Post

Faşizme Geçit Yok

14 Mayıs seçimlerinin yaşamsal öneminden söz etmeye gerek yok. Gerici-şovenist rejimin geriletilmesi gereği devrimci demokrat ve ilerici güçler açısından içsel bir olgu iken bu çevrelerin dışında kalan muhalif kesimler içinse engellenmesi elzem bir sapmadır.

Rejim karşıtı güçlerin hedeflerine ulaşamaması durumunda sekiz yıl öncesinden hazırlıklarına başlanan rejim büyük bir atılımla kurumsallaşacaktır. Kurumsallaşma aynı zamanda kalıcılaşma demektir.

Türkiye’de yeni fay hatları devreye girecek, bölgenin ve tüm dünyanın dengelerini sarsacak bir ateş topu haline gelecektir.

Rejimin kendini tahkim etmesinin ve mutlak siyasal güç haline gelmesinin tehlikelerini anlamak için onu devreye sokmaya çalışan güçlerin planlarını ve hedeflerini deşifre etmek gerekmektedir.

Bu planların uluslararası boyutunu şimdilik ihmal ederek ele alacağım.Yazının boyutları açısından bu gereklidir ve başlı başına bir yazı konusudur.

Türkiye geç kapitalistleşen her ülke gibi emperyalizmin vesayetinde uluslararası ve yerel tekeller aracılığıyla ve devletin direkt koruması ve yönlendirmesi aracılığıyla sermaye biriktiriyor.

Dünya Bankası, 2007 yılında kişi başına düşen GSYİH açısından Türkiye'yi üst-orta gelirli bir ülke olarak sınıflandırmıştır. Forbes tarafından yapılan bir ankete göre, İstanbul, Türkiye'nin mali sermaye başkentidir. 2013 yılında toplam 37 milyarder bulunan şehir, Moskova (84 milyarder), New York (62 milyarder), Hong Kong (43 milyarder) ve Londra'nın (43 milyarder) ardından dünyada 5'incidir.Türkiye’deki sermaye birikimi 2021 yılı rakamları ile yaklaşık 795 milyar dolardır.

2016 yılında üç büyük sermaye odağı vardır. İstanbul burjuvazisi olarak adlandırılan TÜSiAD ve Anadolu kaplanları olarak adlandırılan ve Cemaatin ideolojisinin ardına gizlenen TUSKON ile AKP ideolojisinin ardına gizlenen MÜSİAD. Her üç odağın da uluslararası tekellerle işbirliği vardır ve hakimiyet alanlarını uluslararası tekellere tutunarak yürütmekte idiler.

Birkaç istisna dışında devletin hükümetlerine doğrudan katılmayıp, gelişmiş burjuva ülkelerindeki gibi ekonomik-politik hayatı perde gerisinde elinde tutan TÜSİAD’ın aksine MÜSİAD ve TUSKON AKP iktidarının iktisadi ayağını da oluşturmuşlar ve hükümet politikalarını belirleyen güçler olmuşlardır.

Her burjuva demokrasisi öncelikle burjuvazinin kendi içindeki demokrasidir. Rekabet ve sermaye birikim ilişkileri devletin gözetiminde her sermayedara kuralları önceden belirlenmiş kurumlar güvencesiyle faaliyet alanı açar. Burjuva demokrasisinin çekirdeğinde bu ilkeler yer alır.

İktisadi-toplumsal ve tarihsel geçmişi Türkiye burjuvazisini bu uzlaşmadan uzakta bırakmıştır. Siyasi alan vahşi rekabetin odağındaki alandır.

TÜSİAD bunun bilinciyle sessizleşirken MÜSİAD ve TUSKON kısa bir süre sonra önce bölgede hakim güç sonrasında dünyada etkin güç olma çabasına girişmişler, bununla da yetinmeyip kendi aralarında çatışmaya başlamışlardır.

2016 - 15 Temmuz olayları görünümde Cemaat ile Parti arasındaki çatışmanın önlenemez ortaya çıkışı ise esasta Tuskon ile MÜSİAD arasındaki çatışmadır.

