Post

Çuvaldızı Kendimize Batıracak Cesareti Bulursak Demokratik Bir Cephenin de Yolu Açılmış Olacak

‘Üçüncü İttifak’ ya da ‘Yedili Masa’, henüz bir isim vermedikleri için bu şekilde anılan altı sosyalist parti ve oluşum ile HDP’nin bir araya geldiği ittifak girişimi, açıkçası pek çoğumuzun beklediğinden daha mantıklı bir yolda ilerliyor. Tüm eski alışkanlıklara, takıntılara, eksikliklere rağmen... Söz gelimi ilk görüşmelerde ittifakın asgari bir programa bile ihtiyaç duymayacağını ileri sürenler, ‘ortak hedeflerden’ bile ürkenler varken, sanırım birkaç ay içinde bir program ile karşımıza çıkacaklar. O gün geldiğinde, HDP’nin kuruluş sürecinde yer alan partilerin küçük kardeş rolünü üstlenmeye yatkınlığından kaynaklı kimlik siyaseti ağırlıklı bakışa göre daha farklı bir bakış açısının, ortak akıl ve çoğulculukla kurgulanmış, işin açıkçası daha sınıfsal bir bakışın bu programda yer alıp almadığını da göreceğiz.

Beklentileri Aşan Bir Masa

Sonuç itibarıyla şunu söylebiliriz, tüm baskılara karşın ittifak görüşmeleri sürüyor ve süreç içerisinde hedefsiz bir topluluktan hedefi olan bir ittifaka doğru evriliyor. Bu demek değil ki her şey güllük gülistanlık, ama beklentinin ötesinde olumlu. Yeterli mi hayır, işte orada da pek çok kez olduğu gibi Selahattin Demirtaş devreye giriyor.

Aslına bakarsanız, bu ittifakın oluşmasında da yine onun cezaevinden yaptığı bir açıklama hızlandırıcı olmuştu. Hemen ardından Demokrasi İçin Birlik’ten (DİB) yapılan çağrıyla birlikte kısa sürede görüşmeler başlamıştı. Zaten ondan öncesinde de temaslar sürüyordu. Peki Demirtaş’ın son açıklamasının amacı ne?

Özeleştirinin Tam da Vaktidir

Önce açıklamanın en çarpıcı cümlelerinden bir alıntı yapayım: “Önce iğneyi kendimize batırmadan, önümüze gelene çuvaldızı batırmanın kimseye bir yararı yok... Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız... Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir.”

Bu cümleleri herkes farklı yorumlayabilir. Söz gelimi benim yorumumla Kandil’dekilerin yorumunun aynı olması imkansız. Ya da bir PYD’linin... Nerede duruyor, nereden algılıyorsanız, önce ona bakarsınız. Söz gelimi, ben yıllardır rahatsız olduğum bir noktadan ele alayım. HDP ve bileşenlerinin artık bıkkınlık veren ve özellikle sosyalist, sosyal demokrat ve yurtsever kesimlere o üstenci ve itici yaklaşımı!

Herkesi Etiketleyerek Nereye Kadar?

Yanlış anlaşılmasın, bunu HDP Genel Merkezi değil, partililerin azımsanmayacak bir bölümü ve sözde aydın çevreler yapıyordu ve halen yapıyor. Bunun en bariz örneği CHP’nin AKP’den bile daha düşman görülmesi... HDP’ye belli bir mesafede duran veya eleştiren sosyalistlerin sürekli olarak iyi ihtimal ‘ulusalcı’ genelde ‘devletçi’ ya da ‘faşist’ sıfatlarıyla yaftalanması... Sınıfsal yaklaşımların etnik kimlik ve diğer kimlikçi ezberlerle küçümsenip ötekileştirilmesi, hatta düşmanlaştırılması... Sürekli demokrasiden, barıştan ve çoğulculuktan söz edilip, gündelik hayatta hiç de öyle davranılmaması. ‘Büyük ağabey’ üslubuyla sosyalist partilere yaklaşım ve küçümseme... Tekrarlayayım, bu retorik genel olarak parti yönetiminin benimsediği bir retorik olmamasına karşın gerek alt kadrolarda ve ne idüğü belirsiz kendinden menkul aydın geçinen bir güruh tarafından kullanılıyor, ne yazık ki parti yönetimi de buna müdahil olamıyordu. Hala da öyle!

