“Maarif” Modelinde Kadının Adı Yok
Milli Eğitim Bakanlığı, geçen hafta “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adında bir taslak yayınladı. Değişen dünyaya uyum sağlamak için nasıl da çaba gösterdikleri, ismine bakar bakmaz anlaşılan bir “müstesna” model. Adını AKP’nin seçim sloganından alan, bin kişiyle, on yılda hazırlandığı söylenen, 3500 sayfa ve toplamda 1 milyon 82 bin kelimeden oluşan taslağın tümünü şöyle bir okumak için bile 75 saat 47 dakika gerekiyormuş, hesaplamışlar. Onu müstesna kılansa, uzunluğu oranında bilimden yoksun olması. Ama gayet siyasal amaçları var. Kamuoyu ile paylaşılan ortak metne şöyle bir bakmak bile durumu anlamaya yetiyor.
Ona Yakışanı Giymiş
Taslağın en çok tartışılan yönleri, ismi ve kimler tarafından hazırlandığı. İsim konusunda fikrim şu; bence “ona yakışanı giymiş”. Çünkü Selçuk Şirin Hoca’nın Oksijen Gazetesi’ndeki yazısında söylediği gibi- ülkeyi 100 yıl geriye götürmek istiyorlar. Hatta daha geriye; modern öncesi dönemlere dönsek de olur AKP için. Nasıl olsa kendine göre yüzyıl, kendine göre saat sistemi var. Dünya saatinden de bizi ayırdıkları tuhaf saat sisteminde, her gün her saat, evrensel hukukun olmadığı bir dünya hayal ediyor, her alanda bunu deniyorlar. Yakın zamanda Medeni Kanunu “sil baştan” yazmak, kadınların modern haklarını geri almak istediler, olmadı. Şimdi de karşımızda uzun zamandır adım adım gerilettikleri, eşit ulaşılabilir olan parasız, bilimsel, laik eğitimi tam olarak çökertme planı var.
Bu planı bir de yeni anayasa ile sağlama aldılar mı, oh ne güzel ülke.
Türkiye’de üzerinde en çok değişiklik yapılan mevzuatın, en çok korunması gereken anayasa ve eğitim sistemi olması da şanımızdandır. Tabi yüzlerce kez değişen İhale Yasasını anmadan olmaz; toplumun temelleriyle bu derece oynamanın ardında yatan gerçek de bu zaten; rant düzeni. Bu düzeni aynen sürdürmek istedikleri için yeni eğitim modeli, yeni anayasa arayışı.
Kadınlar Nerede?
Taslağı kimlerin yazdığı konusunda ise metne bakınca aklıma gelen şu; galiba yapay zekâya yazdırmışlar. Evet, gülmeyin, denedim gördüm. O ortak metindeki havalı izlenim veren ama içi boş ana başlıkları “Gemini” de aynen öyle diziyor. Tabi normal Türkçe kullanıyor ve alt başlıklar oldukça farklı. Taslak için çalıştığı söylenen bin kişinin emeğine saygısızlık etmek istemem ama yapay zekâdan Arapça sözcüklerle yazması istenmiş sanırım. Sürekli maarif, ilim, irfan, mana, kutsiyet… Aslında “kutsiyeti” direk görmedim ama seksen kere aile görünce o da çok kutsiyetli olduğu için aklıma geldi işte. “Gizli Müfredat” bu demek! Ayrıca nasıl gelmesin; “Aile Bütünlüğü” adlı bölümün tüm maddelerini yazamam, yazının sınırlarını aşıyor. Sadece amacı yazayım, anlarsınız siz. Amaç: “aile birliğini sağlamak”. Birlik için neredeyse her cümlede iki kez, toplamda yüze yakın “aile” sözcüğü lazım. Peki, “kadın” nerede derseniz, tabi ki aile dışında olmamız düşünülemeyeceğinden sadece burada ve tüm metinde sadece 1 kere varız. Burada öğrenci için “Toplumsal hayatta kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu bilir” demişler. Sonra da diğer bölümlerde ne kadın, ne toplumsal cinsiyet eşitliği, ne şiddetin kök nedenleriyle mücadeleye yer verilmediği gibi, bu maddeyi de etkisiz hale getirmeyi başarmışlar. Hatta “Aile içi mahremiyeti korur” diyerek, öğrencinin şiddete ve daha acısı belki de kendi istismarına sessiz kalmasını isteyecek kadar da gaddarlar.
Madem değerler eğitimi önemliymiş, başlıca evrensel değerlerden olan “eşitlik” için arama yapayım dedim, ona da 1 yerde rastladım. İnanmazsanız deneyebilirsiniz; https://gorusoneri.meb.gov.tr/ linkindeki “Ortak Metin” de “Adalet” başlığı altındaki öğrenim hedeflerinin birinde “eşitlik” geçiyor ama o da savunmak için mi? belli değil. Öğrencinin kazanması istenenlere lütfen bir bakın:
Adalet ve merhamet arasındaki dengeyi sağlar.
