251850450.webp)
Doğal Olan, Normal Demokrasidir
Sivassporlu futbolcuların üzerinde “Doğal olan normal doğum” yazan pankartla maça çıkmaları konusunu yazmak istedim ama bu kadar şuursuz bir hareketi yorumlamaya nereden başlamalı, neresinden tutmalı doğrusu bilemedim?
Önce takımın hücum oyuncusu Arnavut futbolcu Rey Manaj, taşıdığı pankartta Türkçe ne yazdığını bilmediğini söyledi, bu bile olayın rezaletini açıklamaya yeterdi ama konu bu değil. Manaj, sosyal medyasında “sizin bedeniniz ve sizin kararınız" diyerek kendi adına bütün kadınlardan özür diledi. Kendisine bundan böyle taşıdığı pankartlarda ne yazdığına dikkat etmesini ve çeviri yardımı almasını tavsiye ederiz. Özrünü kabul de edebiliriz ama asıl konuya gelirsek; vahim olan futbolcuların eline o pankartı verenin Türkiye’nin sağlığından sorumlu koskoca bir kurum olan Sağlık Bakanlığı olması. Nitekim Bakan, özür dilemek bir yana maçlara kadınların da gittiğini öne sürerek pankartı savunmaya çalıştı. Ama o maça gitmiş olan, olmayan, farklı doğum yöntemleriyle doğum yapmış olan veya hiç doğum yapmamış olan kadınların, bu pankartı gördüklerinde bakan ile aynı duyguları yaşamadığına, aynı düşüncede olmadığına eminim. Üstelik futbol sahaları hala ziyadesiyle erkek. Ne tribünlerden ne de hiçbir yerden, hiç kimsenin kadınlara nasıl doğuracağını söylemeye hakkı da yok.
Doğum, kadınların en yoğun deneyimlerinden biri ve bu süreçte yaşanan kaygı, korku ve stres, doğumun şekliyle doğrudan ilişkilidir. O yüzden de nasıl gerçekleşeceği yalnızca tıbbi gerekçelere değil, aynı zamanda kadının psikolojik ve fiziksel hazırlığına ve kendi kararına dayalıdır. Tıpkı anne olmayı seçmek ya da seçmemek gibi, doğum yöntemi seçiminde kadının kararını özerk verebilmesi de temel bir insan hakkıdır. Bu hak, halen imzacısı olduğumuz CEDAW (Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi), anayasa, hatta “yerli ve milli” Hasta Hakları Yönetmeliği’nde güvence altında ve yine karşımızda büyük bir hukuksuzluk var. Kadınlara gerçek ihtiyaçları ve görüşleri sorulmadan “Aile Yılı” ilan edilmesi ve onun getirdiği hak ihlalleriyle dolu bu tuhaf kampanyaların kendisi aslında anayasaya aykırı.
Sağlık Bakanlığının, vajinal doğuma teşvik için yürüttüğü bu kampanyanın kamu spotu daha önce gündeme gelmiş, belirli bir tepki de çekmişti. Aslında Trabzonspor ve Rizespor arasında oynanan Türkiye Kupası maçında da benzer bir pankart taşınmıştı. Ama o zaman bugünkü gibi büyük bir tepkiyle karşılanmamıştı.
Neden dersiniz? Çünkü artık 19 Mart sonrasındayız…
Genç insanların tarih sahnesine çıkarak bütün muhalefet için açtığı o kocaman yol, her tür hak ihlali karşısında canlı ve büyük bir mücadele ile doluyor artık. Asıl “normal olmayanın” ne olduğunu gören, doğayı talan edenlerin “doğal olanı” savunamayacağını bilen ve hiçbir tuhaflığı normalleştirmeyen bir toplum var.
Asıl anormal olan, kadınların nasıl hayatta kalacağının konuşulması gerekirken, nasıl doğuracağının söylenmesidir. Bu memlekette her şey “normal” ve “doğal”, bir tek “anormallik” bu, öyle mi? Her gün yeni bir anayasal hak ihlali, anayasa mahkemesi kararlarını bile tanımamak, otuz yıl önceki diplomaların iptal edilebilmesi, seçme seçilme hakkına dahi el uzatmak normal mi?
Veya dünya çapında ülkeler karşılaştırıldığında grafiklere sığmayacak orandaki yüksek enflasyon oranları mı normal?
Her yeni sabaha, yeni zamlarla ve yeni gözaltılar, tutuklamalarla uyanmak, akıl almaz derecede artan hayat pahalılığı, kamunun karşılaması gereken birçok temel hizmete para vermemiz, upuzun saatler boyunca çalışmak ve tüm bunlara rağmen- yoksulluk bile değil -açlık sınırının altında ücret almak asla normalleştirilemez. Keza deprem kuşağı olan ülkemizde, hiçbir önlem alınmaması, bunca can kaybı olması, felaket yaşamış bir halka parayla çadır satmak, yine de ders almamak ve utanmamak dünyanın en anormal, en gayri ahlaki hareketidir. Tatilde yanarak ölmek, öğrenci yurdunda asansörde ölmek, içinde doktor olmayan devasa şehir hastanelerinde tedavisiz kalarak ölmek ama yine de o binalara, yollara, köprülere cebimizden aşırı paralar vermek… İşçiysen çalışırken, kadınsan sürekli yüksekten düşerek şüpheli biçimde, yenidoğan ünitelerinde canice, hep ölmek… Suya, internete, elektriğe, bize küfreden rantçılara ve her bir şeye aşırı yüksek vergiler vermek ama şiddet görüp korunmak istediğimizde öldürüleceğimiz eve geri gönderilmek normal olabilir mi? En çok kadın cinayeti ateşli silahla işleniyorken o silahlara internetten siparişle bile kolayca ulaşabilmek doğal mı peki? Dikkat ederseniz bu ölümlerin hiçbiri “doğal ölüm” değil, hepsi “önlenebilir ölüm”.