Çatışmadan MÜSİAD zaferle çıkmış,TUSKON’un sermayesine el koymuştur. Siyaseti elinde tutmanın da gücüyle bölgesel ve dünya çapındaki emellerine yeni bir Türkiye rejimiyle devam etme olanağı bulmuştur. Geleneksel devlet güçleriyle kurulan işbirliği sonucunda gerici-şovenist bir rejim inşa edilmiştir.

Bu rejim onlara göre bir geçiş rejimidir. Türkiye’nin toplumsal-siyasal yapısı böyle bir geçişi zorunlu kılmıştır.Yapılan yasal düzenlemeler ve pratik uygulamalar bu geçiş rejimini sağlamlaştırma, bir anlamda asıl hedef olan en gerici tekellerin en gerici siyasi diktatörlüğünü kurmanın geçiş aşamasıdır. 14 Mayıs seçimlerinde bu güçlerin elde edeceği başarı bu rejime geçişi tamamlayacak son merhale olacaktır.

Kendilerince uygun dünya konjonktüründe uygulamaya koydukları bu plan geç kapitalistleşmiş bir ülkenin nesnel koşullarının duvarlarına çarpmıştır. Bölgesel ve küresel planlar işlemez olmuştur.

Devlet güdümünde planlanan askeri-sinai kompleks sermaye yetersizliğinin duvarlarına çarpmıştır. Asıl büyük sermaye TÜSİAD uluslararası ilişkileri gereği sadece sonuçlardan yararlanmış, bu plana sermaye çıkarları kadar destek vermiştir. Halka yüklenen maliyetlerin yetmemesi, diğer devlet ve tekellerin bu gelişmeye katılmaması iktisadi krizi siyasi krizle sonuçlandırmıştır. Türkiye kapitalizminin bir açmazıdır siyasi kriz - iktisadi kriz ilişkisi.Siyasal her kriz iktisadi krize yol açarken iktisadi kriz de siyasal krizle sonuçlanmaktadır.

Olgunlaşmış kriz koşullarında hedefleriyle toplum açısından umut haline gelmiş Millet İttifakı çok parçalı ve çok hedefli bir ittifaktır. Reformist ve restorasyoncu eğilimleri içinde barındırmaktadir.

Millet İttifakı’nın her iki kanadının programı Türkiye kapitalizminin bölgesel hakimiyetinin programlarıdır. Küresel bir aktör olunamayacağının çaresizliğiyle bölgesel hakimiyet planları öne alınmıştır.

Her iki kanat da gerici-şovenist rejim planlarını daha yumuşak bir tarzda yaşama geçirmeyi hedeflemiştir. Bu yönüyle mevcut rejime esasta karşı değillerdir. Onu bir sapma olarak değerlendirmektedirler. Bu sapmanın aşırı uçlarını törpüleyerek planı yeni koşullarda yürütmek istemektedirler.

Askeri-sınai kompleksin başarılarından memnundurlar ve onu daha da geliştirmek istemektedirler. Uluslararası ilişkiler konusunda farklı düşünmemektedirler. Bölgesel hegemonya programlarındadır. Sermaye birikiminin hızlanarak artmasından yanadırlar. Bu haliyle halkçı bir program değil, kapitalist bir programın sahibidirler.

Reformist kanadın temsilcisi Kılıçdaroğlu bölgesel hakimiyetin yolunun içerde iktisadi-siyasi ve toplumsal bir uzlaşmadan geçtiğinin farkındadır. MÜSİAD ve askeri-sınai kompleksin sermayedarlarınca el konulan kaynakları yeniden devlet bütçesine kazandırarak bu çevreleri etkisizleştirmek istemektedir.

Vaat ettiği ücret ve emekli ödenekleri artışıyla, aile sigortası gibi uygulamalarla sınıflar arası bir uzlaşma yaratma çabasındadır. Sınıfsal çatışmaların yükseldiği bir ortamda bölgesel kapitalist hegemonyanın gerçekleşmeyeceğinin bilincindedir.

İdeolojik gerici uygulamaların toplumsal cinsiyet ilişkileri aracılığıyla yarattığı toplumsal uçurumları hafifletmeye çalışmakta, gençlere vaatleriyle onların dinamiğinin yıkıcılaşmasının önüne geçmeye çalışmaktadır.

