Post

Yoksulluğun Pençesinden, Şiddetin Gölgesinden Kurtulacağız

Geçen yıl bu zamanlar 8 Mart öncesinde, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmakla geçen bir dönemin ardından kendimizi muzaffer hissediyorduk. Şimdilik iktidara geri adım attırdığımızı düşünüyor, ülkemizde her ihtimali düşünmekle birlikte en azından sözleşme gündeminin sakinleştiği bir dönemde 8 Mart’a hazırlanıyorduk.

Sonra ne oldu? Tam da izleyen günlerde, kadın hareketinin harekete geçmesinin zor olduğunu hesap ederek ama yine de tedirgin biçimde bir gece yarısı aniden sözleşmeden imza çektiler.
En başta şunu söylemek lazım. Bizi “sözleşmesiz” bıraktığını sananlar da duysunlar: şimdi imzanın çekildiği bir zamandayız ama biz yine kendimizi geçen yıl gibi, onu ilk kazandığımız zamanlardaki gibi muzaffer hissediyoruz.

Bir gün, bir dakika bile haklarımızdan ve özgürlüğümüzden ve evrensel haklarımızın dünya yüzünde geldiği seviyeden vazgeçmedik, mücadeleye devam ettik ve biz bu mücadeleyi baştan kazandık.

Yine 8 Mart’a böylesi bir gurur ve coşku ile yürürken, duyduk ki Danıştay Başsavcılığı da, sözleşmeyi fesih etmeye çalışma sürecini hukuka aykırı bulmuş. Bilindiği üzere bu süreçle ilgili Danıştay'a birçok başvuru yapılmıştı. İşte Diyarbakır Barosu Başkanlığı tarafından yapılan başvuruya da, Danıştay Başsavcılığı kendisinden görüş istenmesi üzerine böyle yanıt verdi. Hazırlanan mütalaada: "Kanun hükmünde sayılan ve usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklerle ilgili İstanbul Sözleşmesi korunmalıdır" denilerek süreç "Yetkide ve usülde paralellik ilkesine aykırı” bulundu. Açık ifadesiyle;  "TBMM'nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olan sözleşme, onay kanunu olmadan yürürlüğe giremez ve 'kanun hükmünde' sayılmaz. Sözleşmelerin yürürlüğe girmesinde benimsenen bu yöntem, 'usulde paralelik' ilkesi gereğince kaldırılmasında da aynı şekilde uygulanır. TBMM'nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmenin kaldırılması da yine TBMM'nin tasarrufu ile mümkün olabilir." sözleriyle yapılan kanunsuzluk, demokrasiyle bağdaşmazlık bir kez daha kanıtlandı.

Peki kadınların mücadelesinin bu kanıtlara ihtiyacı var mıdır? Bizim kanıtımız her gün önlenebilir sebeplerle; eşitsizlik ve onun sonucu olan şiddet yüzünden kadın cinayeti ile hayatını kaybeden, yaralı hayatta kalan, şiddetin gölgesinde yaşamak zorunda kalan kadınlardır. LGBTQ+’lardır, kız çocuklarıdır.

Şiddetsiz bir hayata kavuşmamızın güvencesi olan sözleşmeden imza çekme süreci -her ne kadar mümkün olmasa da- hukuka en uygun haliyle bile önümüze gelseydi yine kabul etmeyecektik. Ama Danıştay içinde bile canhıraş yürüyen bu mücadele de önemlidir, bu savaş sürüyor bunu gösterir. Ve gelecekte tüm maddeleriyle onu uygulatma mücadelemiz de devam edecek.

Bu sene bize en çok sözleşme sürecinin kadın cinayetlerini ve şiddeti nasıl etkilediği soruluyor. Ancak pandemi, kriz ve şiddeti etkileyen başka değişkenlerin de devrede olduğu bir yıl yaşadığımız için sayısal verileri iyi izlememiz ve daha uzun süreli bir takip ve ayrıştırma ile ele almamız gerekiyor. Ancak değişim sadece niceliksel değil, açıkça ortaya çıkan niteliksel bir veri var ki; şüpheli kadın ölümleri artıyor. İlk gözlemlediğimiz andan itibaren politik mücadelesini de yükselttiğimiz şüpheli ölümlerin kadın cinayeti sayısını aştığı aylar da yaşadık. Soruşturma süreçlerindeki ihmallerin ortadan kaldırılması ve etkin kovuşturma için de Danıştay açıklama yapmalıdır. Ve tek tek İstanbul Sözleşmesi’nin tüm maddeleri için; toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı her uygulama için, kadınların korunmasını sağlayacak 6284 sayılı yasayla ilgili her ihmal için de Danıştay görevini yapmalıdır.

Biz görevimizi yapıyoruz; arkamızda sözleşmeyi savunmak için türlü çeşit direniş ve eylemle dolu bir yıl var. Dev dilekçelerden, dev mitinglere, meydanlardaki yasakları yırtan cesaretten, danslı performanslara… Tabi ister istemez bu Danıştay gelişmesi, akla en çok da, Danıştay’a Anayasa gönderme eylemimizi getiriyor, yüzümüzü güldürüyor.