HDP’deki Yapısal Sorunlar Çözülebilirse

İşte iğne ve çuvaldız meselesini okur okumaz benim aklıma gelenler bunlar oldu. Bu algı tabii bu retorikle fazla karşı karşıya kalan biri olmamdan kaynaklı. Ama Selahattin Demirtaş’ın reel politik açısından dikkat çektiği çok daha önemli bir konu var, o da Türkiyelileşme... Türkiyelileşme Selahattin Demirtaş’ın eşbaşkan olduğu dönemde müthiş bir çıkışa neden olmuştu. Ama içinde yapısal sıkıntıları barındırarak... Bunlardan biri bileşenlerin bırakın Türkiye’yi temsil edecek nitel ve nicel güce, Türkiye’de sosyalizmi temsil edecek güce sahip olmamasıydı. Bir süre sonra bu çok daha açık bir biçimde ortaya çıktı. Tabii buna tepki olarak da Kürt siyasetindeki milliyetçi eğilim de bu ‘ortakları’ biraz hakir görmüştü. Yüzde bir oranında bile olmayan nicellik, programların zayıflığı ve ideolojik netlikten yoksunluk sebebiyle, kotalardan faydalanan küçük bileşenler olarak ‘kraldan çok kralcı Kürt siyasetçisi’ kimliğine bürünen sosyalist bileşenlerle böyle bir vizyonun hayata geçmesi imkansızdı.

Nicel ve Nitel Toparlanma İçin Bir Fırsat

Bir diğer mesele ise sınır ötesinin gölgesiydi! Suriye’de olup bitenler ve Rojava'da PYD ve YPG’nin küresel siyasetteki konumlanışı başta bazı sosyalist partiler olmak üzere bu Türkiyelileşme sürecinde önemli bir sorun oluşturdu. Yine bazı parti yöneticilerinin ve çeperdeki aydınların söylemlerindeki Esad karşıtlığının İhvancı dozuna yükselmesi de bu tepkiyi artırdı. Daha pek çok söylenebilecek söz var ama uzatmayalım.

Ve tabii üçüncü ve belki de en önemli mesele, 7 Haziran sonrası ‘güvenlikçi’ politikalarla HDP’ye yönelik saldırılar ve tutuklamalar, deneyimli kadroların siyasetten koparılması, partiyi nitel anlamda çok zayıflattı. Bunun sonuçlarını hem sahada hem de söylemlerdeki zayıflıkta görmemek mümkün değil.

Önce İttifak Ardından Cephe

Son ve çok etkili olmasa da bir gelişme daha var. Bu da HDP içinde baştan beri yer alan milliyetçi ve muhafazakar kanattaki sıkıntıların su yüzüne çıkması. Türkiye’nin Sesi Partisi ve benzeri çıkışlarla yine bileşenler arasında yer alan bazı unsurların sıkıntıları...

İşte bu saydığım sebeplerin gitgide ciddi bir sorunlar yumağı haline gelmesi sanırım Demirtaş’ın yeni bir ittifak çağrısı yapmasında önemli etkenlerden biri oldu. Şimdiki çağrısı ise yine bence HDP’nin kuruluş dönemindeki eksikliklerinin yeniden tekrarlanmasını önlemek ve Türkiye’nin bir bütün olarak bu otoriter gerici iktidardan kurtulması için Üçüncü İttfak’ın yeni bir cephe siyasetini kurgulayacak bir yapıya kavuşması amacını taşıyor.  

