Devrimin Emarelerini Nerede Aramalı?
Marx, kapitalist üretim ilişkilerinin tüm işleyişini incelediği Kapital’e temel bir birimden başlar: Meta. Yani emek ile üretilmiş, kullanım ve değişim değeri kazanan, insanların herhangi bir ihtiyacını yahut isteğini gideren ürün. Alınır-satılır mal. Meta, böylelikle kapitalist üretim ilişkilerinin analizinin merkezine konulmuştur.
Marx, metayı durağan bir olgu olarak ele almaz. Metaları, aralarındaki farklılıkları kenara iterek bir araya geldikleri meta paydasında kategorize eder. Onları üretim süreçlerinden geçen, üzerinde harcanan emek-zaman kadar değer barındıran, kullanım ve değişim değerleri kazanan, sürekli hareket halinde bir olgu olarak ele alır.
Metanın kendisini olduğu kadar “hareketlerini” de öyle incelikle işler ki, “para” başlığına gelmek için yaklaşık 90 sayfa okumanız gerekir. İlk ciltteki tüm iktisadi kategorilerinin analizini de böyle dikkatle, adım adım yapar.
Bu, eşsiz bir entelektüel yeteneğin ötesinde “anlamaya” yönelik büyük bir tutkuya ve titizliğe işaret eder. Marx, kapitalist üretim ilişkileri olgusunu parçalarına ayırıp temel kategorilerini belirler, (meta, para, sermaye, emek vs.) sonra onları hem ayrı ayrı hem de birbirleriyle olan ilişkileri içinde inceler. Bütünlüklü tezi de bu incelemelerin sonucu olarak su yüzüne çıkar. Aslında “marksizm” dediğimiz, Marx’ın tüm işçi sınıfına bıraktığı miras da bu düşünme yöntemidir.
Elbette ki analiz, yalnızca kapitalist üretim ilişkilerinin yasalarını değerlendirmekle sınırlı olmamalıdır. Böyle olsaydı, marksizm marksizm olmaz, alternatif bir iktisat teorisi olarak yalnızca profesörlerin işi olarak kalırdı. Mahir Çayan’ın da ifadesiyle marksizm, “hareketin hareket halindeki doktrinidir.”
Bu yöntem tüm üretim ilişkilerini, onlar akabinde ortaya çıkan politika yapma biçimlerini, Yeryüzü’nde yaşanan tüm sınıf mücadelelerini, dolaşımdaki düşünceleri, kültürü vs. kısaca tüm yaşamı kapsar. 20. yüzyılın devrimcileri, bu yöntemi temel aldılar. Başlangıçta onlar da aşağı yukarı bizler gibiydi. Ancak bu bilimsel yöntem ışığında tartışa tartışa, tezlerini hayatın içerisinde sınaya sınaya politik başarılar sağladılar.
Dünya çapında bir yenilgi döneminde olduğumuz doğrudur fakat yine de onlardan daha şanssız olduğumuzu söyleyemeyiz.
O halde komünizmin inşasının güncel koşullarını tartışmak istiyorsak biz de Kapital’deki yöntemi kullanmalıyız. İçinden geçmekte olduğumuz toplumsal koşullar içerisindeki olguları temel kategorilere indirgemeli, bu kategorileri dikkatle düşünmeli, planlarımızı buna göre yapmalıyız. Bu kategorileri de elbette imgelerden, temsili kavramlardan değil yaşamın içindeki gerçek olgulardan almalıyız.
***
Soru şu: Kapitalist üretim ilişkilerinin temel birimi meta ise, bu üretim ilişkilerine son verecek olan işçi sınıfı hareketinin temel birimi ne olabilir?
Tarihteki devrimleri ele alırken, bu devrimleri yapanların kullandıkları politik organları düşünmemiz gerekir: Kongreler, meclisler, sovyetler vesaire. Bu organlarda farklı toplumsal kesimler politik tartışmalar yürütürler. Devrim kararları da böyle organlar tarafından alınmıştır. Farklı toplumsal kesimlerin böyle platformlarda politik tartışma yürütebilmesi için farklı toplumsal kesimlerin belirgin politik hatları olması gerekir. Yani bu aşama, öncesinde atılan birkaç adıma ihtiyaç duyar. Kongre, meclis, sovyet; belirleyici öneme sahip olsalar da temel birim olarak düşünülemezler.
İşçi sınıfı, tek devrimci sınıftır. Özel mülkiyete dayanan düzenin, mülksüzlerden oluşan temel çelişkisidir. Hareketi sırtında taşıyacak ve komünizmin inşasını gerçekleştirecek ana özne onlardır. Ancak yalnızca işçi sınıfının varlığı ve sendikalar içinde iktisadi çıkarları için sermaye sınıfıyla mücadele etmesi; kapitalist üretim ilişkilerine son vermeye yönelik bir harekete işaret etmez. Dolayısıyla mevcut düzene ait sınıf örgütleri - sendikalar- de temel birim sayılamaz.