O pankartta “Doğal olan, doğal ölümle ölebilmemizdir” yazmalıydı. Ne kadar acı ve anormal ki, biz ecelimizle bile ölemiyor, bu hakkı arıyoruz.
Kendi ormanımıza, denizimize parayla girmek, o güzel ormanları, dereleri, gölleri korumak için canı pahasına mücadele etmek zorunda kalmak mı normal? Akbelen’de teyzelerin torunu yaşındaki jandarma tarafından darp edilmesi mi? “Doğal doğum” savunanlar, bir kere bile doğayı savundunuz mu siz? İstanbul’a ihanet itiraf edildiği halde, insana yaraşır bir kent hayatının bir örneğini bile kurabildiniz mi?
Rüşvet vermiyorsan işlerinin ilerlememesi, torpilin yoksa işe girememek, ne eğitimde ne işte olamamak, kadınsan dünyanın hiçbir yerinde olmayan “ev kızı” diye anılmak normal mi?
Peki madem konumuz sağlık ve doğum şekline kadınlar doktorlarıyla birlikte karar vermeliler, o doktorların sezaryen kararı vermesi mi anormal? Yoksa “artık doktor dövebiliyorum” denilebilmesi, doktorların öldürülmemek için ameliyathane kapılarına barikat kurmak zorunda kalmaları mı?
Sağlık Bakanlığı, önce çalışanlarının özlük haklarını ve tüm toplumun eşit, nitelikli sağlık hizmetine ulaşma hakkına kafayı takmalı, doğumda artan sezaryen maliyetlerini, özelleştirdiği sağlık hizmetlerinde aramalıdır.
Bakanlık, bu son olayda gelen tepkiler üzerine kadınların doğum şekline yönelik bir yönlendirme ya da dayatma yapmadığını, amacının bilimsel veriler ışığında “normal doğumun” faydalarına yönelik toplumsal farkındalık oluşturmak olduğunu açıkladı. Bilimden söz etmesi iyi oldu çünkü modern tıp bilimsel olarak sezaryan gibi cerrahi müdahaleleri hayat kurtarıcı bir seçenek olarak sunuyor. Yıllardır bu sezaryen karşıtı siyasi söylem yüzünden, riskli doğum olduğu halde müdahaleyi reddedip kendine ve bebeğe zarar veren kadınları, içine düştükleri çaresizliği dinledim kadın doğum uzmanı arkadaşlarımdan. Peki, tıbbi olarak gerekli olmayan sezaryenler tartışılırken, gerekli olduğu halde anne adayının bunu reddetmesi de tartışma konusu olamaz mı? Ayrıca doğal olmayan tıbbi müdahaleleri anormal görüyorsak nasıl olacak? Kalp pili, organ nakli, yapay üreme teknolojileri ve daha nice yeni teknoloji olmasın mı? Bakanlık her yere “tüp bebek” merkezi açarken iyi de, o bebekler istediği gibi doğmayınca kötü mü?
Deniliyor ki, sorun tıbbı gereklilik dışındaki “isteğe bağlı” sezaryen oranının artması. Evet artıyor ama bilimsel ve etik olan, doğum süreçlerinde, tıbbi uzmanlar tavsiyelerde bulunsalar da, son kararın kadına ait olmasıdır. Ve kötü haber; doğum tercihi sadece 2 seçenekli değildir; vajinal doğum, planlanmış ve/veya planlanmamış sezaryen, epidural anesteziyle doğum ve suda doğum gibi kadınların imkan varsa seçebilecekleri başka seçenekler de var ve her birinin ayrı avantaj ve riskleri olabilir. Vajinal yoldan gerçekleşmesi de tıbbi sorun olmayacağını garanti etmiyor. İkincisi doğum tercihlerine saygı gösterilmesinin, bu sürecin daha sağlıklı geçmesini sağladığı, kadınların özgürce karar verebildikleri toplumlarda doğum sonrası depresyon oranlarının düşük olduğu, bunun aksine erkeklerin karar alma sürecine dahil olduğu durumlarda ise daha fazla stres ve travma yaşadıkları bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Üçüncüsü sezaryen oranları dünyada da yüksek çünkü teknoloji gelişti, gebelik yaşı ilerledi, üremeye yardımcı yöntemler yaygınlaştı, sezaryen daha planlanabilir ve güvenilir görülmeye başlandı. Bu gibi olağan faktörlerin dışında ise kasıtlı biçimde sağlığın ticarileştirilmesi var ve asıl bununla uğraşılmalı. Sezaryen oranlarının en yüksek olduğu ülkelerin özelleştirmenin eline bırakılan, gebelik döneminde kamusal hak olan desteklerin esirgendiği ülkeler olması tesadüf değil.
Son olarak en önemli bilimsel gerçek şu: kadınların doğum süreçlerinde özgürce seçim yapabilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin göstergelerinden biridir. Çünkü kendi bedenimiz hakkında bile karar veremez isek diğer tüm karar süreçlerinden rahatlıkla dışlanabiliriz. Ama son örnekte de görüldüğü gibi, kadınlar da bunun farkında, bu bilinçle hem kendi kaderini, hem ülkenin kaderini tayin hakkı için mücadele ediyor.
Bu ülkede en anormal olan şey, her şeyi batırdığı için toplumun büyük çoğunluğunun desteğini kaybedenlerin hala iktidarda kalabilmesidir.
Esas doğal olan, normal demokrasi, erken seçimdir.
*Gülsüm Kav'ın bu yazısı ilk olarak 20 Nisan Pazar günü gazetepencere.com’de yayınlanmıştır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.