Post

Kadınlar İçin Esnek Değil Tam ve Güvenceli İstihdam

Sene 1853. Marks, New York Tribune için dış muhabirlik yaptığı dönemde yazdığı “Emek Sorunu” başlıklı gazete yazısında, burjuvazinin sözcüsü The Economist’teki bir yazıyı trajikomik bularak eleştirir.

The Economist’e göre işçi sınıfı kendilerine sunulan altın fırsatları değerlendirip kapitalist olabileceği halde adeta “kasten” olmamaktadır. Çünkü para biriktirmek yerine, ücretlerin artması için grev yapmakta ve öğrenime gereken önemi vermemektedir. Tam da makine kullanımının arttığı, fabrikaların büyüdüğü, ticaretin canlandığı bir dönemde okullar boştur, heyhat…

Neden acaba?

Çünkü çocuklar; işçi sınıfının çocukları, anneleriyle birlikte, gece gündüz demeden çalıştıkları, o havasız, pis ve kalabalık fabrikalardadır. Ellerine geçen para, boğaz tokluğuna yetmektedir, cepler okullar kadar boştur. The Economist bu konuda kör ama eğitim şart demekte çok gözü açıktır. Asıl amacı başkadır ve Marks’ın müthiş ifadesiyle bu amaç açığa çıkar: “öğrenim, işçi sınıfımıza kurumuş kemiklerden besin maddeleri çıkarmayı, nişastadan kek yapmayı, paçavraları kaynatıp çorba yapmayı öğretebilir”.

Aradan 170 yıl geçmiş, neler neler değişmiş, ama işte bu kafa değişmemiş. 2023 Türkiye’sinde işçi sınıfından beklenen yine yarı aç yarı tok yaşaması; açlık sınırının altında yaşaması; taş yemesi, taştan çorba yapmayı öğrenmesi.

Bu noktada emeğinin hakkını alma mücadelesi vermek yerine kolay para kazanarak kendini kurtarma peşine düşenler de var ve akıbetlerini görüyoruz günlerdir. Kazandıkları şey; emeğiyle geçinen o büyük çoğunluğun nefreti oldu. Metropolde bir kadın başına dolarlar sarar, Karadeniz’de bir kadın ev kirasını Tiktok ile ödemeye çalışırken, başka bir kadın anlamakta zorlandığımız meblağda paraları olduğu halde açgözlü futbolcuları dolandırırken, bir de bakıyoruz ki yanlarında hep aileleri de var. 

Tıpkı öldürülen kadınların, örselenen çocukların yanlarında aileleri olabildiği gibi. O çok “kutsal ailelerde”, yalnızca şiddet hüküm sürmez, kara paralar aklanır, kolay paralar kazanılır, para hüküm sürer. Ne kadar da kutsal, ne de güzel bir maneviyat değil mi?  

Bu alçak sistemin yaralarından akan irin gibiler.

Birçok hırsızın da daha ipliği pazara çıkmadı.

İşte Cumhur İttifakı’nın Türkiye’si budur.  “Aile” diye tutturarak bugünlere geldiler, şimdi Tiktok kapatarak aile kurtaracaklar. Konu Tiktok değil, sistem. Ve kapitalizm sanıldığı gibi yenilmez yıkılmaz değil, hasta, yaralı. Yaralarından böyle irinler akıyor…

Türkiye’de geldiği sınır, açlık sınırının altı.

Bu konuda da AKP, refah sınırı için çalışmak yerine Tiktok kapatmak kadar nafile olan başka çözümler peşinde. Enflasyonun başını alıp gittiği, çocukların okula aç gittiği ekonomik şartlarda haneler tek maaşla geçinemediği için, kadınların işgücüne katılması gerekiyor. 
Nitekim geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, kadınların ev ve iş hayatı arasında tercih yapmak durumunda kalmaması için esnek ve uzaktan çalışma, hibrit çalışma modelleri ve mahalle tipi kreşler üzerinde çalıştıklarını açıkladı. “Milletin en güçlü kalesinin aile, bu kalenin en güçlü neferinin de kadın olduğunu” eklemeyi de ihmal etmedi. Konunun birkaç boyutu var; ekonomik gidişatın getirdiği hane ihtiyaçları, iktidarın kriz nedeniyle sıkışması, Türkiye’nin kadın işsizliğinde OECD ülkeleri içinde yüksek sıralarda yer alması… Dolayısıyla iktidar kendi ‘fıtratına’ uygun bir yoldan, kadınları hane içine hapsederek esnek çalışma ile ucuz işgücü olarak kullanarak bunların üstesinden gelmek istiyor.

Bakan aynı zamanda kadın istihdamını 2 kattan fazla arttırıp 11 milyona ulaştırdıklarını iddia etti. Karşılaştırmayı neye göre yaptı peki biliyor musunuz? 2005 TÜİK verilerine yani yaklaşık 20 yıl öncesine göre… İnsan bu kadar matematiğe ve tarihe aykırı karşılaştırma yapmaktan utanır ama utanmıyorlar. Tıpkı aynı oranda; 11 milyon kadının “ev işiyle meşgul” diye işgücü bile sayılmamasından utanmadıkları gibi. Ayrıca aynı TÜİK’in bu yılın Şubat ayında açıkladığı ‘Hanehalkı İşgücü Araştırması’na göre kadın işsizliği yüzde 28,1, genç kadınlarda ise yüzde 49,9 oranında. Türkiye, OECD ülkeleri arasında kadın istihdamında sonuncu sırada.

