Post

Göz Göre Göre

Bu sözler Amasra'da kardeşini kaybeden ablaya ait, herkes duydu “Kardeşim 10-15 gün önce ‘burada gaz kaçağı var, burayı patlatacaklar’ demiş. Nasıl ihmal edildi? ‘Patlatacaklar bizi burada’ demiş, bunu 10-15 gün önce söylemiş. Kardeşimin içine doğmuş. Kardeşim göz göre göre şehit oldu." Erdoğan'ın kader açıklaması yapıp, her şeyi emrine göre ayarladığını zannederken duyuldu, kayıt altına alındı. Ablamızla yüz yüze durmuşken, suratında patladı.

Soma'da bulunduğu sırada da yuhalanmış, büyük bir korkuyla kendini bir dükkana atmıştı. Yüzlerce metreden öteden, saraydan insanlara el sallamaya benzemez; onulmaz acı, haksızlık reva görülmüş yurttaşlarla yüz yüze konuşmak.

Belli ki işçiler kendi arasında, evlerde felaket ihtimalini elleri yüreklerinde sürekli konuşuyorlardı. Konuşup konuşup işin içinden çıkamıyorlardı. Amasra'da hayatını kaybeden bir madenci, yakınına havalandırmaların bakımının geldiğini patlamadan bir hafta önce söylüyor.

Asıl sorun ve asıl çözümü konuşmak gerek. Deneyimli bir madenci de der ki "devletin elindeki ocaklarda tehlike sıfırlanıyor". Bu sözü açık ve yalın bir şekilde Amasra katliamının dumanı kasvetle yayılmaya devam ederken, yeraltındaki bedenlere kavuşulmaya çalışırken bölgenin 30 yıllık maden işçisi olarak söylüyor. Madenlerdeki asıl sorunu anlatıyor Hepimize, madenlerde çözüm arayan herkes gibi, sorunun temelini, rödovans belasını ifade ediyor.

Bartın’daki maden sahası kamunun elinde. Ancak tüm madencilik kolunu çürüten özelleştirme odaklı politikaların gölgesi buralara da düşüyor. Özelleştiriliyorlar, rödovans ile işletmesi devrediliyor, bunlar olmazsa da tesis küçültülüyor, felaketlere davetiye çıkarır şekilde işçi sayısı azaltılıyor. Bartın’da gördüğümüz sonuncusu.
Madenler, Anayasa 168. maddeye göre doğal kaynaklar tanımıyla devletin tasarrufunda görülüyor. Fakat rödovansla özelleştirme ve taşeronlaştırmanın yolu özellikle 1990 ile adım adım açılıyor. Yasa halini alması da 2004’deki Maden Kanunu ile gerçekleşiyor. Önceden TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu) tarafından yönetilen alanlar bu kanun kapsamına giriyor. Alanlar TTK’da olsa bile rödovansçılara sahayı kiraladıktan sonra taşerona verilebiliyor, başka ocaklar açılabiliyor. Hatta kaçak ocak açanlar üzerinden rant elde etmelerine bile göz yumuluyor. Madenler ruhsatlandırılıyor, hızla devlet tekeli ortadan kaldırılıyor. Ruhsat alan firma belli bir tondaki kömürün üretimi taahhüdünde bulunuyor. Hedefi tutturmak için ruhsat sahibi rödovansçı, az zamanda ve maliyetle olabilecek en yüksek üretimin peşine düşüyor. Ve kanun ruhsat sahibinin madenleri parça pinçik ederek taşere etmesinin önünü açıyor. Rödovans ruhsatı alan firmalarla üçüncü kişiler (taşeronlar) arasına dönen bu çark tamamen özel hukuk kapsamına girmiş oluyor.

Madenler doğal kaynaklar devlet uhdesinden çıkarılamaz olmasına rağmen rantıyla, denetim gücüyle alandan çekilmiş oluyor. Ne zaman ki yasayla açık açık devlet çekildi, özel hukuka sahalar açıldı, Türkiye'nin başından katliamlar eksik olmadı. Soma, Ermenek, Bartın en bilinenleri. AKP eliyle yapılan maden kanununun yapıcısı, uygulayıcısı AKP, vitrin yüzü dönemin Enerji bakanı Taner Yıldız.

Bakan demişken; katliamlardan sonra ortaya saçılan AKP'li bakanlar unutulmuyorlar. Olayın üstünü örtücü olarak kameralarda yerlerini alıyorlar. AKP’nin felaketler sonrası hesap vermemesinin yüzleri oluyorlar. “Halkın arasına” girince pişkinlikleri taşıyor. Soma Katliamı’nda o kara günlerde Taner Yıldız’ın suratı da epey hafızalara kazınmıştı. Dönemin AKP’li Enerji Bakanı olarak ortamın yatıştırıcısı, geçiştiricisi, son aklayıcısı rolünü üstlenmişti. Soma'nın sorumlusu patron, dönemin bakanı AKP'nin bu çarkıyla hesap vermediler. Karar vericilerden ceza alan yok. Şimdi de Amasra'da hesap vermemeye hazırlanıyorlar.