Haksızlık karşısında duygu ve davranışlarını kontrol eder.
İnsan davranışlarını hukuki ve ahlaki açıdan değerlendirir.
Adalet ve eşitlik kavramlarını ayırt eder.
Bu maddeleri detaylı yazdım çünkü “toplumsal cinsiyet eşitliğine” savaş açanlar, ölçülebilir olan “eşitlik” kavramı yerine ölçülemeyen ve ancak birilerinin iki dudağı arasından çıkması beklenen “merhamet”, “hakkaniyet” gibi belirsiz kavramları özellikle koyuyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekip şiddete seyirci kalanlar, Medeni Kanun’da yapamadıklarını bu müfredatla yapmak ve bu maddelerde açıkça görüldüğü gibi haksızlık karşısında sessiz kalmamızı istiyorlar. Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesinde mezar maketiyle çocuklara “yaşamını yitiren anneleri için” ağıt, dua okutma gaddarlığı da aynı amacı taşıyor. Kadın cinayetlerine, işçi ölümlerine, doğal afetlerde bu kadar çok can kaybına, “alışın ve bizden bir şey beklemeyin” diyorlar. “Fıtrat” diyorlar. “Laiklik” kavramının taslakta 1 defa bile geçmiyor olması da bunun diğer bir kanıtıdır.
Bilimin Adı Var Kendi Yok
Konumuz eğitim olduğuna göre, umudu kesmedim, “bilim” sözcüğünü aradım. Onu da mecburen geçmesi gereken Fen bilimleri, Sosyal bilimler gibi sınıflama yapılan yerlerde ve sınırlı sayıda bulunca benim duygu durumum da değişti. O sırada ne göreyim “Vatanseverlik” bölümünde, öğrencinin “Bilim, sanat, spor ve kültür alanında ülkesini temsil edenleri takdir eder” olması isteniyor. Vay be, demek ki iyi haberler de var; kadın voleybol takımımıza hakaret edilmeyecek mesela, yaşasın. Ve taslağın tartışmasız en güzel bölümü; kapaktaki “yetkin ve erdemli insan” görselleri, inanın. İnfografik demişler, ‘Köklerden geleceğe’’ şeklinde bir başlık koymuşlar ki, sormayın. Hele o ağacın köklerindeki o desenler; saraydan kamu kurumlarına her yerde her tür makam odasında rastlanan o tek tip Osmanlı figürleri, böyle Türkiye haritasına yayılıyor filan… Ne de güzel düşünülmüş, tüm ülkeye o halis duygular yayılıyor sanki…
Evet, artık dalga boyutuna geçmek durumunda kaldım çünkü ne bilimle ne evrensel değerlerle ilgisi olmayan bu taslakla başka bir şey yapılamaz.
Asıl Değer: Hesap Verebilirlik
Çünkü en iyi eğitim sistemine sahip ülkelerin sırrı; eğitimin eşit ve ücretsiz olması ve tek tip olmayan müfredat iken herkesi tek tip fıtratçı yapmak istiyorlar. Çünkü yıllardır ülkenin bütün iyi okullarını gözlerimizin önünde mahvettiler, her yeri ya imam hatip ya özel okul haline getirdiler. Yıllar önce katıldığım en güzel eylemlerden biriydi; Şişli’de nice değerli bilim insanı yetiştirmiş olan 19 Mayıs okulunun yıkımına karşı minik öğrencilerle yaptığımız eylemi ve velilerin yıkım sırasındaki gözyaşlarını hiç unutamam… Sonra oraya da bir İmam Hatip Kız Lisesi dikildi.
Emekçi halk, artık iyi bir devlet okuluna bile ulaşamaz, ulaşmış ise istenen aidatlara güç yetiremez, çocuğun beslenme çantasını dolduramazken, o ıstakozcuların, Roleksçilerin, Audicilerin çocukları yurtdışında okuyor. Kendi rezil ettikleri eğitim sisteminin hiçbir sorumluluğunu almıyorlar.
Artık sadece dalga geçilebilir çünkü ne öğretmene, ne veliye ne çocuğa değer vermeyenler, değerler eğitiminden söz edemez. Daha çok “çünkü” sayılabilir ama yazıya sığmaz.
Son olarak hiç anmadıkları bir önemli evrensel değer var ki, adı: hesap verebilirlik.
Eğitimi ve ülkeyi bu hale getirenler, işte asıl bu değer ile bir tanışsınlar bakalım.
Seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi, isteseler de istemeseler de hesap vermeyi öğrenecekler.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.