Son olarak Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nda da çalışma başlıklarından söz ediyor Bakan. Eğitim, Sağlık, Liderlik ve Karar Alma Mekanizmalarına Katılım, Çevre ve İklim Değişikliği konularında kadınları güçlendireceklermiş. 

Eğitimle her gün oyuncak gibi oynayan, ÇEDES ve benzeri uygulamalarla laiklikle uğraşanlar, kız çocuklarının başına en trajik şeyler gelirken bir ah etmeyenler böyle söylüyor.

Sağlığa gelirsek, durum ortada; en ağır tanıyı bile alsanız randevu alamazsınız. İlaç yok, doktor yok, yok da yok.

Ekonomi ise malum; refah sınırını en çok hak edenler, açlık sınırında yaşıyorlar.
Liderlik ve Karar Alma Mekanizmalarına katılımda ise - örneğin yerel yönetimlerde kadın temsilinde dünya ortalamasının yirmide biriyiz.

Geldik Çevre ve İklim Değişikliği maddesine. Akla ilk gelen Akbelen ormanları için direnen kadınlar ve onlara yapılanlar oluyor.

*

2023 Nobel Ekonomi Ödülü, kadının istihdama katılımına odaklanan maaş eşitsizliğinin kaynağını açıklayan Claudia Goldin’a verildi. Ödülü alma nedeni, Goldin’in birçok tarihçinin veri olmadığını düşünerek araştırmaktan kaçındığı bir konuya eğilmesi; ABD’nin 200 yıllık arşivlerini çalışarak büyük bir emekle bu tarihsel eşitsizliği açıklamasıydı.

Şimdi iktidar yüzyıllardır süren o büyük eşitsizliği sürdürmek istiyor. Ama artık ortada Nobel’li bir gerçek var. Başta şiddet olmak üzere, hayatlarıyla ilgili gerçekleri iliklerinde yaşayan kadınlar, esnek çalışma adı altında sömürünün ve ezilmenin en acımasızına tabi olmayı asla kabul etmeyecekler.

Özgürlüğümüz söz konusu olunca hiç de esnek olmayanların, işgücü piyasasına gelince tam tersi olması ironisine ise Marks yaşasaydı en iyi cevabı verirdi. 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Narin Davası Hepimizin

Post

Bozuk Düzende Sağlam Çark Olur Mu?

Post

Sorun ‘İnceller’de Değil İçimizde, O Kutsanan Ailenin Tam Göbeğinde, Kutsayanların Zihninde! Yağmur Yağar Ama İktidar Islanmaz

Post

New York Sokaklarında Asıl Anlatılması Gerekenler

Post

Çekirdek Bir Aileydik

Post

Her şeyi Gizleyen TÜİK, Ölümleri Gizleyemiyor

Post

Bu Gurur Hepimizin

Post

Kesinlikle Ayrı Dünyaların İnsanlarıyız

Post

“Maarif” Modelinde Kadının Adı Yok

Post

Aile Genelgesi’nin Arkasında Neler Var?

Post

Silahlar, “İkili Ölümler” ve Evrensel Haklarımız

Post

Çocuklar Ölmesin, Dondurma da Yiyebilsinler

Post

Büyük Onur Yürüyüşümüz

Post

Reisçilik Sistemi İle Yok Olan Aileler ve Soyadı Hakkı. İyi Mi Oldu AKP?

Post

“Amores Perros”: Köpek Sevgisi

Post

Bizi Bu Havalar Mahvetmeyebilir

Post

Biz Maraba Değiliz

Post

Ücret-Fiyat Sarmalı Yok, Şiddet Sarmalı Var

Post

Görev Kadınlarda

Post

Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Özgürlük

Post

İliç’te Kuşlar Uçmuyor

Post

Depremde Kadının Adı Yok

Post

Evlere Bırakılmak Değil, Hayata Karışmak İstiyoruz

Post

Hiç Olmamak Ya da “Vitrin Olmak”; İkisine de Mecbur Değiliz

Post

Medeni Kanun İçin Mücadelemiz Herkes İçindir

Post

Kadınları Özgürleştiren Kentler İçin

Post

Kadınlar İçin Esnek Değil Tam ve Güvenceli İstihdam

Post

İntihar Denileni Şüpheli Bırakmayacağız

Post

Kadınlar Laiklik ve Özgürlük İçin Yürüyor

Post

Kapattırmadık

Post

Seçimler Gösterdi: Eşitlikçi Feminizm Şart

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - II

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - I

Post

İran ve Büyük Anlatılar Üzerine

Post

Kadın Cinayetleri Ülkesi Olmayacağız

Post

Demir Çeneli Melekler

Post

Kadın Cinayetlerinin Gizlenen Boyutu

Post

Yoksulluğun Pençesinden, Şiddetin Gölgesinden Kurtulacağız

Post

Medeni Kanuna Dokundurtmayacağız

Post

Sınırları Aşıyoruz

Post

İklim Krizini de, Kadın Cinayetlerini de Durduracağız

Post

“Femonasyonalizm” ve Enternasyonalizm