Öncelikle bizi “sözleşmesiz” bıraktıklarını sananlar, şiddet karşısında yalnız bırakmaya çalışanlar bilsin ki; yenilecekler. Hayat onlar için de çok zor; büyük hata yaptılar, bir yıldır açıklamakta zorlanıyorlar. Bu sene yeni “şiddetle mücadele eylem planı” hazırladılar, içine İstanbul Sözleşmesi koyamadılar, onun öncesine referans yapmak zorunda kalıp anakronik ve komik duruma düştüler. Her açıklama ve demeçlerinde “6284 koruma kanununu anmak zorunda kalıyorlar. Ve şimdi son günlerde şiddetle ilgili suçlarda ceza artırımından söz ediyorlar. Ama bunların hiçbiri geçen yıl bir gece yarısı kadınlara yapılan “darbeyi” aklayamayacak. Bu olanlardan ders çıkarmaları ve Medeni Kanun ile ilgili niyetlerinden vazgeçmeleri tavsiye olunur.

Bizi sınırlandırmaya, hayatımızı belirlemeye, hangimizin yaşayıp hangimizin öleceğine, doğurup doğurmayacağımıza, özel hayatımıza, cinselliğimize, müziğimize, eğlencemize, kim olacağımıza karışmaya çalışanlara, yediğimiz ekmeğe, geçimimize, yani hayatımıza göz dikenlere yılın her günü cevaplarımızı veriyoruz. Ama 8 Mart günü de, dünyanın bütün kadınlarıyla beraber en güzel cevabı vermek zamanındayız. Dünyanın dört bir yanında bayraklar yükselecek, en zor rejimlerde bile kadınlar 8 Mart’ı unutmayacak, elinden geleni yapacak. Afgan kadınların sesi, barış için mücadele eden Rus feministlerine, Ukraynalı kadınlara ulaşacak. Türkiye’nin dört bir yanından ve örgütlü olduğumuz ülkelerden biz de gücümüzü bu ulusötesi güzel buluşmaya katmalıyız.
Yüzümüz daha da çok gülecek bizim ve bunu kendi ellerimizle başaracağız.

Yoksulluğun pençesinden, şiddetin gölgesinden mutlaka kurtulacağız. Kimsenin bahşettikleriyle değil, özgürlüğümüzü, eşitliğimizi, bu dünyada hakları olan bir kişi olarak hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda kalmadığımız günleri başımız dik, kendi özgücümüzle, mücadelemizle kazanacağız.

İlgili Yazılar

Post

Narin Davası Hepimizin

Post

Bozuk Düzende Sağlam Çark Olur Mu?

Post

Sorun ‘İnceller’de Değil İçimizde, O Kutsanan Ailenin Tam Göbeğinde, Kutsayanların Zihninde! Yağmur Yağar Ama İktidar Islanmaz

Post

New York Sokaklarında Asıl Anlatılması Gerekenler

Post

Çekirdek Bir Aileydik

Post

Her şeyi Gizleyen TÜİK, Ölümleri Gizleyemiyor

Post

Bu Gurur Hepimizin

Post

Kesinlikle Ayrı Dünyaların İnsanlarıyız

Post

“Maarif” Modelinde Kadının Adı Yok

Post

Aile Genelgesi’nin Arkasında Neler Var?

Post

Silahlar, “İkili Ölümler” ve Evrensel Haklarımız

Post

Çocuklar Ölmesin, Dondurma da Yiyebilsinler

Post

Büyük Onur Yürüyüşümüz

Post

Reisçilik Sistemi İle Yok Olan Aileler ve Soyadı Hakkı. İyi Mi Oldu AKP?

Post

“Amores Perros”: Köpek Sevgisi

Post

Bizi Bu Havalar Mahvetmeyebilir

Post

Biz Maraba Değiliz

Post

Ücret-Fiyat Sarmalı Yok, Şiddet Sarmalı Var

Post

Görev Kadınlarda

Post

Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Özgürlük

Post

İliç’te Kuşlar Uçmuyor

Post

Depremde Kadının Adı Yok

Post

Evlere Bırakılmak Değil, Hayata Karışmak İstiyoruz

Post

Hiç Olmamak Ya da “Vitrin Olmak”; İkisine de Mecbur Değiliz

Post

Medeni Kanun İçin Mücadelemiz Herkes İçindir

Post

Kadınları Özgürleştiren Kentler İçin

Post

Kadınlar İçin Esnek Değil Tam ve Güvenceli İstihdam

Post

İntihar Denileni Şüpheli Bırakmayacağız

Post

Kadınlar Laiklik ve Özgürlük İçin Yürüyor

Post

Kapattırmadık

Post

Seçimler Gösterdi: Eşitlikçi Feminizm Şart

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - II

Post

Mucize Değil Medeniyeti Getireceğiz - I

Post

İran ve Büyük Anlatılar Üzerine

Post

Kadın Cinayetleri Ülkesi Olmayacağız

Post

Demir Çeneli Melekler

Post

Kadın Cinayetlerinin Gizlenen Boyutu

Post

Yoksulluğun Pençesinden, Şiddetin Gölgesinden Kurtulacağız

Post

Medeni Kanuna Dokundurtmayacağız

Post

Sınırları Aşıyoruz

Post

İklim Krizini de, Kadın Cinayetlerini de Durduracağız

Post

“Femonasyonalizm” ve Enternasyonalizm