Ülkenin baş çelişkilerinden biri olan Kürt meselesini çatışma ortamından siyasal mekanizmalar aracılığıyla anlaşma ortamına çekmeye çalışmakta, rasyonel burjuvazinin çatışmasız ortamda büyüme isteklerini ifade etmektedir.

Bu haliyle bile bu program gerici-şovenist rejimin nihai hedefini engelleyebilir, sömürülenlerin ve ezilenlerin desteğine değer bir proğramdır. Temsilcinin C.Başkanı seçilmesi sosyalistlerin ve devrimci demokratların en gerici sermaye çevrelerinin en gerici ve en şovenist yönetim biçimiyle mücadele ederek zaman ve güç kaybına uğramalarını engelleyebilir.

Millet İttifakı’nın restorasyoncu kanadı bir yanda reformist kanatla farklılaşmakta diğer yanıyla mevcut rejimle ortak hedefler taşımaktadır. Bu kanadın temsilcisi M. AKşener’dir.

Mevcudun sermaye güçleriyle uyum içindedir. Onların dış politik programını desteklemektedir. Kürt meselesinde çatışmacı ve hak ve özgürlükleri baskı altında tutan programından yanadır.

Artan toplumsal huzursuzluğu yatıştıracak bir söylemin dışında vaat ettiği yeni bir şey yoktur. Güçlendirilmiş parlamento söylemiyle eski rejimin aktörlerinin değişmesini kastetmektedir.

Onun söyleminde eski politikalara yeni bir sahne ve dekor düzenlemesiyle devam etmek vardır.

Gerek gerici-şovenist güçlerin karşısında gerek reformist-restorasyoncu güçlerin karşısında Emek ve Özgürlük İttifakı yer almaktadır ve bu ittifakın stratejik birliğini Yeşil ve Sol listeleri ifade etmektedir. Bu ittifak sosyalistlerin, ilericilerin ve devrimci demokratların enternasyonalist ittifakıdır.

Sermayeyi geriletecek, Kürt meselesinde çatışmasız ve meşru koşullarda çözüm arayışına girişecek olan ittifaktır.

Geçen çeyrek yüzyıl boyunca yaşam koşulları ağırlaşmış, görünmez hale getirilmiş kadınların, gökkuşağı mensuplarının nefes almasını sağlayacak ittifaktır.

Savaşa, askeri-sınai kompleksin hedefleri doğrultusunda yoksullaşmış halk kesimlerine nefes aldıracak programa sahip ittifaktır.

Gerici-şovenist rejimin son virajında onu durduracak ittifaktır.

Bu koşullarda reformist kanadın temsilcisinin C.Başkanı seçilmesi ve restorasyoncu kanadın geriletilmesi gelecek açısından vazgeçilmez önemdedir.

Yeşil Sol listelerinin meclis seçimlerinde üçüncü parti olması bunun ilk adımıdır.

Anayasa demokratikleştirilecek. İşçilerin sendikal-demokratik hakları geliştirilecek ve uygulanır hale getirilecektir.

İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden taraf olunacak, 6284 sayılı yasa ile birlikte etkin uygulanacaktır.

Devletin Kürt halkı ve diğer halklarla ilişkilerinde sorunlar yasal ve meşru bir zeminde ele alınacak ve hak ve özgürlükleri gerek toplumsal gerekse siyasal statü temelinde çözüme kavuşturulacaktır.

Bu talepler biz devrimcilerin, sosyalistlerin, ilericilerin, devrimci-demokratların çözüm bekleyen acil sorunlarıdır. Bugünü atlayarak geleceğe ulaşmak ve sosyalist bir ülke hayal etmek mümkün değildir. Hayallerimiz gücünü gerçeğin kavranmasından ve bu uğurda mücadele etmekten alır.

İlgili Yazılar

Post

Boş Koltukta Kim Oturuyordu?

Post

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi Üzerine

Post

24 Ocak Kararları: Mahvolsun Emekçiler Var Olsun Kapitalistler

Post

1917 Bolşevik Devrimi’nden Yeni Devrimlere…

Post

Faşizme Geçit Yok

Post

Mujica mı, Özal mı? Kılıçdaroğlu’nun Açmazı

Post

Çökertemediniz Lakin Göçüyorsunuz

Post

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Karşı Devrimle Yıkılmasının Türkiye Derin Devletine Etkileri