Eleştirel teori, mücadelenin vazgeçilmez bir birimi olarak, komünist ideolojiyi güncel koşullara uyarlamanın aracıdır. Ve gerçekten de “devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz.” Ancak teori; sınıf mücadelelerinin uzağında, seyirci koltuğundan geliştirilemez. Hareketle ilişkisi, bu harekete katılma kararını veren bireylerin düşünsel emeği ile kurulur.
Dolayısıyla onun nerede, nasıl, kimlerle uygulanacağına işaret etmeyen teori, maddi dayanağından yoksundur. Devrimci teori/devrimci hareket bağlamındaki ilk gerçek kopuş, Komünist Parti Manifestosu’nun Marx ve Engels tarafından yazılmasıdır. Manifesto’nun nesnel öncülü devrimci teorinin kendisi değildir. Avrupa’daki sınıf mücadeleleri ve İngiltere’de politik formasyon alabilecek potansiyeli olan işçi örgütlerinin varlığıdır.
Devrimci teori, yalnızca işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin nesnel koşulları üzerinde kendini öznel olarak var edebilir.
***
İşçi sınıfının iktisadi ve politik mücadelesi kollektif bir çabadır. Bu çabayı bir çizgi haline getirebilecek olan şey, öncelikle işçi sınıfının çıkarlarından başka çıkarları olmadığına karar veren bireylerin ilkeler ve hareket tarzı altında ortaklaştıkları devrimci bir örgüttür.
Bir ülkede yaşayan işçilerin sınıf bilincini, sendikalarının basiretini, kolektif yeteneklerini o ülke içerisindeki politik koşullar belirler. Politik koşullar, politik örgütlerin varlığını gerektirir. İşçi sınıfının politik koşullarını, işçi sınıfından başka çıkarı olmayan devrimcilerin oluşturduğu örgütler oluşturabilir. Sınıf bilincinin toplumsal hayat içerisindeki varlığını güvenceye alan devrimci örgütler yoksa; halihazırda partileriyle, sendikalarıyla, dernekleriyle, odalarıyla, borsalarıyla, eğitim kurumlarıyla, güvenlik aygıtıyla sermaye sınıfı tüm politik koşulları belirlemeye devam eder.
Devrimci hareketin durumunu analiz edebilmek için ilk olarak hazırda bulunan örgütlerden, o örgütlerin birbirleriyle ilişkilerinden, sağlayabildiği politik başarılardan söz etmemiz gerekir. O halde temel birim olarak “devrimci örgüt”ü alabiliriz.
Zira devrimci bir örgütün kurulması, kapitalist düzenin yıkılmasının mümkün olduğunun net bir biçimde ilân edilmesidir. Bir bireyin örgütlenmesi; hayatını gözden geçirmesinin, düzen içinde edindiği tüm alışkanlıklarını tartışmaya açmasının başlangıcıdır.
Mevcut kurulu düzenin iktisadi, sosyal, kültürel, ahlaki standartlarının dışında insan ilişkileri bu süreçte kurulur. Sınıf siyasetini takip etme ve argüman öne sürme becerisi, bu kollektif sürecin içerisinde mümkün olur. Böylelikle güncel koşulların analizini örgüt yapar, devrimci mücadeleyi işçi sınıfı saflarına örgüt taşır. Analizin eksik tarafları bu iki yönlü hareket sayesinde ortaya çıkar.
Örgütlü bir hayat yaşamadan da kapitalizmi yorumlayabilir, mücadeleye faydalı katkılarda bulunabilirsiniz. Ancak “hareketi hareket halinde” analiz etmek, belirleyici görüşler ortaya koymak ve işçi sınıfının, ezilenlerin mücadelesini büyütmek ancak politik, kollektif bir yaşamla mümkündür.
Bugün ülkemizde kolektif yaşam tarzının eksikliği su götürmez bir gerçeklik. Örgütlü mücadele birikiminin, politik tartışma zeminlerinin, demokrasi kültürünün eksikliğini yakın zamanda en çarpıcı biçimde Gezi Ayaklanması’nda gördük. Bu eksiklik, Gezi ardından gelen her zorlu süreçte yüzümüze tokat gibi inmiştir.
Açık ki hareketin temel birimini oluşturamayan; işçi sınıfının politik örgütlerini kuramayan bir devrimci hareketin bırakalım eşit bir dünyayı inşa etmesi, otoriter bir sermaye hükümetine karşı hakkıyla mücadele edebilmesi dahi düşünülemez. Biz bu inşanın mücadelesini içinde bulunduğumuz tüm alanlarda sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.
Eğer devrimin emarelerini arıyorsak; kafamızı gökyüzünden indirmeliyiz. Bakışımızı estetik ve magazinel düzlemden çevirmeliyiz. Kolektif yaşamın, kurulan politik örgütlerin, verilen örgütlü politik mücadelelerin toplumsal hayatta bıraktığı izlere bakmalıyız.
Eşit, özgür, savaşsız bir dünyayı o izleri takip ederek kuracağız.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.