Önce Değerleriniz Olacak ki Ortak Değer Önerebilin

Olabilir mi? Yani bu Yedili Masa’da yer alan sosyalist unsurlar bu yeteneğe ve esnekliğe sahip mi? Sanmıyorum ama umudum var. Umudumun sebebi ise artık başka bir seçenek olmaması... Zira en güçlü sosyalist partinin bile üye sayısı birkaç bini geçmiyor. HDP’ye verilen emanet oylar ise çoktan eski adresine döndü. Ve baskılar da artarak devam ediyor. Artık hep aynı masalları birbirimize anlatarak vakit harcayacak zamanımız yok!

Bu sebepledir ki, geçmişte yıllarca sürebilecek ezberler üzerinden tartışmalar, bu kez o kadar etkili değil. Çözüm ve hedef odaklılık biraz daha ağır basıyor gibi. Bunun yanı sıra diğer bileşenlere göre bu kez nicel açıdan daha güçlü bir katılım söz konusu. Sanırım Demirtaş’ın bu açıklaması Yedili Masa’da da dikkate alınır. Bu öncelikle HDP’nin yeniden toparlanmasını hem de bir sol seçenek olarak daha etkin bir ittifakın doğumunu sağlar. Bitmedi, bir bu kadar önemli ve bundan daha da can alıcı bir mesele ortak demokratik değerler etrafından en geniş ortak cephenin sağlanması... İşte burada da çocukluk hastalıklarından kurtulmuş bir sol seçeneğe ihtiyaç var ve bunun ipuçları da bu masada ortaya çıkabilir!

Yedili Masa’nın orta vadeli programı Demirtaş’ın şu sözleriyle şekillenebilir diye umuyorum: “Elbette bütün bu hassasiyetlerin sınırı da demokratik ortak değerlerdir. Kimse kimseye, farklı hassasiyetleri ortak değer olarak dayatmamalıdır. Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız. Mağdur kimliğimizin bizi ezilmişlik veya öfke psikolojisine sokmasına izin vermeden, özgüvenle tüm Türkiye’yi kucaklamak zorundayız.”

Hedef Olursa Esneklik de Olur

Özetle Kürt siyaseti ve sosyalistler geçmiş alışkanlıklarını terk edip, akılcı ve hedef odaklı bir program oluşturabilirlerse bu aynı zamanda demokrasi cephesinin de yolunu bir ölçüde açacaktır. Ayakları yere basan bir Üçüncü İttifak olursa, demokrasi mücadelesi de güç kazanır. Gerisi tabii ki cari siyasetin diğer aktörlerine, yani Millet İttifakı bileşenleri ve onun dışında kalan muhalif güçlere bağlı...

Son sözü de Demirtaş’a vereyim öyleyse: “Şimdi o cesareti göstermenin, değişimi kendimizden başlatmanın tam zamanı. Emin olun, gerisi domino taşı gibi gelir. Toplum herkesi değişim için daha fazla zorlar ve demokrasiye bir adım daha yaklaşırız. Değişim şimdiden başlamalı ki, seçimden sonra güçlü bir şekilde sürebilsin.”

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Öyle Bir 102 Yıl ki, 102 Farklı Biçimde Anlatılabilir

Post

Farkındalıktan Bağlamsızlığa ‘Woke Kültürü’

Post

İttifak ve Güç Birlikleriyle Bir Atılımın Eşiğinde...

Post

Ataletten Sıyrılırken Bazen Fire Vermeyi de Bilmek Gerek!

Post

Rotaryen Kıvamında Sosyalistçilik de Olur Akademisyen Kulübünde Bolşevikçilik de!

Post

Çuvaldızı Kendimize Batıracak Cesareti Bulursak Demokratik Bir Cephenin de Yolu Açılmış Olacak

Post

Farklı Örgütlenme Biçimlerinde Aynı Siyasi Hataları Tekrarlamak

Post

Bol İmzalı Basın Açıklaması mı, Hedef ve Saha Odaklı Eylemlilik mi?

Post

Birlikten Kuvvet Doğar da, İçselleştirirseniz Doğar!

Post

Bir Şey Yapmalı da Nasıl Yapmalı?

Post

Türkü, Şiir, Aforizma, Deyim, Motto Falan Filan…

Post

Gulaş Çorbası ile Kuru Fasulye Kıyaslanmaz ki!