların hayatını etkileyecek sonuçlar yaratacaktır. Niyet edilen “aile hukuku” değişikliklerinin toplumsal cinsiyet eşitliğini tanımayan bir iktidarın elinde eşitliği zedeleyici olacağı kadınların ve LGBTQ+’ların yaşadığı eşitsizlik ve ayrımcılığı artıracağı açık.

İkincisi laikliğin olmadığı bir medeni kanunda zaten mevcut durumda felaket olan kadınların çalışma hayatına katılımı daha çok engellenir, ekonomik şiddet ve şiddetin tüm biçimleri artar.  
Üçüncüsü her fırsatta gündeme getirilen erken ve zorla evlilik tehlikesi artar, bu suçtan hüküm giymişlere af çıkabilir. Çocuk istismarı sadece cinsel değil, ekonomik, fiziksel, duygusal ve çok yönlü yaşanıyor. Staj adı altında çocuk emeği sömürüsü var, karne alacağı tarihte fabrikalarda can veren çocuklar var. Çocuğu hak öznesi olarak değil “mülk” gibi gören bu bakış, medeni kanun laiklikten uzaklaşırsa normalleşir. Ve bu utancı kimse taşıyamaz.  
Dördüncüsü, kadınları şiddetten korumayan devlet, bu görevi tamamen terk eder, fiilen uygulamadığı 6284’e yasal olarak da etkisiz kılma yolu açılır.

Beşincisi boşanma, nafaka ve miras haklarıyla ilgili ihlaller yaşanır, nafakayla ilgili durmadan gündeme geldiği gibi kazandığımız adil ve eşit haklar kaybolur, kadınlar bu ekonomik kriz şartlarında yoksulluk nafakasından bile mahrum edilir. Gerçek sosyal haklar yerine ana muhalefetin bile yardım vadettiği toplumumuz, hepten onur kırıcı “sadaka kültürüne” boğulur.  
Altıncısı yıllardır devam eden laik ve bilimsel eğitimden adım adım uzaklaşmanın yolu tam olarak açılır, başta kız çocuklarının eğitimi önlenebilir ve müfredatın hepten bilimdışı –muhtemelen aşı karşıtı- hale getirildiğini görebiliriz.

Yedincisi aile hukuku alanında boşanmalarda arabuluculuk sisteminin uygulanması, barolarında dile getirdiği gibi “telafisi mümkün olmayan sonuçlar” doğurabilir. Yani kadın cinayetlerinin yarıdan fazlasının boşanma aşamasında işlendiği ülkemizde, kadınların cellatları ile barıştırılmaya çalışıldığı bir dehşeti yaşarız.

Daha çok madde sayılabilir ancak bu kadarı bile kadınlar ve LGBTQ+’lar için berbat bir dünya tasarladıklarını görmeye yetiyor. Bu yüzden kadınlar da boş durmuyor, Medeni Kanun İçin Mücadele Çalıştay’ında buluşuyoruz. Çoğulcu bir demokrasiyle sorunlarımızı ve elbette esas olarak çözümlerimizi konuşacağız. Hayatımıza kastedenlere, bizim mücadelemiz sizi yenecek,  o tasarladığınız berbat dünyayı “rüyanızda bile göremeyeceksiniz” diyoruz.

*Gülsüm Kav’ın bu yazısı ilk olarak 21 Ocak Pazar günü Gazete Pencere’de yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Narin Davası Hepimizin

Post

Bozuk Düzende Sağlam Çark Olur Mu?

Post

Sorun ‘İnceller’de Değil İçimizde, O Kutsanan Ailenin Tam Göbeğinde, Kutsayanların Zihninde! Yağmur Yağar Ama İktidar Islanmaz

Post

New York Sokaklarında Asıl Anlatılması Gerekenler

Post

Çekirdek Bir Aileydik

Post

Her şeyi Gizleyen TÜİK, Ölümleri Gizleyemiyor

Post

Bu Gurur Hepimizin

Post

Kesinlikle Ayrı Dünyaların İnsanlarıyız

Post

“Maarif” Modelinde Kadının Adı Yok

Post

Aile Genelgesi’nin Arkasında Neler Var?

Post

Silahlar, “İkili Ölümler” ve Evrensel Haklarımız

Post

Çocuklar Ölmesin, Dondurma da Yiyebilsinler

Post

Büyük Onur Yürüyüşümüz

Post

Reisçilik Sistemi İle Yok Olan Aileler ve Soyadı Hakkı. İyi Mi Oldu AKP?

Post

“Amores Perros”: Köpek Sevgisi

Post

Bizi Bu Havalar Mahvetmeyebilir

Post

Biz Maraba Değiliz

Post

Ücret-Fiyat Sarmalı Yok, Şiddet Sarmalı Var

Post

Görev Kadınlarda

Post

Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Özgürlük

Post

İliç’te Kuşlar Uçmuyor

Post

Depremde Kadının Adı Yok

Post

Evlere Bırakılmak Değil, Hayata Karışmak İstiyoruz

Post

Hiç Olmamak Ya da “Vitrin Olmak”; İkisine de Mecbur Değiliz

Post

Medeni Kanun İçin Mücadelemiz Herkes İçindir

Post

Kadınları Özgürleştiren Kentler İçin

Post

Kadınlar İçin Esnek Değil Tam ve Güvenceli İstihdam

Post

İntihar Denileni Şüpheli Bırakmayacağız

Post

Kadınlar Laiklik ve Özgürlük İçin Yürüyor

Post

Kapattırmadık

Post

Seçimler Gösterdi: Eşitlikçi Feminizm Şart

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - II

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - I

Post

İran ve Büyük Anlatılar Üzerine

Post

Kadın Cinayetleri Ülkesi Olmayacağız

Post

Demir Çeneli Melekler

Post

Kadın Cinayetlerinin Gizlenen Boyutu

Post

Yoksulluğun Pençesinden, Şiddetin Gölgesinden Kurtulacağız

Post

Medeni Kanuna Dokundurtmayacağız

Post

Sınırları Aşıyoruz

Post

İklim Krizini de, Kadın Cinayetlerini de Durduracağız

Post

“Femonasyonalizm” ve Enternasyonalizm