Amasra’daki son aklayıcı da Enerji Bakanı Fatih Dönmez. Bir hafta önce iyi dileklerini sunarak muhtemel pişkinlik yarışına girmişler. Tehlikeyi bekleyen işçi, her gün eli yüreğinde evinde barkında ne yapacağını bilemez işe “kelle koltukta” gidip gelirken laf kalabalığı ile konu kapatma derdindeler. Bakan efendi diyor ki "denetim değil ziyaret yaptık”, onlara bağlı olan müfettişlerin raporu da “tehlike yok” demiş. Failler yeri göğü inleterek belli!

Öyle ki AKP yönetimindeki Sayıştay raporu 2019 yılında tehlikeyi bir başka açıklıkla, bilimle teknikle kayıt altına almış. Raporu hazırlayanlar hiçbir teknik detayı atlamadan patlama olan madendeki detayları anlatmış. "Üretim durmalıdır" denmiş. Ama sermaye ve sermaye yanlısı AKP'li uygulayıcılar karşısında hükmü olamamış. 41 canın kurtulmasını sağlayacak önlemler raporlamada kalmış. Kapitalist düzende AKP hükmünde de olsa bir kamu kurumu tarafından bu maddelerin kayıt altına alınmış olması dikkat çekicidir. AKP gibi hükümet bile olsa Sayıştay’ın 2019 yılından detaylı Bartın raporu yazılmak zorunda kalıyor. Nasılsa hesap verme mekanizmaları elimizde veya işlemiyor diye düşünüyorlar. Bu raporları kimse okumaz, kimse ele almaz sanıyorlar.

Kamusal mekanizmalar, kamu yararı perspektifi ortadan kalkınca kaçınılmaz, sonu gelmez, kılı kırk yara yara, artı değeri hırsı tüm madenleri pençesine alıyor. Kağıt üstünde TTK’nın işlettiği maden bile piyasanın kurallarına göre çalıştırılıyor. Bir hafta önce işçilerin bedenleriyle tespit ettiği, tehlike görülmesine bilinmesine rağmen havalandırma yaptırma zahmetini, olabilecek en basit önlemleri almayı bile bile, planlaya planlaya, bakanlarla kol kola üstlenmiyorlar. Az sayıda işçiyle sürekli yüksek tonda kömür çıkarmanın baskısını kuruyorlar. İşsiz bırakılan maden işçileri çalışanın hakkını aramasında örgütlenmesinde tersine bir etki yaratıyor. Bu çark devlet onayı felaket gerçekleşene kadar sürüyor.

Patlamada yer altında kalan madencileri gene uyku bilmeden 24 saat çalışarak iş arkadaşları yetişti. Zonguldak TTK tecrübeli madenciler kurtarma da görev aldılar. Ellerinden geleni yaptılar. Yaralı işçilerin hastaneye gitmeyi kabul etmeyerek kurtarmada görev almaya çalışması da işçilerin arasındaki bağının yeri gelince nasıl kuvvetli olduğunu sergiliyor.

Soma, Ermenek, pek çok maden patlaması, Bartın; başta madenlerde olmak üzere büyük riskler barındıran her yerde hızla kamulaştırma mucadelesinin kazanılmasının ne kadar hayat kurtarıcı olduğunu gösteriyor.
Kamulaştırmaya yan gözle bakanlar, hayal diyenler, bu düzenden ne umuyor da ne bulacaklar? Madenlerdeki bu tablodan sonra hedefsiz nasıl yollarına devam edebiliyorlar? Kamulaştırma mücadelesi madenlerdeki kamu gücünü, denetim mekanizmalarını tekrar kazanabilir.

İşçiler, artı değerden gözü dönen patronlara, kelle koltukta çalışmak için değil dünyadaki üretim düzenini baştan aşağı değiştirmek ve yönetmek için varlar.

İşçi sınıfının ‘kaderi’ karanlık madenlerde can vermek değil iktidara gelmek olmalıdır . Kapitalist özel mülkiyetçilerle, düzen içi gidişattan kopamayanlarla, eli titreyenlerle aramızdaki fark bu kadar açıktır. Düzen içindeki durakları kabul etmemek için hayati nedenlerimiz var. Amasra’da, pek çok madende kaybettiğimiz canlar var.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Yasak Tanımadılar

Post

Göz Göre Göre

Post

Batan Geminin Konutları

Post

Liberalizmin Vaadsizliği

Post

Sokakta Dünya Gündemi

Post

Müzakere Diyorlar Ateşi Kesemiyorlar

Post

Halkların Barışının Daim Olması İçin

Post

Düzen Diplomasisinden Ne Çıkar?

Post

Kapitalizm Varsa Savaş da Var

Post

Köşe Taşları

Post

Geleceği Hazırlayan Gerçek Tarihimiz

Post

Atatürk Havalimanı’nın Talanı ve Sermaye Transferi